Her oyun, bizi başka bir dünyaya götürür. Kimi zaman yıldızların ötesine, kimi zaman tarih öncesine… Ama bazı oyunlar var ki, zaten her gün üzerinde yürüdüğümüz toprağın altına bakmamızı sağlar. Empire of the Ants tam olarak böyle bir oyun. Ne uzak galaksiler, ne ejderhalar… Bu kez kahramanlar, ayaklarımızın hemen altında yaşayan, minik ama organize canlılar: karıncalar.

Empire of the Ants, Bernard Werber’in aynı adlı kült romanından ilham alan ve Unreal Engine 5 ile geliştirilen modern bir gerçek zamanlı strateji oyunu. Oyunda biz bir insan değiliz. Bir karınca kolonisinin lideri olan karınca 103 683’üz. Yani evet, ismin değil, işlevin var. Çünkü doğada her şey görev üzerine kurulu.

Bu yapı oyuncuya ilk andan itibaren bir aidiyet duygusu vermiyor; aksine, sistemin içinde sadece bir dişli olduğunu hissettiriyor. Ama tam da bu yüzden büyüleyici. Çünkü bir karınca olarak doğada hayatta kalmak, saldırganları püskürtmek, yiyecek bulmak ve koloniyi geliştirmek, tahmin ettiğinizden çok daha büyük bir mücadele.

Oyun mekanikleri şaşırtıcı derecede detaylı. Koloni içindeki sınıflar (işçi, asker, izci vs.) arasındaki görev dağılımı, kaynak yönetimi, çevresel faktörler ve rakip canlılarla olan etkileşim, oyuna çok katmanlı bir strateji deneyimi katıyor.

Ama Empire of the Ants’in asıl başarısı, savaş mekanikleri ya da grafik detaylarında değil. Bu oyun, bir ekosistemi tüm karmaşıklığıyla simüle edebilmiş olmasıyla öne çıkıyor. Düşman sadece başka bir böcek değil; mevsim değişikliği, iklim, insanlar, mantarlar, hatta iç koloni sorunları… Yani düşman doğanın ta kendisi. Ve sen bu savaşta ne kahramansın ne de merkez; doğanın bir parçasısın.

Unreal Engine 5 ile geliştirilen oyun, neredeyse belgesel kalitesinde görseller sunuyor. Toprağın dokusu, yağmur damlalarının düşüşü, ışığın yaprakların arasından sızışı… Her şey o kadar gerçekçi ki, zaman zaman oyunu oynamayı bırakıp sadece etrafa bakmak istiyorsun. Oyunun bu görsel dili, insanın “küçük” olmanın anlamı üzerine düşünmesine bile neden oluyor.

Empire of the Ants, bir “ekoloji oyunu” gibi hissediliyor. Burada insanlar yok; çöp, beton ya da egemenlik yok. Ama düzen var, mücadele var, hayat var. Oyuncuya güçlü bir mesaj veriyor: Biz olmasak da dünya dönüyor. Ve belki de, bizsiz daha da güzel dönüyor.

Oyun oynamak genellikle bir kaçış anlamına gelir. Empire of the Ants ise bizi kaçırmak yerine yere bastırıyor. Bir karıncanın gözünden dünyaya bakmak, egomuzu törpülüyor, sabrı öğretiyor ve doğaya olan bakış açımızı değiştiriyor.