Anlatılan bir hikayedir;

Bir bürokrat görevli olarak şehirden kasabaya giderken yolda sulak ama bataklık bir yerde mola vermiş. Nasıl olmuşsa ayağı kayıp bataklığa düşmüş;

-'İmdat, Boğuluyorum. Kurtarın beni!' diye bağırmaya başlamış. O civardan geçen bir köylü, sesini duyup yaklaşmış.

Bürokrat;

-'Bataklığa düştüm. Kurtar beni!' demiş..

Köylü;

-'Geçmiş olsun' demiş.

Ama kurtarmak için hiç gayret göstermemiş. Hani nerdeyse dönüp gidecek. Bürokrat paniklemiş ister istemez,

-'Lütfen, bir dal uzat. Kurtar beni!' diye yalvarmış..

Köylü:

-'Olmaz sen şu anda hazine toprakları üzerindesin. Hazine malından bir şey almak suçtur'

-'Sen, dalga mı geçiyorsun. Ölüyorum. Kurtar beni!' diye bağırmış ağzına dolan çamurlarla.

Köylü hiç istifini bozmadan cevap vermiş.

-'Ben Hazine'den mal alıp suçlu duruma düşemem. Fakat, seni böyle bırakacak değilim. Gidip muhtara haber vereceğim. O kaymakama, kaymakam da valiyi arar mutlaka. Mal müdürüne talimat verilir. Şayet, hazine arazisi değilse. İtfaiyeye talimat verir ve seni kurtarırlar…'

Bürokrat:

-'Yahu.. Bunlar oluncaya kadar ben ölürüm.'

Köylü gülmüş:

-'Ben ölmezsin demiyorum ki...

Ölsen de mevzuata uygun ölürsün!'

Osmanlı'nın özellikle duraklama dönemlerinde başlayıp günümüze kadar gelen ve hiçbir iktidarın çözemediği veya çözmek için uğraşmadığı lakin halkı canından bezdiren ulusal bir sorunun adıdır BÜROKRASİ!

20 yıllık iktidarında pek çok sorunla uğraşan ve önemli reformlar yapan, birçok önemli sorunla başa çıkabilen Cumhurbaşkanı'mızın da zaman zaman yakındığı ve özeleştiri yaparak bürokrasiden şikayet ettiği malumunuzdur.

Yakın siyasi tarihimizde de bazı siyasi partiler ve koalisyon hükümetleri için 'iktidar oldular ama muktedir olamadılar' denilirdi.

Seçimlere girip devleti yönetme hakkı elde eden bir siyasi hareketin muktedir olmasına engel teşkil eden hantal yapının adıdır BÜROKRASİ!

Partileri kapatan, yasaları iktidara karşı silah gibi kullanan yargı bürokrasisini, sokaklarda tankları yürüten, gece yarısı e-muhtıra yayınlayan, hatta darbe yapan askeri bürokrasiyi, üniversitelere yerleşip bilimsel çalışmadan ziyade devlet yönetmeye meraklı akademik bürokrasiyi, bakanlıklara yerleşmiş ve kendini bizatihi devlet zanneden bürokratları kim unutabilir ki…

Geçmiş dönem gazete haberlerine bakarsanız bir siyasi parti genel başkanından daha çok o bürokratların ilk sayfada yer alan büyük puntolarla atılan sözlerini ve açıklamalarını görürdünüz…

Siyasi iradenin üstünde konuşlanıp kendini devletin omurgası zanneden bürokratlar halka hizmet konusunda da hep sınıfta kaldılar.

Yukarıda anlatılan hikaye bunu anlatan güzel bir örnek. Halka hizmet konusunda bir derdi olmayan bu zevat kendini halkın üzerinde gördüğü için halktan kopuk ve halkın sorunlarına da yabancıydı. Böyle bir dertleri de pek yoktu zaten.

Onlar halkın iradesini temsil eden siyaset kurumunun üzerinde bizzat devletin vücut bulmuş hali idiler. Halkın onlara direkt ulaşması derdini anlatması da imkansızdı.

Ama yaptıkları her hatanın bedelini de iktidarda hangi parti varsa o ödemeliydi. Bürokratlar hesap vermez, hesap sorar, hatta yargılardı…

AK Parti zamanında bürokrasi hakkında önemli gelişmeler oldu, taşlar kısmen de olsa yerine oturdu. Ama yeterli mi? HAYIR!

Yapılması gereken çok şey var daha. En etkili çözüm de eğitim tabii ki! Küçük yaşlardan itibaren devletin ne olduğunu, devlet kurumlarında çalışanların yetkilerinin ve görevlerinin ne olduğunu ve tabii ki anayasal haklarını tüm çocuklara öğretmek gerekiyor.

Devletten maaş alan hiç kimsenin devlet olmadığını, devleti temsil etme hakkı ve yetkisi olmadığını, yasalarla verilen görev tanımı ve sınırı dışına çıktığında bu şahısların derhal görevine son verilerek suçu varsa yargı önünde hesap vereceğinin herkes anlayana kadar anlatılması şart.

Bağımsız denilen mahkemelerde hakimler dahi karar verirken TÜRK MİLLETİ ADINA yazarak başlar gerekçeli kararı yazmaya… Hakimler de kendi adına değil Türk milleti adına karar verebilir ve elbette onlar da bu millete karşı sorumludur..

Bu toprakları vatan yapan ve bin yıl öncesinden bugüne kadar toprağın altında sessizce yatan nice kahraman komutanlar, devlet adamları ve şehitler varken kimse oturduğu yerde kendini devlet veya devletin hamisi veya sahibi olarak görmesin!

Herkes bilmelidir ki bu ülke de hiç kimse kral da değil, padişah da değil..