İlk, orta ve lise yıllarında en nefret ettiğim ders, dilbilgisiydi...
Daha doğrusu,
Türkçe dersinin içinde, bir ayraçla ayrılır; Türkçe öğretmeni 'bugün dilbilgisi dersi yapacağız' dediğinde tüylerim diken diken olurdu...
Zamir, sıfat, isim, fiil, edat, zarf,
Özne, tümleç, yüklem...
Bir iki tanesi hariç hala bilmem, hangisinin ne işe yaradığını...
Oysa çok eskiden ne güzelmiş...
Türkler tarihlerinin büyük bölümünde at sırtında yaşadıkları, sürekli yer değiştirdikleri için öyle uzun ve ağdalı sözcükleri kullanmazlarmış...
Direk, net ve kısa...
Al, ver, git, yat, ye, gel, tut gibi tek hecelik ve hiç bir ek almayan yalın kelimelerle konuşurlarmış...
Ancak İslamiyeti kabulden sonra, Farsça ve Arapçanın etkisiyle ve dahi dili çeşitlendirmeden devlet kurmanın, uygarlık ve kalıcılık sağlanamayacağını düşünmüş olmalılar ki, eski Türk kavimlerinde konuşulan kelimeleri de tamamen ellerinin tersiyle itelemeden, sonradan adına 'Osmanlıca' denilecek yapay bir dil yaratmışlar...
'Doğum gününüz kutlu olsun' yerine,
Sene-i tevellüdünüz hayır ola,
'Amacım sizi rahatsız etmek değil, aramızda özel bir sevgi bağı kurmaktır. olumlu cevabınız beni çok mutlu edeceğinden size arkadaşlık teklif ediyorum' demek yerine,
Gayem zat-ı alinizi taciz etmek değil, efkari umumide muhhabbet kurmaktır. Cevabı müspetiniz kalb-i hazı halimi tamir ve temin edeceğinden dest-i muhabbetinize talibim,
'Övünülmeyecek şeylerle övünülmez. Çingenenin merdi, kendini överken hırsızlığını söyler' demek yerine,
Şecaat arz ederken merd-i kıpti sirkatin söyler, demeyi tercih etmişler...
********************
Sonra Cumhuriyet ilan edilmiş...
Harf devrimi gerçekleştirilmiş, Türk tarih Kurumu yanında Türk Dil Kurumu kurulmuş...
Elbette Atatürk'ün direktifleriyle...
Öz Türkçe bir dil yaratmak, Cumhuriyetin gereklerinden biri olarak kabul edilmiş...
O yapış yapış cümlelerin, kelimelerin yerine yeni kelimeler bulunma gayretine düşülmüş...
O mecrada en çok emek harcayanlardan biri de elbette Nurullah Ataç olmuş...
Ataç bazen o kadar sivri kelimeler üretmiş ki,
Bazı edebiyatçılar onu Öz Türkçeci değil, uydurmacı olarak tanımlamışlar...
Kimi Ataç yerine topaç demiş,
Kimi kavga kelimesinin yerine Ataç demeye başlamış...
Bakın, kimi tutan kimi tutmayıp unutulup gitmiş, Ataç uydurmalarından bazıları...
********************
Acelecilik : İvecenlik
Ahlak : Ak-töre
An: Kıpı
Asil : Aksoy
Aşk : Algınlık / Sevi
Avukat : Özge-ağzı
Basit : Yalınç
Cahil : Bilisiz
Cebren : Gücün
Cellat : Öldürmen
Cennet : Uçmak
Ceza : Kıyın
Komedi : Güldürü
Aksiyon : Eylem
Coğrafya : Yerçizim
Cemiyet : Toplum
Cümle : Tümce
Çenber : Kasnak
Defa : Kez
Ders : Öğrence (Öğretmen ve öğrenci tutmuş ama öğrence tutmamış...)
Demokrasi : Budunbuyrum
Destan : Koçaklama
Müselles : Üçgen
Kompüter : Bilgisayar
Şahsi : Kişisel
Eylül : İlkgüz
Dua : Yakarı
Disiplin : Düzence
Ebedî : Bengi
Edebiyat : Yazın
Elbise : Giysi
Esas : İlke
Eser : Yapıt
Esir : Tutsak
Faaliyet : Etkinlik
Gayret : Çaba
Haber : Salkı
Harika : Şaşak
Hatıra Defteri : Günce
Hayal : Kurunç
Hayalet : Görüpsü
Harf : Ücük
Hemfikir : Düşündeş
Hikaye : Öykü
Irkçı : Urukçu
İcat : Türeti
İddia : Sav
İlave : Katkı
İlham : Esin
Ayrıca,
Uçak, ayakkabı, terlik gibi, günlük işlerde kullanılma amaçlarına uygun kelimeler de üretilmiş...
********************
Gerçi üzerinden epey bir zaman geçti ama...
AKP milletvekili Mahir Ünal'ın harf ve dil devrimleriyle ilgili sözleri hala kulaklarımda...
O günden beri kulaklarım çınlıyor;
Ben de onun kulaklarını çınlatayım istedim...