Kaybedeceksiniz.
Elinizdeki bütün imkanları, sahip olduğunuz her çeşit kozu kullansanız bile – ki kullanacaksınız – yine kaybedeceksiniz. Neticeyi değiştiremiyecek, gittiğiniz yolda yenileceksiniz.
Kaybedeceksiniz, çünkü 'vaadini tutmıyan adam' rolündesiniz.Gerçi, hükümet başkanı sifatiyle geniş yetkilere sahipsiniz. Parti gurubuna, kabinenizdeki bakanların tümüne hakimsiniz. B.M. Meclisinde dilediğiniz şekilde el kaldıran, 'Evet' ya da 'Hayır' demek için işaretinizi bekliyen bir ekseriyete dayanıyorsunuz. Devlet radyolarını ne derece haklı ve doğru bir yolda olduğunuzu milleti inandırmak babında rahatça kullanabilirsiniz.İl il dolaşıp, hepsinin halkına ayrı ayrı 'Dileyin benden ne dilerseniz' diyebilirsiniz. Demokrasi ve hürriyet mefhumları ile asla kabili telif olmayan türlü anti-demokratik kanunlar çıkarabilir ve üstelik, bu kanunları istediğiniz zamanda, yerde ve kimselerin üstünde tatbik edebilirsiniz. Basın kanununu, kağıt tevziatı ve ilan meselelerini basının üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallandırabilirsiniz. Çevrenizi saran 'evet efendim – isabet buyuruyorsunuz beyefendi'cilerle birlikte görülmemiş kalkınmadan (ki cidden öyle. Bir türlü göremiyoruz), 10 seneden bu yana yapılanlardan (elinizdeki imkanlarla yapılabileceklerin sözünü etmeden), işini bileni milyoner yapan iktisadi istiklal savaşınızdan söz edebilirsiniz. Muhalefeti 'Nifak cephesi', 'Ehlisalip' olarak millete takdim eder, iktidarınızı tenkit eden basını 'namus ve şeref düşmanları' 'beynelmilel jurnalcı' 'yalancı' dıştaki düşmanlarla elbirliği eden kimseler' şeklinde damgalıyabilirsiniz. Hatta hayali düşmanlar karşısında vatandaşları – hukuki mesnedinin ne olduğu anlaşılmıyan fakat kimlerin nasıl işine yaradığı çok iyi bilinen – V.C. ye (Vatan Cephesi) davet edebilirsiniz.
Nitekim bütün bunları denediniz.
Ama gerçeği değiştiremediniz.
Hala 'verdiği sözü unutan adam' mevkiindesiniz.
Görünüşte, her türlü kudret ve nüfuza sahip Türkiyenin bir numaralı adamısınız.
Fakat kaybedeceksiniz.
Çünkü kurduğunuz ve sırtınızı dayadığınız binanın ne temellerinde ne de harcında 'gerçek'in zerresi yok. Sırça köşkte oturuyorsunuz. 10 yıldan beri bir değişmez ters istikamette gidiyorsunuz. Ve… gittikçe geri dönemez hale geliyorsunuz. Bundan ötesi ya 'hep'tir ya da 'hiç.' Önümüzdeki seçimler dönüm noktasıdır. Ondan ötesi ya her şeyin üstünde siz olacaksınız ya da bu millet nesillerden beri hasretini çektiği o çetin gerçek hürriyet, demokrasi ve medeniyet yoluna bir kere daha çıkmak imkanına kavuşacaktır.
Ancak inanınız ki zafer size gülmiyecektir. Hiçbir inanca sahip olmıyan insanların, dini hisleri bile bir istismar vasıtası haline getiren kimselerin, beşer zaaflarına, medeni cesaret eksikliğine, küçük miğde hesaplarına, cüce ihtiraslara dayanarak etrafınızda kurdukları cephe ilk icddi imtihanda dağılacak gittiğiniz yolda yalnız, yapayalnız kalacaksınız. Açıkçası ne arkadaşlarınıza ne de bugün sizi alkışlayanlara güvenebilirsiniz. Elinizde Peron'un silahlandırılmış izci teşekkülleri, Franko'nun 'Flanjist'leri, Mussolininin 'kara gömleklileri', Hitlerin 'SS'leri ya da Batisto'nunki gibi bir ordu, konünist Rusya'da olduğu gibi belirli bir doktrine göre yetiştirilmiş askeri kuvvetler bulunmamaktadır. Üstelik başında bulunduğunuz siyasi parti , değil iyi kötü herhangi bir doktrine dayanmak, tüzüğünde programında yazılı olanları en basit bir ocak kongresinde dahi söz konusu edemiyecek kadar gayesinden uzaklaşmış bulunmaktadır.
O halde neye dayanacaksınız? Hafızai beşerin nisyan ile malül olduğuna, hürriyet – demokrasi – demokrasi – eşit insan hakları vaadlerinin unutulup bunlar yerine kalkınma haplarının yutturulacağına, her çağrılanın V.C. ye aktarılacağına, muhalefet saflarında toplananların teker teker direnme güçlerini kaybedeceklerine, birer birer miğdelerinden yakalanacaklarına, ergeç mücadeleden bıkıp karşınızda ürkeceklerine mi?
Hesap bu kadar basit mi? Böylesine pamuk ipliğine mi bağlı?
Bunlar mı sizin zafer yolunuzun çiçekleri?
Bir de karşınızdakilere bakın. İnanan insanlar var orda. Etrafınızdakilerin kuru kalabalığına güvenmeyin. İnanın insanların manevi gücünün sayıları ile ölçülemiyeceğini unutmayın. Çok yakın mazideki olayları hatırlayın. İkinci Dünya Harbi'nin içinde Varşova'nın ortasında 50.000 Polonya yahudisini yardımsız, cephanesiz koskoca Alman ordusuna karşı ayaklandıran ve bir kişi kalmamacasına ölüme götüren kuvvet ne idi? Pasifikte Saipen adasında binlerce Japon askerini kadın ve çocuklarla birlikte teslim olmamak için uçurumlardan aşağı iten ruh kuvveti nereden geliyordu? Üç yıl önce Peştede Macarları Rus tanklarının karşısına çıkaran kağıt üzerinde inceden inceye hesaplanan kurmay planları mı idi? Cezayirdeki milliyetçileri üstün Fransız kuvvetleri önünde ezdirmeyen nedir? Biraz daha gerilere gidin. İstiklal Savaşını nasıl kazandık? Çanakkale'de sayı ve malzeme üstünlüğü neden fayda etmedi? Akka'da Napolyon'u Hindistan rüyasından kimler uyandırdı? Kanyede Tiryaki Hasan Paşanın erleri neden dayandı? Malazgirt'te Bizans ordusunu darmadağın eden ne idi? Gandi'nin Hintlileri Britanya İmparatorluğunu nasıl dize getirdi?
Bir cümle ile cevap verelim. Çünkü inanıyorlardı. Davalarının doğruluğuna inanıyorlardı. Savundukları, uğrunda her fedakarlığa değerdi.
Peki ya sizin etrafınızdakiler Adnan Bey? Neye inanacaklar, neyi savunacaklar?
Bir zamanlar size inananlar bugün karşınızda.
Kaybedeceksiniz beyefendi. Çünkü artık inandıramıyorsunuz.
İktidarınızı yıkmıya vatandaşlarınızın sadece ve sadece medeni cesareti kafi gelecek.
*Emil Galip Sandalcı – KİM Dergisi 24 Şubat 1960
**Katkısından dolayı Taylan Atalay'a teşekkür ederim.