'Kıyılar halkındır.'

Yapma ya!

'Anayasada da yeri var,'diyorsun, öyle mi?

Hadi öyle olsun.

***

İyi mücadele etti halk.

Demokrasi için.

Özgürlük için.

Hak, hukuk, adalet için.

Hakkını, hukuk yoluyla arayabilmek için...

Yönetimde söz sahibi olabilmek için.

Oy verebilmek, seçmek, seçilmek için...

Bunlar için kendini, canını ortaya korken, demokrasi nöbeti tutup mücadele ederken zerre kadar çıkar düşünmedi.

Ülkenin doğal zenginliklerini aklına bile getirmedi...

***

'Kıyılar halkındır.'

Öyle mi?

Çok iyiymiş bu.

***

Biz de, sağolsun, gazetemizin, Yazı İşleri Müdürümüzün halktan, haklıdan, doğrudan yana olan sağlam duruşu sayesinde yazdık çizdik.

Ama...

Ama işte, gün gelip de sular çekilirse...

Yahut da, yıllar sonra da olsa, olur ya bunlarla da'barış sürecine' girilirse bu karıncalar bizi yer gibi geliyor bana.

***

Gabriel Garcia Marquez'in romanında, doksan yaşındaki gazeteci,

'Delgadina, ruhum benim,' diye sevdiğigenç sevgilisi Delgadina,nınyanına giderken yolda, yaşlı bir kadın,

'Oraya gitme, orada adam öldürüyorlar,'diye sesleniyor yaşlı adamın arkasından.

'Aşk uğrunaysa ziyanı yok!' diyor, ihtiyar çılgın aşık.

Demokrasiuğrunaysa ziyanı yok, karıncaların muhtemel saldırısının!

Ziyanı yok özgürlükuğrunaysa.

Hak,hukuk,adaletuğrunaysa ziyanı yok.

Hakkını,hukukyoluylaarayabilmekuğrunaysa ziyanı yok...

Ziyanı yok, yönetimdesözsahibiolabilmek uğrunaysa.

Oyverebilmek,seçmek,seçilmekuğrunaysa ziyanı yok...

Ziyanı yok, özgürce yazı yazabilmek uğrunaysa...

***

'Kıyılar halkındır. Anayasada yeri var.'

Anladık.

Kıyılar halkındır.

***

Bir haftadır Datça'dayız.

Doğa cenneti.

Hele koyları...

Kargı Koyu, Palamutbükü, Hayıtbükü, Ovabükü, Kızılbük, İnceburun, Akvaryum Koyu, Domuzçukuru...

Karaincir sahili...

Bir anda aklıma gelenler.

Koylarda kilometrelerce uzanan sahil.

Deniz, Eskişehir'in kalabak suyu kadar berrak.

Temiz, durgun, sakin, kıpırtısız.

Kibar, uysal, masum bir genç kız gibi; Delgadina gibi; yüzebildiğin kadar yüz.

Suyun rengi maviyle yeşil arası..

Kıyılar da halkın ortak malı.

***

Öyle olunca biz de otele, otelin plajına kapanıp kalmayalım, dedik.

Apart kiraladıkDatça'dan.

Her gün başka bir koya gideriz diye düşündük; nasıl olsa kıyılar halkın.

***

Karaincir sahilinden başladık.

İki üçkilometre uzunluğundaki sahilin girişindekiüç yüz dört yüz metre kadar, ot çöp içindeki bir alan halka ait.

Şemsiye yok.

Şezlong zaten olmaz da...

Belediye şezlong mu kor plaja!

Halka yapılacak böyle bir jest, belediyeye yakışmaz zaten!

Tuvalet yok.

Duş yok.

Halk hak etmiyor bunları!

***

Sahilin geri kalanı işletmelere ait.

Kumsala koydukları şezlonglarla, şemsiyelerle sahili parsel parsel...

'Kıyılar halkındır.'

***

Belediyenin bir hizmeti olmayınca...

Mecbursun işletmenin parseline.

Bir şemsiye, iki şezlong kırk lira.

Üç kişiysen altmış lira.

Güneşte kaldım, bir şemsiye daha açalım dersen yirmi lira daha vereceksin.

Onun için hiç sesini çıkarma.

***

Koylara gelince...

Plamutbükü mesela.

Harika bir sahili var.

Kilometrelerce uzanıyor.

Aralarda yüz iki yüz metrelik halka ayrılmış bir iki alan var.

Nasıl oldu da gözden kaçtıysa buralar...

Geriye kalan yerler işletmelere ait.

Şezlong şemsiye kişi başı kırk lira.

'Ne!'

E öyle.

Kıyılar halkın!

Belediye buraya bir soyunma kabiniyle bir duş koymuş.

Duş bir lirayla çalışıyor.

Ne güzel.

Ama öyle değil.

Bir lirayı attık su mu gelmedi.

Parayı alırken arızalı değil ama suyu verirken arızalı.

Dolayısıyla arızalı sayılmaz.

Gayet iyi çalışıyor!

***

Belediyeyi de suçlamayalım.

Ben halkasordum.

Her şeye rağmen güneşin altına serdikleri hasırın üzerinde tuzlu suyla kavrulan halkasordum.

'Abi bozuyorlar,' dedi halk.

Ben halkın yalancısıyım.

Artık kim bozuyorsa...

***

Öyle olunca soluğu kiralık şezlonglarda aldık.

Hemen bir görevli bitti başımızda.

Bildiri okuyor:

'Dışarıdan yiyecek almak yasak.

Bizim kafemizden alışveriş yapabilirsiniz sadece.

Üç şezlong için sadece bir şemsiye kullanabilirsiniz.

Su beş lira, ayran on lira, bira on beş lira, yanında patates on lira...'

'Yeter ulan.'

'Söyleyelim de abi.'

'İyi söyledin. Çekil şimdi başımdan, gölgenin bu kadar pahalı olduğu bir anda bile gölge etme.'

***

Kızılbük Koyu cennetten bir parça.

Yarım ay şeklindeki dağların arasında.

Bir iki kilometrelik sahili var.

Dağların eteğindeki ağaçlık alanla birlikte tamamı tek bir işletmeye ait.

Kıyılar halkın ortak malı, istiyorsan sen de kıyıdan yararlanabilirsin.

Kişi başı elli lira, üç kişi yüz elli lira harcarsan.

***

Bazı koylara karadan ulaşım yok.

Ancak tekne turuna katılarak ulaşabilirsiniz.

Mesela Domuzçukuru'na.

Bu koyu İngilizler çıplaklar kampı olarak kullanmış bir zamanlar.

***

Tekne turuyla denizde yol alırken her şey daha iyi gözüküyor.

Kıyıların halkın olduğu mesela!

Dağın üzerine villa yapmışlar.

Villadan denize mermer merdiven iniyor.

Villadan başlayarak denize kadar dağın eteğini, kilometrelerce alanı tel örgüyle çevirmişler.

Ne saçma şey!

Halk oraya zaten ulaşamaz ki.

Yakınından bile geçemez...

Başka ne gördük.

Dilek mağarasını gördük.

Dağı, kayayı, tepeyi kesip, yontup, patlatıp villa yaptıklarını gördük; demokrasi uğruna, özgürlük uğruna, hak hukuk adalet uğruna...