Tepebaşı Belediyesi tarafından bu yıl 10.'su düzenlenen Uluslararası Eskişehir Pişmiş Toprak Sempozyumu'nun tanıtım toplantısı dün gerçekleşti. Toplantıda Ahmet Ataç'ın sözleri damgayı vurdu. Ahmet Ataç önce; '2001 yılında ilk etkinliği yaptıktan sonra öyle eleştiriler aldık ki. 'Pişmiş kelle' dediler, 'Çanak çömlek' dediler, 'İşiniz yok mu, gidin yolunuzu asfaltınızı yapın' dediler. Bunları söyleyen dibimizdeki insanlardı. Şimdi bakıyorum da üzülüyorum, o insanlarla yola çıkıp bugüne kadar gelmekle' diyerek, sitemde bulundu. Sonra Ataç, 'Herhalde Tepebaşı Belediyesi olarak bunu 2 yıl daha yaparız. Ondan sonraki yıllarda yapılması için her türlü katkının her türlü çalışmanın içinde olacağını ifade etmek isterim. Çünkü bu etkinlik bizim artık çocuğumuz gibi oldu' dedi. Ataç 2 yıl yani 2017 ve 2018'de sempozyumu yapacaklarını söylüyor. Ataç, 2019'da yapmayacak, destek verecek. Ataç bu sözlerle '2019 yerel seçimlerinde Tepebaşı Belediye Başkanlığına aday olmayacağı' mesajını verdi. Ataç 2019'da Büyükşehir adayı mı olacak? Yılmaz Büyükerşen yine aday olursa, Ataç siyaseti mi bırakacak? Yoksa Milletvekili adayı mı olacak? 2019'a daha çok var. Neler olacağını bekleyip, göreceğiz…

*

'VALİİ VALİİİ! CAMİYİ YIK AMA ADALETİ YIKMA!'

İkinci halife Hz. Ömer zamanında, Suriye'deki Şam Valisi, kente büyük ve güzel bir cami yapmak ister. Şam valisi, inşa edilecek olan cami için en uygun yeri belirlemek üzere ekip görevlendirir ve bunlar şehrin her köşesini 'alıcı gözüyle' incelerler. Günler süren keşif ve taramadan sonra, cami inşası için en uygun yeri belirlerler. Ondan sonra hiç vakit kaybetmeden toprağa ilk kazmaları vurup inşaata başlarlar, tabiî ki.

YAHUDİ'YE AİT
Şam'daki Müslümanlar cami projesine öyle büyük bir aşk ve şevkle girişmişlerdir ki, başından beri bir şeyi hiç akıllarına getirmezler; o şevkten dolayı bir hususu unuturlar: Üzerinde cami inşa ettikleri arsanın bir sahibinin olabileceği ve arsa sahibinden ne arsasının satın alındığı, ne de böyle bir inşaat için izin istendiği. İşin garabeti şu ki, üzerinde caminin inşa edildiği arsanın mülkiyeti bir Yahudi'ye aittir. Lakin, arsa sahibi Yahudi bir süredir Şam dışında olduğundan, bütün bu olanlardan habersizdir ve cami inşaatı nerdeyse bitmek üzereyken çıkagelir. Uzun bir süre sonra Şam'a geri dönen Yahudi, arsasının üzerinde inşa edilmekte olan camiyi görünce hayretler içinde kalır, doğal olarak. Ve buna itiraz etmek için, valinin kapısına dayanır! Toprağının gasp edildiğini söyleyen Yahudi, cami yapımının durdurulmasını ister. Ancak Şam Valisi, Yahudi'nin şikayetlerine hak vermekle birlikte, bu kadar emek ve masraf harcanmış olan bir inşaatın durdurulamayacağını söyleyerek bu talebi reddeder ve Yahudi'ye, arsayı değerinin çok üzerinde ücret ödeyerek satın almaya hazır olduklarını bildirir. Fakat Yahudi bu teklife olumlu yanıt vermez, her ne pahasına olursa olsun, arsasını satmaya razı olmadığını ve kesinlikle satmayacağını, üstelik, kendisine ait bir arsa üzerinde cami istemediğini belirtir.

'ÖMER'E ŞİKAYET
EDECEĞİM'
Şam Valisi, müteakip günlerde de defaatle aynı teklifi götürür ama Yahudi her seferinde bu teklifi geri çevirir. Şam Valisi bu duruma çok bozulur; zira çoktandır inşaatına başlanan ve yapımı neredeyse bitmek üzere olan bir camiden feragat etmek olacak iş değildir. Yahudi'den her seferinde olumsuz yanıt alan ve sürekli fiyat yükseltmelerin de işe yaramadığını gören Şam Valisi, işi gittikçe zora bindirmeye başlar. Yahudiyi satışa razı etme çabası her denemede başarısız olunca, Vali artık tekliflerini tehditvari bir üslûpla yapmaya başlar. İş artık zulüm boyutuna varmıştır; Yahudiyi ikna çabaları, ona eziyet etme ve sıkıntı verme noktasına varmıştır. Topraklarının zorla gasp edildiğini, buna karşılık hakkını geri alamayacağını düşünen Yahudi, Şam valisine haber göndererek, 'Sizi Halife Ömer bin Hattab'a şikayet edeceğim; hakkımı almak için ta Medine'ye gideceğim. İslam halifesi Ömer adaletli bir yöneticidir, inanıyorum ki beni gözetecektir' der.

HAYVAN
KEMİĞİNE YAZAR
… ve, yollara düşer! Ta Medine'ye kadar gelerek Müslümanların halifesinin, Hattab'ın oğlu Ömer'in huzuruna çıkar. Yahudi, Şam'da olan biteni başından sonuna kadar, olduğu gibi Hz. Ömer'e anlatır. Yahudi'yi sükûnetle ve büyük bir dikkatle dinleyen Hz. Ömer, hiçbir şey söylemez ve etrafındaki yardımcılarına, 'Çabuk bana ölmüş bir hayvanın kemiğini bulup getirin' diye emreder. Dışarı çıkan Müslümanlar, bir süre sonra ellerinde bir kemikle geri gelirler ve Ömer'in bunu ne yapacağını bilmedikleri için büyük bir merakla kendisine verirler. Halife Ömer, kemiğe bir şeyler yazar ve Yahudi'ye verir. Sonra da der ki: 'Bu benim Şam Valisine mektubumdur. Bunu götür ve kendisine ver!' Hz. Ömer, Şam Valisine bir mesaj yazmıştır ve bu mesajı da kağıda değil, hayvan kemiğine yazmıştır. Yahudi bunu alır ve günler süren bir yolculuktan sonra Şam'a geri döner. Döner dönmez de Şam Valisinin huzuruna çıkar. Vali, onun kendisini şikayet etmek için Halife Ömer'in yanından geldiğini bildiğinden, merak içinde beklemektedir. Yahudi, Hz. Ömer'in yanından geldiğini, hakkını aramak için Medine'ye kadar gittiğini söyleyince, Şam Valisi, 'Söyle o zaman, Ömer sana ne dedi?' diye sorar. Bunun üzerine Yahudi, 'Ömer bana tek kelime bile etmedi, hiçbir şey söylemedi. Sadece size şunu gönderdi' diyerek elindeki kemiği Şam valisine uzatır.
Kısa bir şaşkınlık geçiren Vali, merak ve hayretle kemiği eline alır ve üzerindeki yazıyı okumaya başlar. Yazıyı okuyan Şam Valisi'nin yüzü kıpkırmızı olmuş, şaşkınlıktan gözleri açık kalmıştır. Kemiğin üzerinde aynen şunlar yazılıdır: 'VALİİİ, VALİİİ! CAMİYİ YIK AMA ADALETİ YIKMA!'

SUÇUN ŞAHSİLİĞİ
PRENSİBİ
Şaban Dişli, AK Parti Milletvekili ve şu an Genel Başkan Yardımcısı. Kardeşi Tümgeneral Mehmet Dişli, Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'ı esir aldırdığı için ordudan atılmış, tutuklanmış bir darbeci! Şaban Dişli, bugün görevinin başındadır. Doğru olanda budur. Çünkü suçun ve cezanın şahsiliği ilkesi ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biridir. Suç kişiseldir, suçu isleyenden başkasını suçlayamazsınız. Ve ayni şekilde suçludan başkasını cezalandıramazsınız. Bu ilke suçlunun anne, babası, eşi, kardeşleri, akrabaları ya da kimlik aidiyetiyle bağlı olduğu üçüncü kişileri cezalandırılmasını da engeller. Gazeteci Can Dündar yurt dışında. Hakkında bir tutuklama kararı var mı? Bu konuda somut bir bilgim yok. Eşi Dilek Dündar, yurtdışına kocasının yanına gitmek için bilet alıyor, havalimanına geldiğinde pasaportunun iptal edildiğini öğreniyor. Peki Dilek hanımın pasaportu hangi gerekçeyle iptal edildi? Can Dündar'ın eşi olduğu için. Peki suçun şahsiliği prensibine ne oldu? Şaban Dişli'ye, uygulanan hukuk neden Pınar Dündar'a uygulanmıyor?

*

KARAGÜN VE AKGÜN

Dün 9 Eylül İzmir'in 94'ncü kurtuluş yıldönümüydü. Bende 9 Eylül İzmir'in kurtuluşu ile ilgili Ressam Hüseayin Avni Lifij'in 'Karagün' ve 'Akgün' adlı tablolarını köşeme aldım.
Hüseyin Avni Lifij'in sipariş olarak aldığı iki kompozisyonu resim sanatımızdaki özgün yerini almıştır. Bunlardan biri yaşanan savaşın acılarını aktaran Karagün, diğeri ise savaşın bitimindeki kazanılan zaferi, yaşanılan gururu yansıtan Akgün'dür. Karagün, 15 Mayıs 1919 tarihinden sonra Anadolu'nun emperyalist güçler tarafından işgalini anlatır. Akgün ise tıpkı ölümden dirilişe, batıştan çıkışa, yok oluştan varoluşa dönüşüm anlamı taşıyan vatanımızın emperyalist saldırılardan arındırması ve işgalci orduları denize döktüğü 9 Eylül 1922 gününü simgeler. Hüseyin Avni Lifij'in Karagün adlı tablosunda, alegorik bir yorumla tarihi bir konuyu ele alır. Kompozisyonda Kurtuluş Savaşı sırasında düşmanın yakıp yıktığı bir köy kalıntısı içinde, ön planda giysileri parçalanmış ve tecavüz edilmiş izlenimi veren yarı çıplak ve öldürülmüş bir kadın bedeni, kilim üzerinde resmedilmiştir. Kadın figürünün başucunda, Anadolu'nun yerel sanat anlayışıyla üretilmiş ve işlenmiş bir beşik üzerinde, anneye doğru sırt aşağı uzanmış ölü çocuk figürü yer almıştır. Çocuğun ölü bedeninin üzerinde bulunduğu beşiğin ayağına, sivri ve keskin gagalı, kanatlarını heybetle iki yana doğru açmış, kuyruğu beşik üzerinden arkaya doğru uzanan bir kartal yerleştirilmiştir.

foto şaka

Başbakan Binali Yıldırım: Şabancığım, Can Dündar'ın eşinin pasaportu iptal edildi diye neden bir bardak suda fırtına kopartıyorlar?
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Şaban Dişli: Başbakan neden bana bu soruyu yöneltti? Yoksa kardeşim darbeci diye benimde mi pasaportumu iptal edecekler?