Rusya’nın Boğazları ele geçirip Akdeniz’e inme ve hâkimiyeti altına almak istemesi, Osmanlı’nın askeri açıdan zayıfladığı bir dönemde Kırım Savaşı’nın çıkması Osmanlı için geri dönüşü olmayan bir yolun başlangıcıdır.
Çünkü bu savaş Osmanlı’nın ekonomik bağımsızlığını yok eden bir savaş olmuştur.
Osmanlı, Rusya ile yapılan Kırım savaşını kazanmasına rağmen 1854’te büyük bir -dış borç yükü- altına girmiştir. İlerleyen tarihlerde borç alma işi devam etmiş, 1875 yılında borçlarını ödeyemeyince iflasını ilan edip borçlarını ödeyemeyeceğini İngiltere, Fransa ve diğer Avrupa devletlerine bildirdi.
Bunun üzerine alacaklılar, arkalarında devletlerle baskı kurarak borçların ödenmesini istediler. Osmanlı borçların yeniden yapılandırılması ile borçlarını ödeyeceğini kabul etti ve 1881’de çok uluslu Duyun-u Umumiye (Genel Borçlar) idaresi kuruldu.
Bunun anlamı;
Osmanlı Devleti’nin topladığı vergi ve gelirlerin belli bir kısmı direkt buraya aktarıldı ve vergi toplama yetkisi neredeyse alacaklıların eline geçti.
Sonuçta Osmanlı ekonomisi neredeyse yarı sömürge konumuna düştü.
Bu borçlanmanın nedenlerine bakacak olursak,
Yazımızın başında yazdığımız gibi, birinci sebep Kırım Savaşı.
Ancak çok daha önemlisi Osmanlı Devleti’nin ekonomik ve askeri olarak zayıflaması Rusya’ya sıcak denizlere inme hayali kurduruyordu. Tabii bu hayale Avrupa devletleri razı olamazdı. Bu yüzden Osmanlı’ya savaş ilan ettirmek ve askeri olarak yanında durmak (savaşa girmek), üstelik bu arada Osmanlı’yı borçlandırmak daha karlı bir işti.
Öyle de oldu. Osmanlı’nın yanında savaşa girdiler, savaşı Osmanlı kazanmış oldu ama savaş nedeniyle ekonomik olarak büyük sıkıntıya düştü ve Avrupa’dan ilk defa borç almak durumunda kaldı. Bu işten en karlı Avrupa devletleri çıkmış oldu.
Borçlanma ileri ki yıllarda da devam etti ve 15 kez borç alınmış ve toplam 239 milyon Osmanlı lirası oldu, gün geldi borç faizlerini yeni borçlarla ödemek zorunda kaldı. Sonuçta hiçbir borcunu ödeyemez duruma gelince iflasını ilan etti.
Alınan borçlar, askeri ihtiyaçlara (gemi-silah-mühimmat), yeni demiryollarına harcansa da, büyük ölçüde saray ve şatafat harcamalarına gittiği için iflas tabii ki kaçınılmaz oldu.
Saraylara yapılan harcamalar;
285 oda, 46 salonlu Dolmabahçe Sarayı (Osmanlının en büyük sarayı), Beylerbeyi Sarayı ve Çırağan Sarayı.
Alınan bu borçlar eğer üretime dayalı gelir getirici yatırımlar için kullanılsaydı belki iflas söz konusu olmayabilirdi.
Ekonomik bağımsızlığın kaybedilmesi bir yana, alınan paraları kalkınma için kullanamaması ve kendi gelir kaynakları üzerinde söz sahibi olamaması, kendi tüccarının zarar görmesi, yabancı devletlerin iç işlerine müdahale etmesi, hepsi bir yana siyasi itibarının zedelenmesine neden olmuştur.
Osmanlı’dan sonra yeni Türkiye Cumhuriyeti’ne kalan bu borçların son taksiti 1954 yılında ödenmiştir. Yani borçların ödenmesi 100 yıl sürmüştür.
Yeni Türkiye Cumhuriyeti de 1930 yılında ABD’den (10), 1932’de Sovyetler Birliği’nden (8) toplam 18 milyon dolar borç almıştır.
2002-2024 Türkiye’nin dış borç grafikleri.