Keyifli bir akşamda Porsuk kıyısında yürürken veya bir kafede otururken ya da araba koridoru haline gelmiş caddelerimizde kesintisiz bir gürültü ortasında pedallarken zihnimde hep aynı soru: “Bu kent kimin?”

Ne yazık ki ulaşım denince herkesin aklına öncelikle otomobil geliyor. Sosyal medyada belediyemizin ya da bisiklet platformumuzun paylaşımlarına düşen yorumlar, bu algının en yalın kanıtı. “Trafik” denen kavram, otomobilin konforunu bozan bir durum olarak görülüyor. Oysa sorulması gereken asıl soru şu: Kentlerimizdeki “trafik”, araçların akış sorunu mu, yoksa insanların yaşam alanlarını işgal etmiş bir varlık sorunu mu?

Bizim niyetimiz ne bir bisiklet güzellemesi yapmak ne de gereksiz bir otomobil-bisiklet çatışması yaratmak. Amacımız, çok daha temel bir hakkı savunmak: Ulaşım hakkımızı ve insanca yaşanabilir bir kent hakkımızı. İnsanı merkezine alan bir kent tasarımında, otomobilin konforunun bozulmaması zaten olanaksızdır. Çünkü böyle bir düzen, tam aksine, özellikle kent merkezlerinde otomobil kullanımını azaltmak, insanları otomobillerinden inmeye ve toplu taşıma, yürüyüş ve bisiklet gibi sürdürülebilir seçeneklere teşvik etmek üzerine kuruludur.

Açıkça söylemek gerekirse, derdimiz bisikletin kendisi değil. Asıl sorun, modern kent kültüründe otomobil sahipliğinin ve konforunun, ulaşım tasarımının tartışılmaz merkezine oturmuş olmasıdır.

Bu nedenle, bisikletli ulaşımı savunacak eylem ve söylemlerin odağı; bisikletin sağlığa yararı, pedallama keyfi veya popüler bisikletli imgeleri olamaz. Odağımız her zaman ulaşımın kendisi ve bir hak olması gerekliliği olmalı. Ne yazık ki bisikletli ulaşım denince aklına önce ulaşım değil de, “spor” veya “hobi” gelen, bisikletli denince kask-tayt-yelek üçlüsünü zihninde canlandıran anlayış, esas amacı gözden kaçırıyor, sorunu örtbas ediyor. Bisiklet, bir ulaşım aracıdır; tıpkı tramvay, otobüs veya ayaklarımız gibi.

Peki, Eskişehir için ne demek bu?

Eskişehir, kompakt yapısı, düz coğrafyası ve gelişmiş toplu taşıma ağı ile bu dönüşümü yakalamak için Türkiye’deki belki de en şanslı kent olabilir. Yapmamız gereken, bisikleti ulaşım hiyerarşisinde bir “alternatif” olarak görmekten çıkartıp, sistemin asli parçası haline yükseltmek. Otomobilsiz yaşam alanları, kesintisiz bisiklet yolları ve bisikletin toplu taşıma ile entegrasyonu için atılacak her adım, sadece bisikletlilerin değil, bu kentte soluk alan herkesin yaşam kalitesini yükseltecektir.

Sonuç olarak, bisikletli ulaşım söylemimizde ve eylemimizde odağımız bisiklet değil, ulaşım hakkı olmalı. Bisiklet, amacın kendisi değil, daha yaşanabilir, daha sessiz, daha sağlıklı ve daha adil bir Eskişehir’e giden yolda en güçlü araçlarımızdan yalnızca bir tanesi.

Sevgiyle ve paylaşımla kalın.