Ördek Sendromu kavramı, suda yüzen ördekler izlenerek ortaya çıkmıştır. Bu ördeklere dışarıdan bakıldığında çok sakin bir şekilde suda yüzdükleri görünür. Ancak suyun altından baktığınız zaman ördeklerin bacakları hızla çalışmaktadır. Sakinlik sadece yüzeydeki görüntüdedir. Suyun altında ise çok fazla çaba vardır.
İnsanlar açısından bakıldığında ise ideal benlik algısıyla gerçek benlik görünümlerinin birbirlerinden farklılaşması söz konusudur. Yani kişilerin istedikleri duyguları, başarıları zahmetsizce elde etmiş gibi göstermelerine 'Ördek Sendromu' denilmektedir. Bu sendrom, kişinin sosyal medyada paylaştığı bilgi ve görüntülerin gerçek yaşamındaki deneyimleri yansıtmayabileceği anlamına gelir.
Sosyal medyada gezinirken tanıdığınız veya tanımadığınız birçok insanın paylaşımlarını görürsünüz. Paylaşımlara bakılırsa sosyal medya ahalisinin çok mutlu ve kusursuz bir hayatı var.
Kimse başarısızlıklarını ve kusurlarını başkalarına göstermek istemez. Sosyal medyadaki paylaşımlarda beğeni fazla olduğu zaman kendinizi iyi hissetseniz bile bu durum sanal ve geçici bir durum. Kaygı ve depresyon belirtilerinizi gerçek hayatta gizleyemezsiniz. Ancak sosyal medyada yapılan bu tür paylaşımlar sizi takip edenleri de etkiler. Onların, kendilerini mutsuz, yalnız ve başarısız gibi hissetmesine sebep olabilirsiniz.Maalesef gerçeklikten uzak paylaşımlar kişilerin özsaygılarının azalmasına ve depresyona sürüklenmelerine sebebiyet veriyor.
Sosyal medya kullanıcılarının yaptıkları paylaşımlarda sadece güzel, başarılı ve mutlu anlarını paylaşmaları ya da yaşıyorlarmış gibi göstermeleri aslında çevrelerinde farklı şekilde eleştirilere de sebep oluyor. Bu eleştiriler bazen haklı bazen haksız olabildiği gibi kimi zaman da insanlar gerçek düşüncelerini ya gizliyor ya da farklı şekilde yansıtıyor. Haliyle bu durum kişilerin karşılıklı maskeler takmalarına ve insanlar arasında samimiyetsiz ilişkilerin ortaya çıkmasına veya devamına sebep oluyor.
Sosyal medyada ördek sendromu için güzel bir örnek verilir;
Bir çift düşünün. Evden çıkıp sinemaya gidiyorlar.Adam eşine geç hazırlandığı için kızıyor.Asansörde tartışarak iniyorlar.
Yolda trafik sıkışıyor.Adam bir yandan kendisini sıkıştıran araçlara bağırıp çağırıyor, bir yandan da geç kalmasına sebep olan eşine söyleniyor.
Park yeri bulamayıp on dakika da öyle oyalanıyorlar ve tam bir sinir harbi yaşıyorlar. Film de hoşlarına gitmiyor.
Çıkışta bu sefer kadın, kötü film seçtiği için eşini suçluyor. Tartışarak eve dönüyorlar.
Şimdi gelelim sosyal medyaya.
Siz, bu çiftin arkadaşı olduğunuzu düşünün. Evinizde pijamalarla huzur içinde oturuyorsunuz.
Bu arada Instagram'a arkadaşınızın fotoğrafı düşüyor. İki tane gülümseyen yüz, kucakta kocaman bir patlamış mısır paketi, arka planda filmin afişi.
Fotoğrafın altında şöyle yazıyor:
'Harika bir bahar akşamı, enfes bir film, patlamış mısır ve aşkım.' Cümlenin sonunda bir de kalp var.
Moraliniz bozuluyor. 'Ben evde atletle oturuyorum. Millet nasıl da eğleniyor!' diye canınızı sıkıyorsunuz.
İşte sosyal medyanın illüzyonu bu. Herkes ucu bucağı olmayan bir podyumda sürekli poz veriyor.
Seyirciler de bu büyük kıyaslama oyununa sürekli özeniyor.
Sosyal medyada mutlu gözükmek için harcanan çok büyük bir gayret var. Peki ya gerçek yaşamda?
Stanford Üniversitesinde konuyla ilgili çalışmalar yapan araştırmacılar işte bu durumlar için bu kavramı geliştirmişler: 'Ördek Sendromu'