İlhami Algör,

“Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku” adlı kitabında şöyle der;

“Böyle olmasını istemezdim ama hep olurdu.”

Çağımız insanının başındaki dert hep aynı...

Böyle olmasını hiç istemeyiz ama hep olur...

Savaşlar çıkmasın isteriz, hep çıkar...

Çocuklar ölmesin isteriz, hep ölürler...

Bombalar patlamasın isteriz, hep patlar,

Analar ağlamasın isteriz, hep ağlarlar...

Kendimize gelince,

Başkalarına ihanet etmemek için hep kendimize ihanet ederiz... (Burası da İlhami Algör’den alıntı)

***

Neyse edebiyatın biraz daha derinlerine inersek çıkamayacağız...

Yukarıdaki satırlar nereden aklına geldi derseniz,

“Eskişehir’i düşünürken” derim...

“Ne olacak Eskişehir’in hali...” türünden değil...

Gündemleri, sorunları, sahip oldukları, olamadıkları...

Doğma büyüme Eskişehirliyim...

Ancak hayatımın iki yılını İstanbul’da yatlı okulda

Dört yılını Afyon’da, 20 yılını da Ankara’da geçirdim...

Örneğin Adalar’ın lunaparkların, çay bahçelerinin, bahçeli sinemaların olduğu zamanları bilirim de,

Şimdiki o apartmanların ne zaman yapılıverdiğini hatırlamam...

Hatırlamak istemediğimden değil,

O geçiş sürecini fark edemediğim için...

Zaman o kadar hızlı gelip o kadar hızlı geçiyor ki,

İncinen zaman mı yoksa biz miyiz, anlamıyor insan...

***

Her insan yaşadığı şehrin hafızasıdır...

Kimi bir ömür boyu, kimi birkaç yıl için...

Ancak gazeteciler için durum biraz daha farklı...

Hani “söz uçar yazı kalır” derler ya, gazetecilerin yaptıkları haberler, yazdıkları yazılar, onlar gittikten sonra da yaşamaya, var olmaya devam eder...

Bu,

Gittikten sonra hatırlanmanın emin yollarından biri...

Allah tüm meslektaşlarıma uzun ömürler versin (bu arada bana da) ama zaman dediğimiz şey eninde sonunda duracak...

İşte o anda incinen zaman mı olacak yoksa biz mi olacağız, o hiç belli değil...

Hem zaten zaman göreceli bir kavram canım; kimine göre yavaş, kimine göre hızlı...

Sevdiğiniz biriyle yan yanayken, zamanın nasıl geçip gittiği anlamazsınız...

Ama çıplak ayakla ateşin üzerinde yürüyorsanız, bir dakika bile geçmek bilmez...

İşte böyle...

***

Şükürler olsun ki,

Zor da olsa yazının sonunu getirdim...