Bazen düşünüyorum da,
Kimi zaman kendi ellerinizle besleyip büyüttüğünüz şeyler, canınızı o kadar çok yakar ki…
Bir seçim yapmak zorunda kalırsınız,
Ve seçmek her zaman vazgeçmeyi gerektirir…
Salı günü Eskişehir'deki şehit cenazesinde Nabi Avcı'nın yaşadıklarını izleyince, gerçekten üzüldüm…
Gerçi son günlerde o kadar çok üzülecek şey var ki, her şey iç içe geçip bir gayya kuyusu haline geldi…
Gelin bakan Avcı'nın şehit cenazesindeki sıkıntılı durumuna kısaca bir göz gezdirelim…
***
Birincisi,
Şehit cenazesi 2 saate yakın bir gecikmeyle geldi cami avlusuna…
Valilik tarafından yapılan açıklamada cenaze namazının ikindi namazının hemen arkasından kılınacağıydı…
Doğrudur, cenaze Van'dan gelecekti ama sonuçta uçakla gelecekti ve ne kadar uzak olursa olsun, cenaze merasimi ona göre programlanmalıydı…
Bu yapılmadı…
Saat 16.30 civarında kılınan ikindi namazının ardından insanlar yaklaşık 2 saat cenazenin gelmesini beklediler…
Zaten gergin olan insanları daha da sinirlendiren bir gecikmeydi bu…
Bu gecikmenin,
Kalabalığın azalması, gerginliğin hafiflemesi ve insanların yorulması için bilerek ve isteyerek yapıldığını düşünmek istemiyor olsak da; örneğin cenazenin ikindi namazından 15 dakika önce getirilmesi halinde şehidimiz cami avlusunda çok daha uzun süre kalacak ve bu süre içinde tepki ve sloganlar artarak devam edecekti…
İnsanlar 2 saat boyunca üzerinde cenazenin olmadığı musalla taşının önünde dua ettiler.
Şehidimizin naaşı cami avlusunda yalnızca 10 dakika kaldı kalmadı, namazın hemen ardından omuzlara alınarak cenaze aracına konuldu…
Bakan Nabi Avcı da cami avlusuna naaşla geldi ve hemen ardından ayrıldı…
Dediğim gibi, yalnızca 10 dakika…
Ancak eminim ki o 10 dakika, Bakan Avcı'nın hayatındaki en sıkıntılı 10 dakika idi…
***
AKPLİ İL VE İLÇE BAŞKANLARI BAKANI CAMİ AVLUSUNDA TEK BAŞINA BIRAKTILAR...
İnanılmaz bir tepki vardı Bakan Avcı'ya…
Cami avlusuna girerken, namaz öncesi ve sonrasında, avludan ayrılıp, tören geçişi sırasında, makam aracına giderken…
Salih Koca ise, cami avlusuna girerken, namaz sırasında ve avludan çıkarken Bakan Avcı'nın yanında değildi…
Gösterilen tepkileri göğüslemek tek başına Bakan'a kalmıştı…
Cami avlusundaki cenaze namazı sırasında Bakan'ın yanında görünmeyen Salih Koca, cenazenin top arabası üzerinde geçişi sırasında yanındaydı…
Aynı şey, AKP'nin il ve ilçe başkanları için de geçerliydi…
Diğer zamanlarda Bakan Eskişehir'e geldiğinde dibinden ayrılmayanlar, birlikte poz verebilmek için omuz kavgası yapanlar, nedense, cami avlusunda hiç ama hiç görünmediler…
Yalnızca Vali vardı yanında, bir de korumaları…
Bu arada, protestolar sırasında korumaların soğukkanlı tutumlarının da ortamın daha çok gerilmesini engellediğini de söylemek gerekiyor…
ERSEN YENİCELİ'DEN BÜYÜK SAYGISIZLIK…
Garip,
Yakışıksız,
Anlaşılmaz,
Şehir ve ülke hassasiyetinden uzak…
CHP İl Başkanı Ersan Yeniceli'nin, gazetecilerin il yönetiminin görevden alındığıyla ilgili sorusuna verdiği,
'Buraya gelip Kazım Kurt'la konuşup, şehitlerin gündemde olduğu günde beni de şehitlerin arasına sıkıştırarak şehit ettiler.
Ama unutmasınlar ki şehitler ölmez'
Şeklindeki cevabın kanımı dondurduğunu söylemem gerekiyor…
Şimdi, Ersen Yeniceli, kendisi ve yönetimdekiler görevden alındı diye, 'şehit mertebesine erdiklerini'mi düşünüyor gerçekten?
Yok, bunu sadece bir teşbih 'benzetme' olarak söyledi ise, çok yersiz, zamansız ve yakışıksız bir benzetme…
Yok öyle değil de, gerçekten öyle düşündüğü için söylediyse, o daha büyük bir facia…
Nereden bakarsanız bakın;
Bu sözlerin tam karşılığı dilimin ucunda olsa da, yazmaya elim varmadığı için;
'Çok kötü bir gaf' demekle yetinmek durumundayım…
Lütfen kimse,
Hele ki böyle bir zamanda;
Şehitlerin aziz hatıralarına ve yakınlarının acılarına böyle saygısızlıklar yapmasın…
BU ADAMI HATIRLADINIZ MI?
Bilmem, fotoğraftaki zatı tanıdınız mı?
Kendisi, 2013 yılındaki Türk Dünyası Kültür Başkenti etkinlikleri sırasında, Ramazan iftarlarının ardından meddahlık yapıyordu…
30 gün boyunca bu işi yaptıktan sonra ayrıldı Eskişehir'den…
Birkaç güne kalmadan, kokusu çıktı işin…
'Eskişehir, karanlık bir şehir, ışıklandırması çok zayıf. Birileri neyi göstermek istiyorsa onu göstermeye çalışmış. Bir toplum mühendisliği uygulanmış burada.'
30 gün boyunca Eskişehir'in ne kadar karanlık ya da ne kadar aydınlık bir şehir olup olmadığını anlamayan zat, parasını pulunu alıp şehirden ayrılır ayrılmaz gerçeklerin ufkuna ermiş ve yukarıdaki sözleri sarf etmişti…
Zatı muhterem 2 yıl sonra yeniden Eskişehir'de…
Antalya ya da Bodrum, kimbilir belki de Marmaris çöllerinde kavrulmuş yüzüyle şehit cenazesinde boy gösterdi…
Önce herkes gibi bir şeyleri izliyordu…
Sonra birden gazetecilerin fotoğraflarını çektiğini fark etti…
Ve elleri gökyüzüne açılıp, dudakları kıpırdanmaya başladı…
Bu zat, bir zamanlar hatırı sayılır miktarda ekmeğini yediği Eskişehir'e 'şehit cenazesine katılmak için geldiyse', hoş gelmiş, sefa getirmiş…
Yok,
TDKB, ajans, vakıf derken;
Yine bir yerlerde dümbelek çalıp, meddahlık yapmaya geldiyse;
Biz kendisini tutmayalım…
Uğurlar olsun sana Ahmet yenilmez…