TRT'nin akşam 7'de başlayıp, Güne Bakış ardından İstiklal Marşı ve bayrağın göndere çekilişi ile biten yayınlarıyla büyüdük…

En büyük zevkimiz Pazar sabahları gösterilen western ya da daha Türkçesiyle kovboy filmlerinde, beyazların Amerikan yerlilerine ettikleri eziyetlere söverek büyüdük…

Amerikan tarihindeki en büyük trajedilerden biriydi…

Sonra Amerikalı beyazların Afrika kökenli siyahi Amerikalılara yaptıklarını izledik…

'Kökler' dizisi sayesinde Türkiye'de hemen herkeste büyük bir sempati oluştu siyahlara karşı…

Zenci demenin aslında bir tür hakaret sayıldığını hiç birimizin bilmediği dönemlerdi ve hep bu kelimeyi kullanırdık…

Zaten, tarihsel ve toplumsal geleneğimiz içinde hiçbir zaman belirgin bir yer edinememiş ırkçılığa karşı hep bir nefret duyduk…

Kağıt üzerinde Evrensel İnsan Haklarını sonuna kadar savunmak kolaydı…

Karşıdan bakıp, eşitlik, adalet, insanın insan olmaktan kaynaklanan haklarından söz etmek de çok kolaydı…

Metropol kentlerde insanlar biraz daha alışıktı ama biz Eskişehir'de yakın zamana kadar, caddede gezen siyahi ya da yabancı uyruklu insanlar görmezdik bile…

Sözü getireceğim yer

Suriyeli göçmenler…

Irak ve Suriye'de yaşanan içsavaş sonrasında nereye gideceklerini bilemeyen insanlar Türkiye sınırına yığıldılar ve kaçınılmaz olarak bu tarafa geçtiler…

Sayılarının 2-3 milyon civarında olduğu belirtiliyor çeşitli kaynaklarda…

Son dönemde yeni bir göç dalgasıyla karşı karşıya Türkiye…

Gelelim Eskişehir'e…

Tüm ülkeye yayılan bu dalgadan Eskişehir de nasibini aldı…

Kaç kişi olduklarına ilişkin bilgiler muhtelif…

Ancak giderek Eskişehirlilerin gündelik hayatlarının içinde yerlerini alıyorlar…

Ne kadarının kalıcı olup olmayacağını zaman gösterecek…

Belki bir kısmı asla geri dönmeyecek…

Zaman içinde asimile olarak kaynaşacaklar…

Belki o zaman hepimiz için alışılmış ve kanıksanmış bir hale gelecek…

Ama bu gün;

Tüm Türkiye gibi Eskişehir de, bu konuda çok önemli bir sınav geçiriyor…

***

Görüyorsunuzdur ve kuşkusuz duyuyorsunuzdur…

Giyim tarzları, davranış biçimleri, çevresine kuşku ve korkuyla bakan, siz baktığınızda hemen kaçırıverdikleri gözbebekleriyle giderek hayatımız içinde daha çok yer alıyorlar…

Tramvayda konuştuklarında, Arapçanın o kendine özgü fonotiğiyle tüm dikkatleri üzerlerine çektiklerinde, bunun nedenini anlayamadan bakarlar…

Ya da işlek bir caddede, 8-10 bıçkın delikanlı bir araya gelip ve birbirlerinden güç alıp havalı havalı yürürler…

Karşıdan anlarsınız…

Neden olduğunu bilmeseniz de, nasıl anladığınızı kestiremeseniz de, onların göçmen, onların yabancı olduklarını sezinler ve bundan, sizi bile rahatsız eden bir huzursuzluk hissedersiniz…

Muhtemelen bu ruh halini hepimiz yaşıyoruz…

Almanya'daki Türklerin, Fransa'daki Cezayirlilerin, İngiltere'deki Hintli ve Pakistanlıların neden haksızlıklar ve adaletsizliklerle karşılaştıklarını anlamaz ama kızarken, aynı girdabın içine girmiş olmayı, bir tür güç gösterisi zannına kapılıp kendimizi teselli etmeye çalışırız…

***

Eskişehir, Suriyeli göçmenlerin gündelik hayatımıza giderek artan etkileri karşısında yaşadıkları bu geçiş dönemini hasarsız, kazasız, belasız atlatacak hoşgörüye sahip…

Elbette bu konuda hem yetkililere, hem de karşı tarafa önemli görevler düşüyor…

Kamuoyunda giderek daha çok dillendirilmeye başlanan bu gerçeğin, hepimizi kendi zihnimizle ilgili ilginç bir sınava tabi tuttuğu çok açık…