Kapitülasyon, genel olarak, bir devletin diğer bir devlete tanıdığı siyasal, mali, ekonomik, adli vb. ayrıcalıklar olarak tanımlanabilir. Kelimenin İtalyanca capitulazione (anlaşma) ya da Latince capitula (ferman) deyiminden kaynaklandığı ileri sürülmektedir.
Kapitülasyon kelimesi, Müslüman ülkelerin Avrupa ülkelerine, tek yanlı olarak tanıdığı ayrıcalıklar anlamıyla da yaygın bir kullanım alanı bulmuştur.

İlk Kapitülasyonlar
Osmanlı Devleti'nin ilk dönemlerinde Padişahlar, Avrupa Devletleri'nin dinsel, ekonomik ve siyasal durumlarına bakarak onlara bazı ayrıcalıklar vermişlerdir. Kaynaklarımızda Orhan Bey zamanında Cenevizlilere bazı ayrıcalıklar verildiği kaydedilmektedir. I. Murad zamanında 1378,1385 ve 1387 yıllarında Avrupa Devletleriyle çeşitli ticaret antlaşmaları yapılmıştır. Venediklilerle ticari ilişkilerin 1381 yılında başladığı, Musa Çelebi'nin 1411, Çelebi Mehmed'in 1419 ve II. Murad'ın 1430 da çeşitli anlaşmalar yaptıkları da bilinmektedir.
Bazı kaynaklarda kapitülasyonların, 1365 tarihinde I. Murad'ın Ragusa Cumhuriyeti (Dalmaçya kıyısında kurulmuş eski bir cumhuriyet) ile yaptığı ticaret antlaşmasıyla başladığı bilinmektedir. Daha sonra bu antlaşma 1408, 1414, 1445, 1451, 1453, 1481 ve 1512 yıllarında yenilenmiştir. İkinci kapitülasyon olarak Yıldırım Bayezid ile Bizans Devleti arasında 1397 yılında imzalanan antlaşma gösterilmektedir. Daha sonra II. Murad, Fatih, II. Bayezid zamanında Bizans, Venedik ve Toscana ile antlaşmalar imzalanmış, 1514 yılında da Yavuz Sultan Selim ile Ancona (İtalya'da bir şehir) Devleti arasında bir antlaşma imzalanmıştır.
Gerçek anlamda genel ve uluslararası nitelikteki ilk kapitülasyon ayrıcalığı Kanuni Sultan Süleyman zamanında, 1535 yılında Fransa'ya verilmiştir. 1535 yılı Şubat ayında Sadrazam Damat (Makbul) İbrahim Paşa ile, Fransa Kralı I. François'nın elçisi Jean de la Forest arasında 16 maddelik bir antlaşma imzalanır. Bu antlaşmayla Fransa'ya maliye, adalet, ticaret, idare, din, siyaset alanlarında ayrıcalıklar verilmiştir. Antlaşmanın (Aslında bu metin antlaşmadan çok, tek taraflı bir ayrıcalık tanıyan bir ferman, ahidname niteliğindedir. Tek taraflı olarak geri alınabilir) mali nitelikteki önemli hükümleri şöyle özetlenebilir :
  • Fransız uyruklular, Osmanlı topraklarında 10 yıl aralıksız olarak oturmadıkları sürece cizye, haraç, avarız, kasabiye gibi vergileri ödemek zorunda değildirler.
  • Fransız ve Osmanlı uyruklular, karşılıklı olarak, yasak edilmemiş her türlü malı denizden ve karadan, bir ülkeden diğerine sadece baç (Bac ; genel olarak vergi anlamındadır. Özel olarak, Osmanlı Devleti'nde limanlara uğrayan gemilerden, kervanlardan, nakledilen mallardan alınan vergi anlamında kullanılmaktadır), gümrük ve tuz vergilerini ödeyecek satın alabilecekler, satabilecekler, değiştirebilecekler, gönderebilecekler ve götürebileceklerdir.
İki hükümdarın yaşamlarıyla sınırlı olan bu antlaşma daha sonra birkaç kez yenilenmiştir. 1569 yılında imzalanan ikinci antlaşmayla Fransız uyruklulara süresiz vergi bağışıklığı tanınmaktadır. Ayrıca, kapitülasyon hakkından yararlanamayan bütün yabancı gemilerin, Osmanlı sularında Fransız bayrağı ile dolaşabilecekleri de kabul edilmiştir.
Üçüncü antlaşma 1581 yılında III. Murad ile III. Henri arasında yapılır. Osmanlı sularında yabancı gemilere Fransız bayrağı çekme ayrıcalığı sadece Fransa'ya verilmiştir. Dördüncü antlaşma 1597 yılında yapılır. Beşinci antlaşma 1604 yılında I. Ahmed ile IV. Henri arasında imzalanır. Bu antlaşmayla Fransa'ya yabancı ticaretini koruma hakkı da tanınır.
Altıncı antlaşma, 1673 tarihinde IV. Mehmed ile XIV. Louis arasında imzalanır. Antlaşmaya göre, bu tarihe kadar Fransız tüccarı 'Memalik-i Mahrûsa' (Osmanlı İmparatorluğu) ya getirip götürdüğü mallardan % 5 gümrük resmi verirken bu resim % 3'e indirilmektedir.
Yedinci antlaşma, 28 Mayıs 1740 tarihinde I. Mahmud ile XV. Louis arasında imzalanır. Bu antlaşmanın en önemli yanı sürekli olması ve daha sonra gelecek padişahları da bağlayıcı nitelik taşımasıdır. Antlaşmada ; Osmanlı memurlarının Fransız uyrukluların evlerine giremeyecekleri, Fransız uyrukluların vergiden bağışık oldukları ve gümrük resminin artırılamayacağı hükme bağlanmıştır.
Osmanlı Devleti, Fransa'ya tanıdığı kapitülasyon hakları yanında diğer Avrupa Devletleriyle de, önemli ayrıcalıklar veren ticaret sözleşmeleri imzalamıştır. İlk olarak 1580 yılında Kraliçe I. Elizabeth zamanında İngiltere ile mali ve ticari hükümler taşıyan bir kapitülasyon antlaşması imzalar. Daha sonra 1603, 1606, 1622, 1624, 1641 ve 1661 yıllarında yeni antlaşmalar yapılır. Ayrıca Hollanda ile de 1612, 1634, 1668 yıllarında kapitülasyon antlaşmaları imzalanır.
Bu antlaşmaların temel özellikleri şöyle özetlenebilir :
  • Yapılan antlaşmalar tek taraflıdır. Osmanlı Devleti'nin Avrupa ülkelerine tanıdığı mali, ticari, adli ve diğer haklar bu ülkelerce Osmanlı uyruklarına tanınmamaktadır.
  • Antlaşmalarda yer alan Clause de la Nation la plus favorise (en fazla müsadeye mazhar devlet kaydı) Osmanlı Devleti'nin antlaşma yaptığı devlete verdiği haklardan diğer Avrupa devletlerinin de yararlanması sonucunu doğurmaktadır ( Devletler hukukunda 'en fazla müsaadeye mazhar devlet' kaydının işleyişini şöyle bir örnekle açıklayabiliriz: Fransa, Osmanlı Devleti'yle yaptığı bir antlaşmaya kendi açısından 'en fazla müsaadeye mazhar devlet kaydı' koydurmuşsa, daha sonra Osmanlı Devleti'nin İngiltere'yle aynı konuda yaptığı bir antlaşmada İngiltere'ye tanınan daha uygun koşullardan, bu kayda dayanarak tümüyle yararlanabilmektedir).
Yapılan bu antlaşmalar, doğal olarak her geçen gün, Osmanlı Devleti'nin güçsüzleşmesine yol açmıştır.

1838 Ticaret Sözleşmesi
1838 yılında İngiltere ile imzalanan Balta Limanı Ticaret Sözleşmesi, Osmanlı Devleti'nin tam bağımsızlığını ortadan kaldırarak yarı-sömürgeleşmesine yol açan önemli bir dönüm noktasıdır. Antlaşma Avrupa Devletlerini ötedenberi rahatsız eden bazı sınırlamaların kaldırılması ve kapitalizmin yayılması bakımından da büyük önem taşımaktadır.
1838 Ticaret Sözleşmesi ve daha sonraki ticaret sözleşmelerinin ( 1838 yılında Fransa, 1839 yılında Sardunya, İspanya, Hansa Devletleri, 1840 yılında Hollanda, Belçika, Prusya, 1841 yılında İsveç, Danimarka, Toskana, 1843 yılında Portekiz, 1846 yılında Rusya, 1850 ve 1851 yıllarında Sicilya ile aynı nitelikte ticaret antlaşmaları imzalanmıştır) imzalanmasıyla Avrupalıların kurtuldukları önemli sınırlamalar şunlardır:
  • Yedd-i Vahit (Tekel) Yönetimi : Osmanlı Devleti bazı malların alım satımını tekel altında tutarak bu malların fiyatlarında artış ve azalışların önüne geçmeye çalışıyordu. Yapılan antlaşmalarla yedd-i vahit yöntemi kaldırılarak Avrupa tüccarının, işlenmiş ya da işlenmemiş tarım ürünlerini ve sanayi mallarını diledikleri gibi alıp satabilmesi sağlanmıştır (Osmanlı Devleti, tekel yönetimini ilk kez 1829 yılında Ruslarla imzalanan Edirne antlaşmasının 7. maddesi ile kaldırmayı kabul ettirmiştir).
  • Ticaret Yasakları : Osmanlı Devleti hububat, pamuk,ipek, yün ve bakır gibi hammaddelerinin ihracını gerektiğinde yasaklayabiliyordu. Ancak, Avrupa'da hızla gelişen kapitalizmin bu hammaddelere gereksinimi vardı. İstedikleri hammaddeleri diledikleri gibi sağlayamamak, Avrupa ülkeleri için önemli bir sorundu. 1838 ve onu izleyen ticaret sözleşmeleriyle bu yasak kaldırılıyor, Avrupalılar, Osmanlı topraklarında diledikleri gibi ticaret yapabilme hakkına kavuşuyorlardı. Ticaret yasaklarının kaldırılması Osmanlı topraklarının Avrupa kapitalizminin açık pazarı durumuna gelmesine yol açmıştır.
  • İç Gümrükler : Osmanlı Devleti'nin kendi topraklarında uyguladığı iç gümrükler Avrupa mallarına da uygulanıyordu. Bu durum Avrupa Devletleri'nin işine gelmiyor, Avrupalılar bu gümrüklerin kaldırılarak mallarının her yerde aynı fiyatla satılmasını istiyorlardı. Yapılan ticaret antlaşmasıyla iç gümrükler yabancılar için tümüyle kaldırıldı.
  • Dışsatım Gümrükleri : Tanzimat döneminde maliye ve gümrüklerin yeniden düzenlenmesiyle dışsatım mallarından %12, dışalım mallarından %5 ve transit mallarından %3 gümrük resmi alınmaya başlandı. Böylece Avrupalılar yüksek dışsatım gümrüklerinden de kurtulmuş oluyorlardı ( 1838 öncesinde Osmanlı Devleti, yün ve ipekten % 5- 21, hububat ve zeytinyağından % 33, diğer mallardan % 10- 15 oranında ihracat gümrük resmi alıyordu).
  • Tezkere Yöntemi : Osmanlı Devleti, yabancı tüccarların Osmanlı topraklarında yerli ürün satın alabilmelerini izne ve ruhsata bağlamıştı. Avrupalılar harcamaya ve zaman kaybına yol açan bu yöntemden kurtulmak istiyorlardı. Yapılan antlaşmalar Avrupa tüccarlarına bu olanağı da sağladı (Devam Edecek).