Video oyun dünyasında bazı yapımlar vardır ki, yalnızca oynanışlarıyla değil, yarattıkları atmosfer, dokundukları duygular ve geride bıraktıkları izlerle bir kült haline gelirler.
Hollow Knight da bunlardan biri. Team Cherry’nin mütevazı ellerinden çıkmış, ama devasa bir yankı uyandırmış olan bu oyun, Metroidvania türünü yeniden tanımlamış ve oyunculara hem zorlu hem de büyüleyici bir deneyim sunmuştu. İşte bu yüzden, devam oyunu olan Hollow Knight: Silksong, yalnızca bir oyun değil; yıllardır bir umuda, bir bekleyişe dönüşmüş durumda.
İlk oyunda, Hornet’i güçlü, çevik ve bir o kadar da gizemli bir karakter olarak tanımıştık. Onun sahneye çıktığı her an, hem hikâyeye dair ipuçları veriyor hem de oyuncuya dişli bir meydan okuma sunuyordu. Silksong, işte bu karakteri merkeze taşıyor. Artık Hornet’in gözünden bambaşka bir dünyaya bakacağız. Onun iplerle örülü dövüş stili, akrobatik hareketleri ve hikâyesindeki gizemler, oyunun hem anlatısal hem de mekanik anlamda farklı bir deneyim sunacağının garantisi.
Hollow Knight’ın Hallownest’i karanlık, kasvetli ve çürümekte olan bir diyardı. Silksong’da ise bambaşka bir sahneye, Pharloom adlı yeni bir krallığa konuk olacağız. Renklerin, yeni yaratıkların ve zengin bir atmosferin bizi beklediği bu diyarda, Hornet’in yolculuğu bir tür “hac” niteliği taşıyor. Hallownest’in melankolisinden sonra Pharloom’un daha canlı, ama bir o kadar da tehlikeli yapısı, oyunun tonunu değiştirirken yine de o tanıdık Hollow Knight hissini koruyacak gibi görünüyor.
Hollow Knight’ın en çok övgü alan yönlerinden biri, sabırla işlenmiş zorluğuydu. Silksong’un da bundan geri duracağını sanmıyorum. Oyuncular, Hornet’in hızlı ve keskin dövüş mekanikleriyle, yeni düşman çeşitliliği karşısında reflekslerini daha da geliştirmek zorunda kalacak. Silksong, yalnızca bir devam oyunu değil; aynı zamanda oyuncunun öğrenme ve ustalaşma yolculuğunu da yeniden sınayacak bir meydan okuma.
Ne yalan söyleyeyim, Hollow Knight: Silksong için yıllardır süren bu bekleyiş artık bir efsane halini aldı. Her yeni oyun fuarında, her Team Cherry paylaşımında, gözler hep aynı soruya çevriliyor: “Silksong ne zaman çıkacak?” Bu uzun bekleyiş, oyuncu topluluğu içinde kimi zaman sabırsızlığa, kimi zaman da alaycı bir espriye dönüşmüş durumda. Ama belki de bu bekleyiş, oyunun etrafındaki büyüyü daha da artırıyor. Çünkü oyuncular biliyor ki, Team Cherry hızlı davranmak yerine sabırla, titizlikle işlenmiş bir dünya sunmaya hazırlanıyor.
Silksong yalnızca Hollow Knight’ın bıraktığı boşluğu dolduracak bir devam oyunu değil. Bu oyun, indie oyun dünyasının da geleceğine dair bir sembol. Büyük bütçelere, devasa ekiplerin ellerinden çıkan yapımlara kafa tutabilecek bir “küçük stüdyo mucizesi”nin ikinci perdeye hazırlanışı. Bu bile tek başına heyecan verici.
Hollow Knight: Silksong, yalnızca bir oyun değil; bir yolculuk. Hem Hornet’in hem de biz oyuncuların yolculuğu. Sabırla beklediğimiz, gözlerimizi ayırmadan takip ettiğimiz bu proje, çıktığında yalnızca Pharloom’un derinliklerine değil, aynı zamanda oyun dünyasının kalbine de bir yolculuk vaat ediyor. Ve belki de bekleyişin asıl ödülü, oyunun kendisinden çok, onunla birlikte büyüyen bu topluluk, bu heyecan ve bu umuttur.