Ahmet Hamdi Tanpınar’ın da “Yaz Yağmuru” diye bir hikayesi vardı.
Bak şimdi onu hatırladım.
İnsan neler hatırlamıyor ki yazı yazarken…
Güzel bir hikaye, “Yaz Yağmuru”.
Güzel de laf mı!
Rüya gibi bir hikaye.
Yağmurlu bir günde, adamın kapısı çalınıyor.
Yağmura yakalanmış, ıslanmış, üzerinden sular damlayan genç bir kadın…
İçeri davet ediyor adam.
Eee?
Eee si…
Öyle işte.
Şimdi konumuz o değil.
Yazacağımız yazının onunla bir ilgisi yok.
Ama en kısa zamanda…
Bak şimdi ben de merak ettim daha neler oluyordu.
Okuyalı çok zaman geçti üzerinden.
Kadir Yüksel’in “Üçüncü Öyküler” dergisine bir yazı da yazmıştım, Tanpınar’ın “Yaz Yağmuru” üzerine.
İnsan bir taraftan yeni şeyler okurken bir taraftan da yıllar önce okuduklarını unutuyor.
Galiba kadın adamın evinde duş alıyordu, adam karısının kıyafetlerinden veriyordu genç kadına.
Birer kadeh de bir şeyler mi içiyorlardı?
“Yok canım, Tanpınar öyle şeyler yazmaz” demeyin.
Neyse…
Bizimki yaz yağmuru değil zaten.
Yaz geçip gitti.
Yazları yağmur da yağmaz oldu artık.
Bu aylarda yağan yağmurlara ne diyorlar?
Güz yağmuru mu?
Bildiğim kadarıyla Eylül ayından Aralık ayına kadar güz mevsimi.
Kimileri Aralık ayının sonuna, Ocak ayına kadar uzatır güz mevsimini.
Yazın bittiği, ağaçların yaprak döktüğü, yağmurların başladığı mevsim.
Nazım Hikmet’in de “Güz” diye bir şiiri olacaktı.
“Yağmurlar başlamak üzere” dizesini hatırlıyorum.
“Günler gitgide kısalıyor,
yağmurlar başlamak üzere.”
Nereden geldik şimdi buraya?
Biz de, yağmurlar başlamak üzere…
Sonrası soğuk, ayaz…
Daha sonrası kış kıyamet derken…
Salı günü müydü?
Öğlen saatlerinde hafif hafif, ince ince yağan bir yağmur başladı.
Ne derler buna?
Ahmakıslatan mı?
Ahmak da biz oluyoruz bu arada!...
Güz yağmuru değil mi canım, bir şey olmaz diye elimizde ne şemsiye ne başka bir şey…
Çıktık sokağa.
Ora bura derken…
Eve geldiğimde…
“Ne bu halin? Üzerinden sular akıyor! Islak ıslak girme içeri!”
Hakikaten sırılsıklam olmuşum.
O an aklımda ne Ahmet Hamdi Tanpınar ne “Yaz Yağmuru” ne Nazım Hikmet ne “Güz” şiiri.
İçeri girsem de diyorum, sıcak bir çay içsem.
Sonraki gün ikindi saatlerinde yine yağmur başladı.
Ve ben yine ıslandım.
Eve geldiğimde, suçunu bastırmak isteyen bir çocuk gibi;
“Benim bir şemsiyem olacaktı, nerede o?” diye sordum.
Ah!
Havalar da soğudu birden.
En iyisi sıcak bir çay.
Ve Tanpınar’ın şu “Yaz Yağmuru” hikayesini kitaplıkta bulup bir daha okumak.