Bazen hayat, karanlık bir tünelden geçiyormuşuz gibi hissettirir. Her şey belirsizdir, bilinmezdir, tanıdık hiçbir ışığın olmaması korkunçtur.
Tam da böyle anlarda zihnimiz çalışmaya başlar. Maalesef ki o üretken, yaratıcı hâliyle değil. Aksine, geçmişi kurcalayan, hataları didikleyen, olasılıkları felaket senaryolarıyla dolduran bir hâlde.
Bu zihinsel döngüye ise psikolojide ruminasyon denir. Diğer bir deyişle düşünmekten çok, düşünceler tarafından düşünülmek gibidir. Aynı şeyi defalarca sorgulamak gibidir.
Ruminasyon, depresyon ve anksiyete gibi pek çok ruhsal sorunla doğrudan ilişkilidir.
Örneğin, Susan Nolen-Hoeksema'nın yürüttüğü araştırmalarda, sürekli ruminatif düşüncelere dalan bireylerin depresyon riskinin çok daha yüksek olduğu ortaya konmuştur. Çünkü zihin geçmişteki hataları ya da gelecekteki olası felaketleri o kadar döndürür ki, insan şimdiyi yaşayamamaya başlar. Ve en tehlikelisi, her şeyi kontrol etme arzusu içinde gizlice büyür.
Bu arzu kontrol edilemediğinde insanı yaşamın doğal akışına karşı konumlandırır ve sürekli tetikte olmaya zorlar. Bu hâl, zihni kronik bir gerginlik durumuna sokar. Kontrol ihtiyacı arttıkça, hayal kırıklıkları çoğalır, stres ve kaygı tırmanır. İnsan, en küçük sapmada bile suçluluk ve yetersizlik duygularına kapılır. Böylece spontane mutluluğun, yaratıcı düşüncenin ve içsel huzurun önüne duvar örülür.
"Kontrol edemiyorsan, ak." diyordu bir bilge.
Belki de yapmamız gereken şey, bilinmeyene teslim olmak değil, onunla dostluk kurmaktır. Çünkü akmak, hayatın akışına güvenmeyi gerektirir. Bu güven, aslında ruhun derinlerinde saklı olan bir huzura kapı aralar. Bugün seni kaygılandıran bilinmeyen, yarının mucizesi olabilir. Nereden biliyoruz ki? Belki de o çok korktuğumuz dönemeç, bizi bambaşka, hiç hayal etmediğimiz güzelliklere taşıyacak.
Eckhart Tolle şöyle der: "Yaşam her zaman sizi tam olarak olmanız gereken yere getirir. Her deneyim, sizi daha derin bir benliğe uyarlar." Bu sözü ruminasyonla başa çıkmak için bir şifa cümlesi gibi düşünebiliriz. Çünkü geçmişin yüküyle, geleceğin gölgesiyle yaşamak yerine, akışta kalmayı seçmek zihinsel bir ferahlık getirir.
Şimdi bir düşün; geçmişte seni en çok korkutan, kaygılandıran şeylerin hangileri gerçekten başına geldi? Ya da hangileri geldiği hâlde seni paramparça etmek yerine seni büyüttü? Ruminasyon, sanki bu sorulara hiç cevap veremeyecekmişiz gibi ısrar eder. Ama aslında her birimiz geçmişte birçok bilinmezliği aştık.
Bir dost sohbeti gibi yazmak istedim bu satırları; çünkü bazen en derin psikolojik bilgeliği, en yalın cümleler taşır. belki de en kökten çözüm, zihnimizin kontrol tutkusu yerine ruhumuzun teslimiyet gücüne sarılmak. Çünkü teslimiyet, pes etmek değil; akışta direnç göstermemektir.
Hayat bilinmeyeni sever. Sürprizleri sever. Bize oyunlar oynadığı gibi, hediyeler de sunar. Ve çoğu zaman o hediyeler, beklenmedik anda gelir