Bazı oyunlar sadece oynanmaz, yaşanır. Deep Silver ve 11 bit studios’un elinden çıkan The Alters, tam da bu kategoriye giren, oyuncuya bir ayna tutan, varoluşla ilgili büyük soruları küçük bir kapsülde sormayı başaran nadir yapımlardan biri. Peki ya aynı anda birden fazla “sen” olsaydı, gerçekten daha güçlü olur muydun?

The Alters, ana karakterimiz Jan Dolski’nin, ölümcül bir gezegende hayatta kalma mücadelesi üzerine kurulu gibi görünse de aslında anlatmak istediği çok daha derin. Zamanla yarışılan bu dünyada Jan, alternatif versiyonlarını – yani “alters”larını – yaratarak iş gücünü artırmaya çalışıyor. Ancak bu alters’lar sadece birer klon değil. Her biri Jan’ın farklı kararlar almış, farklı yollar seçmiş, farklı acılar yaşamış versiyonları.

Bu noktada oyun bize şu soruyu soruyor: "Sen, kim olabilirdin?" Bir tercihle başka bir yola sapan, bir sevdiğini bırakmayan, bir işten vazgeçmeyen Jan’lar... Hepsi bir arada çalışmaya zorlanırken aralarındaki gerilim, insan doğasının ne kadar karmaşık olduğunu yüzümüze çarpıyor.

Her alter bir uzmanlık alanı sunuyor; biri mühendis, biri aşçı, biri psikolog... Ama bu avantaj aynı zamanda bir laneti de beraberinde getiriyor. Çünkü her alter, aynı anda hem bir dost hem de bir tehdit. Kendine benzeyen ama seni yargılayan, geçmişini bilen ama seni tanımayan bu kopyalarla başa çıkmak, Jan’ın fiziksel hayatta kalma mücadelesinden daha çetrefilli bir hal alıyor.

Oyun bu noktada psikolojik gerilim ile bilimkurguyu öyle ustaca harmanlıyor ki, oyuncu olarak sadece kaynak yönetimi yapmıyor, kendi kararlarının ağırlığını da taşıyorsun. Her konuşma, her çatışma, aslında bir iç hesaplaşma.

The Alters, klasik bir “hayatta kal” oyunundan öteye geçerek, kimlik, pişmanlık, tercih ve kader gibi ağır temaları başarıyla işliyor. Görsel tarzı sade ama etkileyici, atmosferi ise klostrofobik ama düşündürücü. Oyunun teknik yönlerinden çok, anlatmak istediğiyle ilgileniyorsun. Çünkü burada yapılan her şey bir metafor: Uzayda sıkışmış bir adam, aslında kendi zihninde kaybolmuş biri.

The Alters, bir bilimkurgu oyunu gibi görünse de, aslında hepimizin içinde zaman zaman fısıldayan “ya şöyle yapsaydım?” sorusunun ete kemiğe bürünmüş hali. Bu oyun, oyun oynamanın ötesine geçip, seni kendinle tanıştıran bir deneyim. Her alter’la birlikte, aslında senin başka bir yönünü tanıyor, belki de hiç yüzleşmediğin bir parçanla konuşuyorsun.