Elbette futbolla ilgili böyle bir yazıya başlamadan önce, Rize'den, uçağa binmek için Trabzon'a giden Fenerbahçe kafilesine yapılan silahlı saldırının, sporun, daha özelinde futbolun ne hallere geldiğini gösterdiğini ve bundan duyduğumuz dehşeti belirtmeliyiz...
Futbol ulemalarının,
Birilerini birilerine kırdırmayı meziyet sanan canavar ruhlu sözde futbol otoritelerinin yaptıkları ya da yapmaya çalıştıkları şeyin hangi noktalara kadar gittiğini görmeleri gerekiyor artık...
Futbol elbette hiç bir zaman yalnızca futbol olmadı;
Çünkü çok büyük paraların dolandığı bir arena haline geldi...
Futbol sahalarına bile, Roma döneminde insanların birbirlerini öldürdükleri, insanların vahşi hayvanlara yem edildikleri yerin adı olan 'arena' adını takmadık mı?
Biz, Es-Es'liler olarak, yeni yapılan stada '........... arena' ismini vermenin peşinde değil miyiz, daha çok gelir elde etmek için...
Talihsiz bir kaderle, taşlı, sopalı, küfürlü saldırıları nispeten özümsemiştik ama; bir insanın yaşamına kast eden silahlı saldırıyı, ya tümden reddedeceğiz ya da daha elim olaylara çanak tutacağız...
***
Gelelim Eskişehirspor'a...
Eskişehirspor yönetimi, teknik heyet ve futbolcular;
Her ne kadar tümü birden takımı düşürmek için çaba harcasalar da, Allah'ın Eskişehirspor'a olan sevgisi midir, ilahi adalet midir, kader midir nedir bilmiyorum, Eskişehirspor'un işi hala rast gidiyor...
Sivas'tan evimizde üç yediğimiz hafta bile, altımızdaki takımların tümü yenilince, yenilginin çok da kafaya takılacak tarafı kalmadı sanki...
Matematik hesap ve düz mantıkla böyle düşünebilirsiniz...
Biz Es-Es olarak çok kötüyüz; ancak şansımız o ki, altımızdaki üç takım da bizden daha kötü ve aradaki 7 ve 9 puanlık fark halen devam ediyor...
Ancak bizim Eskişehirspor olarak böyle züğürt tesellilerine pabuç bırakmamamız gerekmiyor mu?
Geçen sezonun, Türkiye Ziraat Kupası finali oynamış takımından bugün, 26 maçta 6 galibiyet, 9 beraberlik ve 11 yenilgi alan takımını yaratan yönetimin önünde eğiliyorum...
Her şeyi ters yüz edip, bizleri yanılttıkları için değil...
İşlerinin bu kadar rast gittiği ve Allah'ın sevgili kulları olduğu için...
***
Sezon başında takımın iskeletini tümden değiştirip, neredeyse tam bir 'iskelet takım' kurarlarken, Aydın Begiter bir uyarı yapmıştı...
Demişti ki,
'Siz takımı gençleştirmiyorsunuz, ucuzlaştırıyorsunuz...'
O dönemde hayaller hala, alınabilir ve satılabilir bir pazara sahipti...
Bir önceki sezon kupada final oynamıştık ve teknik direktörümüz Ertuğrul Sağlam'dı...
Aydın Begiter'in yaptığı uyarıyı hiç birimiz umursamadan 6. yola salladık...
Maliyeti yüksek futbolcuları da gönderdik...
Servet Çetin, Tello, Camara, sonrasında Erkan Zengin, Aytaç Kara...
İyi de para kazandık...
Ama geriye ne kaldığına, gidenlerin yerine kimlerin geldiğine hiç bakmadık, umursamadık bile...
Hep dedik ki,
Ertuğrul Sağlam onaylıyorsa vardır bir bildiği, yönetim yapıyorsa vardır bir bildikleri...
Hiç birinin aslında hiç bir şey bilmediklerini anlamak, çok ama çok uzun zamanımızı aldı...
***
Ertuğrul Sağlam'ın Trabzon'a karşı deplasmanda alınan 4-1'lük sansasyonel galibiyetin ardından içerdeki 1-3'lük Gaziantep yenilgisinin ardından gidişini hiç tartışmadık nedense...
Alkış tutmakla yetindik...
Kulüp başkanı Mesut Hoşcan'ın apar topar İsviçre'ye gidip, Skibbe'yi alıp gelmesini, Eskişehir'in makus talihini terse çevireceğini zannettik...
Çünkü hep, her zaman ve her yeni hafta, hepimizin satın almaya hazır olduğumuz 'pembe hayaller ve pembe yalanlar' vardı; o kadar güzel pazarlanıyorlardı ki, var-yok dinlemez bir çocuk gibi saldırıyorduk...
Sonrasında, yukarıda da değindiğim gibi, Allah'ın lütfüyle olsa gerek, deplasmanda Gençlerbirliği, içeride Beşiktaş galibiyetleri geldi...
Gençlerbirliği'ni deplasmanda, Beşiktaş gibi, Türkiye Süper liginin en iyi futbolunu oynadığı konusunda herkesin hemfikir olduğu bir takımı yenmeyi başardık...
Zannettik ki, bunları başaran bu takım, artık rahat rahat yukarılara tırmanır, bizlere de cehennem azabı çektirmekten vazgeçer...
Ancak bunların hiçbiri olmadı...
Beşiktaş maçının hemen ertesinde Rizespor'an üç yedik...
Yetmedi, ligin dibine demir atan Balıkesirspor'dan dört yedik, o da yetmedi Sivaspor'dan üç yedik...
Oysa bu maçların birinden alacağımız üç puan, ya da tek tek alacağımız üç puan, bizleri cehennem azabından kurtaracaktı...
Olmadı, olamadı...
Bu arada konfetiler eşliğinde 50'nci kuruluş yıldönümünde kullanacağımız logonun ışıltılı tanıtımını yaptık...
***
Sivasspor maçından sonra, kendini teknik direktör zanneden şahsın açıklaması; (her yenildiğimiz maçta olduğu gibi) 'hayal kırıklığına uğradım...' şeklindeydi.
Sayın Skibbe, ben senin hayalin olabileceğine zerre kadar inanmıyorum ki...
Taraftar da inanmıyor...
Defans desen, her hafta üç yiyiyoruz, ofans desen, Allah'a emanet...
İsmindeki 'Z' harfinin düşmüş, kaybedilmiş ya da unutulmuş olduğuna artık kendi adım adım kadar emin olduğum 'Tako' isimli bir adam uğruna, takımın tek top tekniği olan adamı Sissoko'yu harcamayı göze almış olan bir adamın 'hayal gücü' olduğuna nasıl inanabilirim, söyler misiniz?
'Hayal kırıklığına uğradım...'
Peki yöneticiler?
Altımızdaki üç takım da yenilince derin bir 'oh' çektiklerine kuşku yok...
Neredeyse, lig tarihinde görülmemiş bir puan barajıyla ligde kalmayı başaracağız, bu durumu mu hazmedeceğiz?
O zaman biz söylemeyecek miyiz, 'mide de mideymiş ha...' diye...
***
Biz, Eskişehirspor sevdalıları olarak, 2. ligi de gördük, 3. ligi de...
Ne gam...
Adam gibi düşeriz peşine Es-Es'in, o nerede, biz orada...
Peki ya siz?
Siz, yeni stadın yaratacağı rantın peşinde sürüklenip giderken, bu renklere ve armaya aşık olanların yani taraftarların...
Yüzüne bakabilecek misiniz?
İşte onu çok merak ediyorum...
Çok...