Masallar…
Sıcacık, yumuşacık…
Şimdi bize yutturulmaya çalışılanlar gibi değil…
Masal gibi başlayıp, masal gibi biten masallar…
Hansel ile Gratel, Kırmızı Başlıklı Kız, Sindrella, Pamuk Prenses, Rapunzel, Bremen Mızıkacıları, Fareli Köyün Kavalcısı, Kurbağa Prens...
Öbür taraftan;
Binbir Gece Masalları, Dede Korkut Hikayeleri, Keloğlan Keleşoğlan…
Bugün bize anlatılanlarla ya da anlatılmaya çalışılanlarla karşılaştırıp, 'masal'ın aslında ne demek olduğunu gerçek anlamda görmemizi sağlayacak birkaç örnek sunmak istedim size…
***
Büyük bir ormanın kenarında, karısı ve iki çocuğuyla fakir bir oduncu oturuyordu; çocuklardan erkek olanının adı Hansel, küçüğününki de Gretel'di.
Oduncu kıt kanaat geçiniyordu ve işsizdi; bir keresinde ülkede büyük bir kıtlık olduğu için adamcağız ekmek parası kazanamaz olmuştu.
Bir akşam yatağa yattığında, sıkıntıdan sağa sola dönüp durdu.
Sonra karısına, 'Ne olacak bizim halimiz? Zavallı çocuklarımızı besleyemiyoruz; kendimizi bile doyuramıyoruz' dedi.
'Dinle beni bey...' diye cevap verdi karısı. 'Yarın erkenden çocukları ormanın hiç balta girmemiş kısmına götürürüz. Orada onlara ateş yakar ve birer parça ekmek bırakırız; sonra da işimize bakarak onları yalnız bırakırız. Onlar evin yolunu bir daha bulamaz; böylece onlardan kurtulmuş oluruz!'
'Olmaz, Hanım...' dedi adam. 'Ben bunu yapamam; nasıl onları ormanda yapayalnız bırakırım. Çok geçmez, vahşi hayvanlara yem olurlar.'
'Aptallık ediyorsun' dedi karısı. 'O zaman dördümüz de açlıktan ölürüz; sen tabutları şimdiden hazırla!' Hiç durmadan konuşarak adamın başının etini yedi; sonunda oduncu razı oldu. Bir yandan da, 'Ama çocuklara çok üzülüyorum' deyip durdu.
***
İki çocuk açlıktan uyuyamamıştı; üvey annelerinin söylediğini duymuşlardı.
Gretel acı acı ağlayarak Hansel'e, 'Bu da mı başımıza gelecekti' dedi. 'Sus, Gretel' diye cevap verdi Hansel. 'Üzülme, ben ikimize de bakarım.'
Anne ve babaları uyuyunca genç oğlan kalkıp ceketini giydi, sokak kapısını açarak usulca dışarı çıktı. Ay ışığı, kapı önündeki gümüş para gibi parlayan ufak ve beyaz çakıl taşlarında yansımaktaydı.
Hansel eğilerek toplayabildiği kadar topladığı bu taşları cebine doldurdu. Sonra Gretel'in yanma vararak, 'Üzülme, kardeşim, rahat rahat uyu sen! Tanrı bizi unutmaz' diyerek kendisi de yatağa yattı.
Gün ağarıp da güneş yükselince üvey anneleri gelip ikisini de uyandırdı. 'Hadi kalkın, tembeller! Ormana gidip odun keseceğiz' diyerek her birine birer dilim ekmek verdi. 'Bu sizin öğle yemeğiniz; daha önce yiyip bitirmeyin! Yoksa başka yemek yok' dedi.
Gretel ekmekleri önlüğünün cebine koydu, çünkü Hansel'in cepleri çakıl taşıyla doluydu. Derken hep birlikte ormana doğru yola çıktılar. Bir süre gittikten sonra Hansel durdu, başını çevirerek evlerine doğru baktı; bunu birkaç kez yineledi.
Babası, 'Hansel, ne bakıyorsun öyle? Dikkat et, geç kalıyorsun' dedi. 'Şey, baba...' dedi Hansel, 'Benim beyaz kedim dama çıkmış da... Galiba bana güle güle diyor' diye cevap verdi. Ama üvey annesi, 'Hadi oradan deli! O kedi falan değil. Sabah güneşi bacaya vurmuş; onun gölgesi' dedi. Aslında Hansel kedi falan görmemişti; ancak iki de bir cebindeki parlak çakıl taşlarından bir tane alıp yere atıyordu.
***
Ormanın ortasına geldiklerinde babaları, 'Hadi bakalım çocuklar, odun toplayın da, ateş yakayım. Yoksa üşürsünüz' dedi. Hansel ile Gretel bir yığın çubuk topladılar. Çubuklar ateşe verildi; alevler yükselirken kadın, 'Ateşin yanına uzanın, çocuklar, dinlenin biraz! Biz gidip odun keseceğiz, işimiz bitince geri dönüp sizi alırız' dedi.
Hansel ile Gretel ateşin başına geçti; öğlen olunca birer dilim ekmek yediler.
Uzaktan balta sesleri işittikleri için babalarının yakında bir yerde olduğunu sandılar.
Oysa bu, balta sesi değildi; rüzgarın bir oraya bir buraya salladığı kuru bir ağaca takılmış bir daldı.
Uzun süre oturmuş olmanın verdiği yorgunlukla gözleri kapanan iki çocuk derin bir uykuya daldı.
Tekrar uyandıklarında etraf kapkaranlıktı. Gretel ağlamaya başlayarak, 'Bu ormandan nasıl çıkacağız' dedi. Ama Hansel, 'Bekle biraz da ay çıksın! O zaman yolu buluruz' diyerek onu yatıştırdı.
Dolunay tepeye yükseldiğinde Hansel kız kardeşini elinden tutarak çakıl taşları serpiştirdiği yoldan yürüdü; ufacık taşlar yeni basılmış para gibi parlıyordu.
Bütün gece yürüdüler ve gün ağarırken babalarının evine döndüler. Kapıyı çaldılar, kadın onları görünce, 'Ah yaramaz çocuklar, ormanda uyuyakaldınız herhalde, biz de bir daha gelmeyeceksiniz sandık' dedi. Ama babaları çok sevindi, çünkü onları bıraktıkları için çok üzülmüştü.
Aradan çok geçmedi; yoksulluk her köşede kendini hissettirmeye başladı.
Çocuklar üvey annelerinin yatakta babalarına şöyle söylediğini işittiler: 'Hepsini yedik içtik; sadece yarım somun ekmeğimiz kaldı; ondan sonra işimiz bitik! Çocuklar bu evden gitmeli. Onları ormanın ta derinliğine bırakalım ki, yollarını bulamasınlar. Yoksa başka çaremiz yok!'
Yarın devam edelim…
***
Eski gelenekler görenekler der ki,
Gün ışığında masal anlatılmaz…
Şehrezat ve Şah Şehriyar arasındaki amansız rekabetin galibi Şehriyar, bu yolla galip gelmiştir…
Demiştir ki, Şah Şehriyar'a;
'Gün doğuyor, masalın geri kalanını yarın gün battıktan sonra anlatmaya devam edeceğim…'
Ve bu masal anlatma serüveni tam 1001 Gece sürmüş…