Eskişehir’de bisikletli ulaşım konuşulmaya başlandığında konu dönüp dolaşıp kışa gelir.
Soğuk, kar, buz… Ve neredeyse refleks hâline gelmiş bir soru:
“Bu havada bisiklete mi binilir?”
Bu yazı dizisi, tam da bu soruya hayatın içinden verilen yanıtların izini sürüyor. Kış koşullarına rağmen — ya da bazen tam da bu koşullar yüzünden — bisikleti şehir içi ulaşımın bir parçası olarak görenlerin tanıklıklarıyla.
İlk söz, Gülcan Yetiştiren’e ait.
60 yaşında, emekli. Bisikletle tanışması 47 yaşında olmuş. “13 yıldır bisikleti hem spor hem de şehir içi ulaşım için kullanıyorum” diyor. Yani anlatılan, gelip geçici bir heves değil; zaman içinde yerleşmiş bir yaşam pratiği.
Kış aylarına gelince, romantik bir direnç anlatısı kurmuyor. Oldukça net:
“Kar ve buz olduğu zaman bisiklete binmeye cesaret edemiyorum. Dengemin o kadar iyi olmadığını düşünüyorum.”
Soğuk hava onu yıldırmıyor; kalın giyinmenin çözüm olduğunu söylüyor. Ama buzlu zemin, onun için kesin bir sınır.
Bisikleti tercih etmesinin nedeni ise şehir hayatının çok tanıdık bir gerçeğine işaret ediyor:
Evi tramvay duraklarına uzak. Otobüse binmekten hoşlanmıyor. Bu nedenle bisiklet, onun için bir alternatif değil, doğrudan doğruya bir çözüm.
Güzergâh tercihi de bu çözümle uyumlu. Ana caddelerden bilinçli olarak uzak duruyor; genellikle Hatboyu Caddesi’ni ve evle çarşı arasındaki ara sokakları kullanıyor. “Mevsim ayrımı yapmıyorum” diyor — kışın buzlu günler hariç.
Kışın bisikletin en büyük zorluğu sorulduğunda tereddüt etmiyor:
“Yerlerin kaygan olması. Soğuk havada kalın giyinebiliriz ama yerler buzlu olunca tehlikeli oluyor.”
Ancak Gülcan Yetiştiren’in anlatısı, bisikleti yalnızca bir ulaşım ya da spor aracı olarak görmediğini de açıkça ortaya koyuyor. Onun için bisiklet, bir bilinç meselesi:
“Bisiklete binmek insana belli bir bilinç kazandırıyor. Yaşadığı çevrenin ve doğanın daha bir farkına varmasını sağlıyor, saygıyı öğretiyor.”
Bu bilinci çarpıcı bir ayrımla tarif ediyor:
“Kask takarak bisiklete binenleri ‘Bisikletçi’, takmayanları ‘Bisikletli’ olarak isimlendiriyorum.”
Bu ayrım, onun gözünde bir ekipman farkından çok, bir sorumluluk farkı.
Eskişehir’deki bisiklet yollarına dair değerlendirmesi ise temkinli ve eleştirel. Yaşadığı semtte bisiklet yollarını yeterli bulmuyor. Şu anda düzenli olarak yalnızca Hatboyu’nu kullandığını söylüyor. Üstelik bir hatırlatma yapıyor:
Orada bisiklet yolu çizgileri çizilmeden önce de aynı güzergâhı kullanıyormuş.
Yeni yapılan bisiklet yolları konusunda ise henüz net bir yargıya sahip değil:
“Bir şeyler yapılmaya çalışılıyor ama tepkilerden çekindikleri için derin değişiklikler de yapamıyorlar gibi geliyor.”
Asıl meselenin altyapıdan çok toplumsal alışkanlıklar olduğunu düşünüyor:
“Bisiklete binmeyen halkın bisiklet yollarına alışması için biraz zaman gerekiyor.”
Bu ilk tanıklık bize şunu gösteriyor:
Kışın bisiklet meselesi yalnızca hava koşullarıyla açıklanamaz. Bu, aynı zamanda bir alışkanlık, bir kültür ve bir bilinç meselesi.
Bu yazı dizisinin devamında, kışın her gün bisiklete binenlerle, kar altında pedal çevirmeyi göze alanlarla ve “binmiyorum ama nedenlerini biliyorum” diyenlerle konuşacağız.
Çünkü Eskişehir’de bisikletli ulaşımın hikâyesi, tek bir mevsime sığmayacak kadar uzun.