Üst sıralardaki tek rakibimiz olan Osmanlıspor maçından önce en önemli maçımıza çıkıyorduk. Rakibimiz hedefi en az olan takımlardan birisi, tecrübeli ve usta ayaklardan oluşuyordu. Aslında maça çokta asılmadılar.
Bizim takıma gelince ikinci yarının başlamasıyla tüm Türkiye'yi şaşırtan, inanılmaz bir mücadele gücü ortaya koyan, ligin en çok koşan ve dişli bir takım hüviyetinde başlamış ve öyle devam ediyorduk. Takım pas yapmaya başladı, bir sisteme kavuştu derken, ne olduysa Bursaspor, ardından Altınordu maçındaki galibiyetlerden sonra oldu. Menemen deplasmanında oyuncularımızın ayağına adeta pranga vurulmuş gibiydi. O maçtan sonra sahada ne koşan takım, ne mücadele gücü, ne de kazanma hırsı var. Evet bu takıma yeni şeyler öğretmek zaman alabilir. Pas yaptırmak, sistemi oturtmak kolay olacak işler değildir. Ama koşmayı ve kazanma hırsını öğretmenize gerek yoktur. İçinde forma aşkı olan, armasına saygısı, hedefi olan herkes bunu rahatlıkla yapabilir. Yeter ki saha dışından müdahale edilmesin.
Ben maçın teknik ve taktik hiç bir yerine girmiyorum. Tek silahımız vardı koşmak, koşmak, koşmak. Bu sahaya yansımayınca galip gelmeniz mümkün olmuyor. Bu saatten sonra işin matematiğe, tekniğine bakmadan psikolojik yönüne bakmak lazım. Burada sorumuza cevap aramak için Bursaspor ve Altınordu maçlarından sonra basına verilen demeçleri, haberleri ve gelişmeleri hatırlarsanız sonucu çok rahatlıkla görebilirsiniz. Gelişen olayların altındaki psikolojik yansımaları değerlendirelim. Benim yazılarımı takip edenler bilecektir. Her zaman söyler ve yazarım. Şampiyonluğa oynamak ve küme düşmeme mücadelesi vermek psikolojik bir savaştır. Biz buna yeniliyoruz. Söylemlerimize, verdiğimiz mesajlara dikkat etmiyoruz. Hem yönetim, hem teknik kadro, hem de taraftarımız.
Hafızamızı şöyle bir yoklayalım. Aldığımız seri galibiyetlerden sonra zafer sarhoşluğu yaşandı. Bazı taraftarlar değil küme düşmeyi, Play Off hedefi bile koyanlar oldu. Oysa bu atmosferde prim vermek dahi ince düşünülmesi gereken hareketlerdir. Her maça prim vermek başka şey, kümede kalın primi alın demek farklı şeylerdir. Bunun takıma psikolojik yansıması bile farklı olabilir. Çünkü maç primi günlük hedeftir. Kümede kalmak veya şampiyonluk uzun hedeftir. Her maçı alsak dahi puan silmelerle gene küme düşebileceğimizin söylendiği yerde uzak hedeften bahsetmek son derece yanlış olur.
Yazının başlığında dediğimiz gibi matematiksel olarak hala şansımız var. Başkent ekibiyle aramızda 6 puanlık fark bulunuyor. Osmanlı galibiyetimiz hem ikili averajı elimize geçirir, sonrasında bir galibiyete bakar. Fakat yaşanan gelişmeler maalesef hiç umut vermiyor. Biz bu psikolojik savaşı veremiyoruz. Her mağlubiyetten sonra sırt sıvamakta işe yaramıyor. Koşar adım alt lige doğru gidiyoruz. 5 hafta öncesine kadar canını dişine takanlar, bugün lig bitse de gitsek der gibi sahada mücadele etmeye başladı. Bu yüzden insanlar tribünlerden uzaklaşıyor. İşte sırf bunun için umutsuz olunuyor. Her şeye rağmen bu hafta umutlarımızın yeşermeye başlayacağı haftadır. Telafisi olmayan maça çıkıyoruz. Olası mağlubiyette artık eleştiriler çok daha farklı boyuta geçecektir. Hesabınızı bunu düşünerek yapın derim.