Evet. Geçmiş devirlerde üretim yapılabilen fakat sonra erozyonlar nedeniyle verim gücünü tamamen kaybetmiş topraklar üretimden çıkmış, bir kısmı yozlaşmış, bir kısmı çöle dönmüş ve buralarda yaşayan topluluklar başka coğrafyalara göç etmek zorunda kalmışlardır. Kaybedilen bu topraklar canlıların yaşam alanlarının o boyutta daralması, o da bir bakıma dünyamızın küçülmesi demektir.Dünya nüfusunun 8 milyara ulaştığı açıklandı. Giderek daha fazla çoğalırken, kişi başına düşen tarım yapılabilir toprak miktarı her geçen gün biraz daha azalmaktadır.
Yaşamın en temel kaynaklarından olan topraklarımızın üretkenliğinikoruyamamak acizliğini ne algılama güçlüğüne, ne umursamazlığa, ne bilinçsizliğe, ne derseniz deyin hiçbir bahaneye sığdıramaz ve sorumluluktan kaçamayız. Bu toprakları bize göredaha çok ihtiyaç duyacak nesillere bırakacağımızı unutamayız, unutmamalıyız.Erozyon, birçok değişik etkene bağlı olarak zarar verir, ancak kuru tarım alanlarında ve son yıllarda sıkça yaşamaya başladığımız kurak zamanlarda daha etkili olabilmektedir. Bunda kuru tarım alanlarımızın çok büyük kısmında toprak organik madde oranının ciddi düzeyde düşük olmasının da yadsınamazetkisi bulunmaktadır.Gerçekte ülkemiz tarım topraklarının çok azında organik madde yeter kabul edilebilecek oranda olup, çoğu bu bakımdan fakirdir.Bunun olumsuz sonuçlarından biri, toprak zerrelerinin birbirine iyi bir şekilde tutunamamaları, su ve rüzgar etkisiyle kolayca aşınıp taşınabilmeleridir.
Toprakların en verimli kısımları böylece ya bir şarampole yığılmakta ya bir göl, baraj vb. yerleri doldurmakta veya denize ulaşan bir akarsuya kapılıpderinlerde kaybolmaktadır. Organik madde azlığında toprakların su tutma kapasitesi de düşmektedir. Tavı çabuk kaybeden böyle topraklarda ekim sonrası bitki çıkışları olmaya başlar, ancak yağış gelmezse kısım kısım sarı kıvrım olmuş alanlar görülebilir. Bitki çıkışları tamamlanmış yerlerde ise uzun süre yağış alınmamış ve kök bölgesinde tav kalmamışsa kurumalar, çökmeler görülür. Organik maddesi yeterli olan yerlerde bu etkiler çok daha azdır. Organik madde, olumsuz bir çok etkiye karşı toprakları olduğu gibi, orada yetişen bitkileri de korur, toprağın verimliliğini, yetiştirilen bitkilerin verimini ve kalite özelliklerini yükseltir. Kalite özelliklerinin istenilen düzeyde olması insanların yiyeceklerinin, hayvanların yemlerinin daha sağlıklı ve besleyici olmalarına büyük katkı yapar.
Organik madde sahip olduğu mineralleribir depo gibi muhafaza ederek bitkilerin yararlanacağı miktar ve zamanlarda toprağa bırakıp bitkilerin yararlanmasına ve bir kısmının da ürünlerine taşınmasına fayda sağlar. Mineraller, esas olarak her toprakta bulunmayan, vücutta üretilemeyen ve mutlaka dışarıdan almak zorunda olduğumuz maddelerdir. Toprakta olmayan veya bitkiler tarafından alınamayan mineraller, insan ve hayvan beslenmesinin temelini oluşturan ürünlerde de doğal olarak bulunmamaktadır. Bu yıl yine kuraklık sıkıntısı çekiyoruz. Ülkemiz Dünya'da sürekli kuraklık tehdidi altında olan, yarı kurak bir kuşakta yer almaktadır. Özellikle Orta Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz Bölgesi sık sık mevsim kuraklıkları görülebilen bölgedir. Ancak diğer bölgelerimizde de beklenmedik kurak periyotlarla karşılaşıyoruz ve bu durumun giderek artabilme tehlikesi de var. İşte bu, lafta bir çok kişinin dilinde, kurumların ise gündeminde olan 'iklim değişikliği'nin getirmekte olduğu en önemlisorunlardan biridir.
Toprağın verim gücünü, nemini sömürmeden, olabildiğince koruyarak, israf etmeden üretim yapma yöntemleri varken, en kolaycı ve yarınları hiç düşünmeden yapılan faaliyetler endişe boyutunu geçip korkutucu olmaya başlamıştır. Topraklarımız değerine paha biçilemeyecek hazinelerdir. Tarımsal üretim yaşam garantimizdir. Covit-19 un hatırlattığı bu gerçeği unutmamalıyız.