2019 yılında Sivrihisar’dan bir ihbar gelmişti. İhbara göre, Buhara Mahallesi’ne konuşlanan menzil tarikatı, yalnız ve yalnız kendilerine tahsis edilen mahallenin okuluna, çevre köylerdeki çocukları baskı yapmak suretiyle getirmeye çalışıyordu. O dönem Sivrihisar’a gittim, pek çok veli ile görüştüm. Yetmedi, Buhara Mahallesi’ne de gittim. Gördüklerim karşısında utandım! Bir mahalle düşünün ki, bir tek tarikata tahsis edilmiş. Oldukça lüks bir mahalle. Eskişehir’in en iyi asfaltını ve en iyi ışıklandırmasını düşünün; Buhara’daki gibi bir asfalt, Buhara’daki gibi bir ışıklandırma yok! Şaşalı yapılar, alışveriş merkezleri, tarikat üyelerinin daireleri, üst rütbeli tarikatçıların özel konutları, efendi hazretleri dedikleri zatın görkemli evi... Kimler gelmemiş ki el öpmeye! Sanayiciler, siyasetçiler, tüccarlar… Neyse, bu faslı geçiyorum… O dönem Cumhuriyet gazetesi aracılığıyla yaptığım haber, yurt geneline yayılmış ve pek çok gazete ile televizyonun gündemine girmişti. Bununla beraber veliler insanüstü bir direniş gerçekleştirmiş, çocuklarını menzilcilerin kucağına atmayacaklarını, çocuklarının halihazırda gittikleri okullarını kapattırmayacaklarını, hiçbirini yapamazlarsa şehre taşınacaklarını ve çocuklarını Buhara’daki okula göndermeyeceklerini söylemişlerdi. Çok iyi hatırlıyorum, bir veli şunu ifade etmişti: “FETÖ olayı daha dün geçti başımızdan. Bizim çocuklarımızın yarın hayatları kayarsa hesabını kimden soracağız? Bazı tanıdıklarımızın çocukları FETÖ okullarında okudular diye işe alınmıyorlar. Aynısı bizim çocuklarımızın başına gelse biz ne yaparız?” Soru net! Aslında bu soru devlete! Devlet, soyut bir kavram. O halde soru, devleti yöneten hükümete!

Anlattığım olayın ardından altı yıl geçti. Aynı gündem bugün tekrar baş gösterdi. Sivrihisar’ın Göktepe, Kaldırım, Ahiler, Aktaş, Gülçayır ve Çandır köylerinde okuyan öğrenciler, menzilcilerin yurt olarak bellediği Buhara’daki okula baskı yoluyla yönlendirildiler. Bunun üzerine veliler, altı yıl önce olduğu gibi bugün de büyük bir direniş örneği sergileyerek çocuklarını Buhara’daki okula göndermeyeceklerini ilan ettiler. Direnişe direnemeyen Sivrihisar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü de geri adım attı ve altı köy için alınan Buhara kararını iptal etti!

Görüldüğü üzere hiç vazgeçmiyorlar! Vazgeçmediklerine göre bir yerlerden cesaret alıyorlar. Az önce ifade ettiğim gibi, devleti yöneten hükümet böyle bir yapılanmaya nasıl müsaade eder? Hele ki dokuz yıl önce yaşanmış bir FETÖ darbe girişimi orta yerde dururken.

Son söz: Anayasa’ya aykırılı olan tarikatlar dağıtılmadıkça, çocuklarımız üzerindeki bu tehdit bitmeyecek ve dahi artarak devam edecek!

Rektör Yusuf Adıgüzel’den ‘soruşturma’ açıklaması

Geçtiğimiz günlerde ‘Anadolu Üniversitesi’ne açık çağrı’ başlıklı bir yazı kaleme almıştım. Özet olarak yazımda, Anadolu Üniversitesi rektörlük binasına Türk Bayrağı ile Atatürk’ün bir arada oldukları görseli 19 Mayıs nedeniyle asan öğrencilere soruşturma açılmasının yanış olduğuna vurgu yapmıştım.

Bu yazı üzerine Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Adıgüzel aradı ve cevap hakkını kullanmak isteyerek bilgilendirme yaptı.

Şunları ifade etti, Rektör Adıgüzel:

‘SADECE ALİ İSMAİL KORKMAZ’IN GÖRSELİNİ KALDIRDIK’

“Üniversite olarak, milli bayramlarda, binaların büyüklüğüne göre yan yana gelecek şekilde Türk Bayrağı ve Atatürk görseli asarız. Ama binanın büyüklüğü yeterli değilse, sadece Türk Bayrağı asarız. Bayrak yönetmeliğinde kural budur. Yine yönetmeliğe göre, kolaj şeklinde yani iç içe geçmiş herhangi bir görsel kamu binalarına asılamaz. Buna göre ya sadece Türk Bayrağı asabilirsiniz ya da sadece Atatürk görseli asabilirsiniz. Rektörlük binamızın önünde Türk Bayrağı asılı vaziyetteydi. Yan tarafında ise Atatürk görselini astık. Büyüklüğü elverişli binalarımızda ise Türk Bayrağı ile Atatürk görseli yan yana asılıydı. Öğrencilerin astıkları Türk Bayrağı ile Atatürk görsellerini ise rektörlük binamızdan kaldırmadık. Sadece Ali İsmail Korkmaz’ın görselini kaldırdık.

‘KENDİ ÜNİVERSİTEMDEN MESULÜM’

Soruşturma konusuna gelince. Bize olaylara karışan öğrencilerin listesi geldi. İçerisinde Anadolu Üniversitesi öğrencileri de vardı, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi öğrencileri de vardı. Biz ESOGÜ öğrencisi olanları kendi üniversitelerine bildirdik sadece. Yoksa benim ne haddime başka bir üniversitenin rektörüne ‘şunlara soruşturma aç’ demek. Ben kendi üniversitemden mesulüm.

‘ÖĞRENCİLERİMİZ LEHİNE ADIM ATTIK’

Dolayısıyla kendi öğrencilerimizden sadece üç öğrenciye bir hafta okuldan uzaklaştırma cezası verdik. Bunun nedeni de gayet makul. Çünkü uzaklaştırma verdiğimiz öğrencilerimiz, rektörlük kapısını zorladılar. Her türlü eyleme elbette saygımız var ancak iş fiziksel müdahaleye gelince bunun yasal olarak belli başlı yaptırımları olmak zorunda. Bu anlamda uzaklaştırma verdiğimiz öğrencilerimizin hakkını korumak maksadıyla, uzaklaştırmalarını, dersleri ile sınavlarından geri kalmasınlar diye tatil zamanına denk getirdik. Böylelikle hiçbir haklarından mahrum kalmamış oldular. Bu üç kişi dışında soruşturma açtığımız diğer öğrencilerimize ise -bazı güvenlik görevlileri darp raporu almalarına rağmen- ceza vermeyerek soruşturma dosyalarını kapattık. Soruşturma olayını bütünüyle değerlendirmek gerekirse, olay mahkemeye intikal ettiği için üniversitenin adım atma zorunluluğu vardı ve biz en yumuşak biçimiyle öğrencilerimizin lehine adım attık.”

Rektör Adıgüzel’in soruşturma tartışması ile ilgili açıklamaları bu şekilde.

Adıgüzel, kısa da olsa ‘sahte diploma’ meselesi ve buna ilişkin olarak Anadolu Üniversitesi ile ilgili çıkan haberlere de değindi.

Kısaca şunu ifade etti, Prof. Dr. Adıgüzel:

“Anadolu Üniversitesi içerisinde herhangi bir sızıntı yoktur. ‘Sahte diploma’ işi kurumsal olarak Anadolu Üniversitesi’nin dışında bir meseledir. ‘En çok sahte diploma Anadolu Üniversitesi’nden çıktı’ şeklinde yapılan haber ve yorumlar doğru değildir, tamamen hayal ürünüdür.”

Rektör Yusuf Adıgüzel’in açıklamalarını aktardım.

Takdiri ise kamuoyuna bıraktım…