Demokratikleşme Paketi çerçevesinde kamuda başörtüsü yasağı kaldırıldı. Emniyet, TSK ve Yargı bu kuralın dışında tutuldu. 2015'te Hakim ve Savcıların, 15 Temmuz darbe kalkışması sonrasında da Emniyet mensuplarında türban yasağı kalktı.

O ZAMAN KALDIRIN GİTSİN
Evet tüm kamu kurumlarında türban yasağı kalktı. Ancak erkek personellerle ilgili kılık kıyafet yönetmeliğinde herhangi bir değişiklik olmadı. Bu yönetmeliğe göre erkek personeller sakalsız, kravatlı bir şekilde işyerlerine gelmesi gerekiyor. Uzun saçlı ve küpeli olmamalı isteniyor. Ancak türban yasağının kalkmasını bahane gösteren erkek personeller uzun zamandır devlet kurumlarında kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı hareket ediyor. Kamu kurumlarının yöneticileri ile Valilik bu durumu yıllardır görmezden geldiği için yönetmeliğe uymayan personel sayısı giderek artıyor. 'Madem türbana izin çıktı. Bende uzun saçlı, sakallı, kravatsız işe giderim' mantığı giderek hakim oluyor. Eskiden bir devlet memuru kılık kıyafeti, saçı tıraşıyla diğer meslek gruplarından ayrılırdı. Okullarda, hastanelerde 112 Acil Servis ambulanslarında uzun saçlı, çember sakallı, top sakallı, at kuyruklu, küpeli, kravatsız memur, öğretmenlerin çalıştığını görüyoruz. Hatta halk olarak buna alışmaya başladık. Madem takan yok, kılık kıyafet yönetmeliğini kaldırın gitsin.

YAKINDA SARIKLA GİRERLER
Özel eğitim kurumlarına gittiğinizde tüm personelin kılık kıyafet yönetmeliğine uygun şekilde giyindiğini görüyorsunuz. Orada çalışan erkek öğretmenlerin hepsi tıraşlı ve kravatlı. Devlet okullarına gittiğinizde saçı ve sakalı birbirine karışmış küpeli veya IŞİD kılıklı öğretmenlerle karşılaşıyoruz. Korkarım bu böyle giderse yakında okullara ve diğer devlet kurumlarına erkek personel sarıkla veya şortla gidecek. Müşteri memnuniyetine önem veren özel okullarda kılık kıyafet yönetmeliği neden uygulanıyor? Çünkü para verip, bu okullara çocuklarını kayıt ettiren veliler böyle olmasını istiyor. Devlet okullarına çocuklarını yazdıran veliler bunu istemiyor mu? Tabii ki onlar da böyle olmasını istiyor. Öğretmenlerin meslek saygınlığına uygun şekilde derslere girmesini bekliyor. Ama buna güçleri yetmiyor. Çünkü İl Milli Eğitim Müdürlüğü kılık kıyafet kanununu takmayan öğretmenlere hiçbir yaptırım yapmıyor.

KİMİ KİME ŞİKAYET EDİYORSUN?
Özellikle liselerde öğretmenler okula sakallı ve uzun saçlı girerlerse, o okulda disiplin sağlanır mı? İlimizdeki okul müdürleri, hastane yöneticileri kılık kıyafet yönetmeliğine aykırı hareket eden personeller hakkında niye işlem yapmıyor? Eğitim işkolunda eğitimcilerin ekonomik ve sosyal kazanımlarını geliştirmek amacıyla faaliyette bulunan sendikalarda bu kuralsızlığa çanak tutuyor. Maalesef ilimizdeki okul müdürlerinin büyük çoğunluğu da bu yönetmeliğe uymayarak, astlarına iyi örnek oluyor(!) Öğretmenlerinden cesaret alan öğrenciler de sakallı, uzun saçlı, küpeli ve dağınık şekilde derslere giriyor. Kılık kıyafet yönetmeliğini hiçe sayan bazı müdür ve öğretmenlerin, 'Okulda disiplin kalmadı. Öğretmenin öğrenciye saygısı kalmadı. Bir öğrenciyi azarladığımızda hemen velisine bizi şikayet ediyor' diye dert yandıklarına çok şahit oldum. Ben de onlara, 'Siz kılık, kıyafetinizle, saç, sakalınızla ve hitabetinizle öğrenciler gözünde saygınlığınızı yitirdikten sonra kimi kime şikayet ediyorsunuz' diyorum. Onlar hala 'Sivil itaatsizlik eylemi' yaptıklarını söyleyerek demokratik tavır takındıklarını belirtiyor. Ne yazık ki yaptıkları yüzünden okullarda 'disiplin' diye bir şeyin kalmadığının farkındalar.

'O GÜZEL ATLARA BİNİP GİTMESELERDİ'
'Okul bahçesinde nöbet tutmam. Bu benim mi görevim güvenlikçi tutsun.' 'Benim ders programını iki güne yayın. Üç gün okula gelmeyeyim. Böylece özel derslerden para kazanayım' 'Ne ya burası askeriye mi? İstediğim kıyafette okula giderim. Bana sakal da at kuyruğu da çok yakışıyor' zihniyetindeki eğitimcileri gördükten sonra o küçüklüğümdeki idealist öğretmenlerini özlüyorum. Bu güzel insanlar fazla para kazanamadıkları için hep aynı ceketi giyerlerdi. Ama hiç ütüsüz okula gelmezlerdi. Yüzleri tıraşlı, ayakkabıları boyalıydı. Bu halleriyle sadece öğrenci ve velilerin değil, ikamet ettiği tüm bölge halkının saygınlığını kazanırlardı. Okul bahçesinde kendilerine emanet edilen çocuklara göz kulak olmak onlar için angarya değildi. Çünkü onları öğrenci olarak değil, kendi çocukları gibi görüyorlardı. Teneffüslerinden fedakarlık yaparak, derslerinden geri kalmış öğrencileri çalıştırırlardı. Derslikteki sobayı da onlar yakardı. O tarihlerde de hizmetli sayısı azdı. Kendilerine emanet edilen çocukların sıcak ve hijyenik ortamda eğitim görmesi için her türlü fedakarlığı yaparlardı. Tıp Fakültesi mezunu olmayan doktorluk yapabilir mi? Mimarlık Fakültesi mezunu olmayan mimarlık yapabilir mi? Öğretmen Okulları ve Eğitim Fakültesi mezunları dışında kimse öğretmenlik yapmamalı. Herhangi bir üniversiteyi bitirip, iş bulamayanları öğretmen yaparsanız, idealizmi bitirirsiniz. Ne diyeyim? Benim çocukluğumdaki 'O idealist güzel insanlar o güzel atlara binip gitmeselerdi.' (NOT: Bu yazımda yer alan fotoğraf 1982 yılına ait. 35 yıl öncesine ait fotoğrafta Yavuz Selim İlkokulu'nda Öğretmenin Zekai Erakçora ve sınıf arkadaşlarımla birlikteyiz. Başta İlkokul Öğretmenim Zekai Erakçora olmak üzere bana emek veren tüm öğretmenlerime saygılarımı sunuyorum.)

******


O SANTRAL TARIMIN CELLADI OLACAK
Görünüm'de 13 Ekim 2017 tarihinde kaleme aldığım 'Zengin Madenlerin Fakir Bekçisi Olmamalıyız' adlı yazımda; merhum Süleyman Demirel'in unutulmaz sözüne yer vererek, Alpu'da kurulması planlanan termik santral ile ilgili yorumda bulunmuştum. Uzun yıllardır tanıdığım Alpu Ziraat Odası Başkanı Levent Özdemir yazımla ilgili bana elektronik posta göndererek, görüşlerini dile getirdi. Özdemir'in termik santral ile ilgili görüşleri şöyle; 'Sevgili Ayhancığım 'Zengin Madenlerin Fakir Bekçisi Olmamalıyız' adlı yazını okudum. Özellikle bu konuda duyarlı olduğun için teşekkür ederim. Uzun zamandır gündemde olan Alpu Termik Santrali en sonunda bölgemize kuracaklar. Özellikle bu ovada tarımın her türlüsü yapılıyor. Bu yıl Türkiye'de 192 ova 'Büyük Ova Projesi' ile koruma altına alındı. Yani bir şekilde tarımsal sit alanı oluşturulan 52 bin Hektar Alpu Ovası yok edilmek istenmektedir. Yaklaşık 12 bin dönüm alan istimlak edilerek tarım dışı bırakılacak termik santralin olumsuz etkilerinden yaklaşık 50-60 yarı çaplı bir alan olumsuz etkilenecek. Şehre kuş uçucu 25 km olduğunu düşünürsek o zehirli gazların o tozların o zehiri başta Eskişehir halkı soluyacak. Her ne kadar filtrelerin en son moderni kullanacaklar deseler de asla tedbirini alamazlar. Eğer alabilselerdi teknolojinin en iyisini kullanan Almanlar 2020 yılında Almanyadaki tüm kömürle işleyen termik santrallerini kapatma kararını almazlardı. O termik santralinde yılda 6 milyon ton, günde 18 bin ton, saatte ise 750 ton kömür yakacak. Yılda 2 milyon ton kül toz, günde 550 ton saatte ise 230 ton kül ve tozu çevreye doğaya salacaklar. Bitkilerin üzerine sinen o toz zehir tarımı ve ormanı yok edecektir. O santral tarımın celladı olacaktır. Alpu'ya kurulan URAYSİM'in hatasına düşülmemesi gerekir. URAYSİM'de birinci sınıf tarım ve toplulaştırma yapılan araziye kurulmuştur. Hiç bölge çifçisinin ve Ziraat Odası'nın görüşü alınmamıştır. Her ne kadar ÇED görüşmelerini yapsalar da iş bitmiş. Santralin yeri kesindir. Özelleştirme idaresi 1080 mw'lık Türkiye'nin en büyük, ülkenin elektirik ihtiyacının yüzde 2'sini karşılıyacak olan santralini yapmak şartıyla teklif alacak ve son teklif ise Ocak 2018 tarihidir. Kısacası günümüzde elektrik ihtiyacını güneş rüzgar enerjileriyle karşılayabilecekken bu santralin yapılması bölgemizde yaşamı, tarımı, ekolojik dengeyi, doğayı, sağlığı yok edecektir. Saygılarımla.'

******

FOTO ŞAKA


Eğitim Bir-Sen Şube Başkanı Muammer Karaman:
Necmi Bey, okullarda erkek öğrenciler küpeyle derse giriyormuş. Disiplin diye bir şey kalmamış.
İl Milli Eğitim Müdürü Necmi Özen: Muammer Başkan sizin üyeleriniz okula sakalsız ve kravatlı mı gidiyor? Okul Müdür ve müdür yardımcılarının yüzde 90'ı sizin üyenizken kimi kime şikayet ediyorsun?

******
FIKRA

HER TARAF KAN OLUR


Adam elinde bir bıçak ile camiye girer: 'Ey cemaat içinizde Müslüman olan var mı?' diye bağırır. Herkes susar. Ancak yaşlı bir amca kalkar 'Ben varım' der. Bıçaklı adam amcaya, bir dakika dışarı gelir misin diyerek koluna girer camiden çıkarlar. Biraz ötede bağlı bir koyunun yanına gidip, 'Amca; bu kurbanı kesmeme yardımcı olur musun? İslami, kurallara uygun keselim' der. Amca koyunu kesmeye başlar. Yaşlılık bu ya her taraf kan olur. Amca; 'Oğlum yoruldum camiye git başka birini bul' der. Adam elinde kanlı bıçağı ile camiye girerek bağırır. 'İçinizde başka bir Müslüman var mı?' Yaşlı amcayı götürüp kestiğini zanneden cemaat ses çıkarmaz, ama topluca dönüp imama bakarlar. İmam 'Ne bakıyorsunuz ulan, iki rekat namaz kıldırmakla Müslüman mı olduk!' der...