13 Mayıs'ta Manisa'nın Soma ilçesinde meydana gelen kazada 284 maden işçisi hayatını kaybetti. Bu maden faciası tüm ülkeyi yasa boğdu.

ÜSTÜ KAPATILAMAZ
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, '284 kaybımız var, içeride 18 kişi var, toplam 302 kişiyi kaybetmiş olabiliriz' dedi. Yıldız'ın verdiği rakama göre Soma'daki faciada 302 maden işçisi yaşamını yitirmiş olabilir. Türkiye, 2014 yılında Cumhuriyet Tarihi'nin en ölümlü maden faciasını yaşadı. Bu çağda bu kadar ölüm olur mu? İnsan hayatı bu kadar ucuz olabilir mi? Ülkeyi yönetenler, 'Kader', 'Kaza', 'Fıtratta var' bahanelerin arkasına sığınarak, bu iş cinayetinin üstünü kapatamaz.

AMAÇLARI
PROTESTO DEĞİL
Demokratik kitle örgütleri, sendikalar ard arda eylemler yaparak, bu ölümlerde ihmali olanlar tepki gösteriyor. Eskişehir halkı bu kitlesel eylemlere katılarak, Somalıların yaşadığı büyük acıyı onlarla paylaşıyor. Ancak eylemlere katılın bazı bölücü tiplerin, devlet mallarına zarar vermesi, Eskişehir esnafına saldırması kabul edilemez. Yüzlerini maskeyle kapatarak gizlemeye çalışan bu kişilerin amacı protesto etmek değil, kırmak, dökmek, Eskişehir'e zarar vermektir.

UYANIK OLMALIYIZ
Tramvay duraklarının, banka şubelerinin, dükkanların camlarını ve belediyelerin halk için koyduğu bankları kıran bu şahısların neyi amaçladığı ortada. Soma'daki maden faciasının sorumlusu Eskişehir esnafı mı, Eskişehir Belediyeleri mi? Eylemlere katılıp, haklı demokratik tepkilerini dile getiren Eskişehir Halkı, Eskişehirli olmadıkları ve dışarıdan geldikleri her hallerinden belli olan bu saldırgan şahısların provokasyonları karşısında uyanık olmalıdır. Bu insanları yapacakları eylemlerde dışlamalıdır. Eskişehir'in ve aydın halkının huzurunu bozmasına müsaade edilmemelidir.

*

ALBRECHT DURER'İN DUA EDEN ELLER TABLOSU

On beşinci yüzyılın başlarında, Nurnberg yakınlarında oldukça fakir bir aile yaşardı. On sekiz çocuklu ailenin reisi oldukça mütevazı kazancını çocuklarına yetirmek için günde on sekiz saate yakın çalışırdı. Gerektiğinde konu komşudan yardım da gelirdi.

GİZLİ HAYALLERİ
On sekiz kardeşten ikisi, Albrecht ve Albert, bu umutsuz durumlarına rağmen, kalplerinde gizliden gizliye bir hayali büyütürlerdi. Her ikisi de usta bir ressam olmak istiyordu; ama babalarının kendilerini şehirdeki sanat akademisine gönderemeyeceğini gayet iyi biliyorlardı.

KAYBEDEN MADEN
OCAĞINDA ÇALIŞACAK
Günler, geceler süren tartışmalardan sonra iki kardeş ortak bir karar aldılar. Yazı tura atmaya karar verdiler. Yazı turada kaybeden maden ocağında çalışacak, kazandığı ile kazanan kardeşinin sanat akademisindeki masraflarını karşılayacaktı. Sonra da kazanan kardeş, dört yıl sonra mezun olduğunda, ya resimlerini satarak ya da gerekirse madende çalışarak diğer kardeşi okutacaktı.

ALBRECHT KAZANDI
Bir sabah fısıltılı dualar eşliğinde yazı tura attılar. Yazı turayı Albrecht kazandı ve Nurnberg'deki sanat akademisinin yolunu tuttu.
Albert ise maden ocağının yolunu tuttu. Dört yıl boyunca kardeşine para gönderdi. Albrecht'in karakalem ve yağlıboya resimleri akademide hemen herkeste hayranlık uyandırmıştı. Öyle ki daha mezun olmadan hatırı sayılır paralar kazandı.

SIRA SENİN
Genç sanatçı mezun olup köyüne döndüğünde, kalabalık ailesi evlerinin verandasında yemekteydi. Uzun sohbetlerin ardından, Albrecht ayağa kalktı, kardeşi Albert'in elinden tutup kendisine yaptığı eşsiz iyiliği anlattı.
Albrecht, Albert sayesinde hayallerini gerçekleştirmişti. Sonra sözlerini şöyle tamamladı: ''Ve şimdi, benim fedakar kardeşim Albert, sıra senin. Şimdi Nurnberg'e gidip hayallerini gerçekleştirebilirsin. Masraflarını ben karşılayacağım.'

ARTIK ÇOK GEÇ
Herkesin gözü Albert'e döndü. Albert, oldukça solgun yüzünü yıkayan gözyaşlarını gizlemeye gerek görmeden, başını 'hayır, hayır!' anlamında sağa sola sallıyordu. Albert, sonunda kalktı ve gözyaşlarını sildi. Kardeşlerinin, anne babasının yüzlerinde gezdirdi gözlerini. İki elini de sağ yanağına yapıştırıp yumuşak bir ses tonuyla konuşmaya başladı:
'Hayır, kardeşim. Nurnberg'e gidemem. Benim için artık çok geç. Dört yıllık maden işçiliği ellerime neler yapmadı ki! Her parmağım en az bir kere ezilip kırıldı. Son zamanlarda, sağ elimde dayanılmaz romatizma ağrıları da başladı. Bir bardağı bile zor tutuyorum. Nasıl olur da karakalem, yağlıboya çalışırım ki?.. Parmaklarım fırça tutacak inceliği çoktan kaybetti. Hayır, kardeşim, hayır... Benim için artık çok geç.'

KARAKALEM ÇALIŞMASI
Bu buruk konuşmanın üzerinden 450 yıldan uzun bir süre geçti. Bugüne kadar Albrecht Durer'in yüzlerce portresinin yanı sıra karakalem, suluboya, yağlıboya resimleri dünyanın sayılı müzelerinin duvarlarını süsledi. Fakat bunlar içinde hiçbiri Albrecht Durer'in o günkü yemekten sonra yaptığı karakalem çalışması kadar ünlü olmadı. Bugün yeryüzünde birçok çalışma masasının üzerini süsleyen, birçok duvarda asılı duran bu resim Durer'le eşleştirildi; hatta Durer'den daha çok bilinir oldu.

KARDEŞİNİN GÖSTERDİĞİ
FERAGATI RESMETTİ
Albrecht Durer, kardeşi Albert'in kendisi için gösterdiği feragati resmetmeye niyetlendi. Kardeşinin maden ocağında çalışmaktan eğri büğrü olmuş parmaklarını ve kırış kırış avuçlarını bütün detaylarıyla çizdi. Resimde Albert'in ince parmakları göğe doğru yönelmişti. Avuçların içi sanki gökten bir yağmur bekliyormuşçasına açıktı. Durer, bu çalışmasına basitçe 'Eller' adını verdi. Fakat insanlar, böylesine açık avuçlara ve göğe yönelmiş parmaklara her kalbin içini ısıtan bir sırrı doldurdular. Bozuk para yere düştüğünde, Albrecht'in sanatçı olma duası, Albert'in de bir sanatçının en ünlü eserine model olma duası kabul edilmişti. Durer'in 'Eller'i, böylece, 'Dua Eden Eller' olarak anıldı..
(NOT:Bu hikaye 18 Ocak 2014'te yayınlanmıştı. Soma'da yaşamını yitiren yiğit madencilerimizin anısına bugün tekrar yayınlamak istedim.)

*

foto şaka

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı: Vali Bey aman listeyi iyi incele, aradan kaçan olmasın. 12 Haziran'da okullara kazara cemaatçi müdür atanırsa, Başbakan bizi duman eder.
Vali Güngör Azim Tuna: Allah'ın işine bak. 6 ay önce siyasiler bana 'aman o cemaatçi, sakın o okul müdürüne dokunma' diyorlardı. Öküz ölüp ortaklık bitince, bugün bana 'cemaatçileri temizle' diyorlar.