Devrim ve İktidar Oyunları
Osmanlı’nın kullandığı eski takvime göre, 31 Mart 1325’teki bu gerici ayaklanma, yeni takvime göre 13 Nisan 1909 yılında meydana gelmiştir. Tarihe 31 Mart olayları geçmiştir.
Tarihçi yazar İlber Ortaylı’ya göre, bu olay sadece bir “gerici ayaklanma” değil, çok karmaşık siyasi ve sosyal dinamiklerin sonucu olarak değerlendirir. Olayların arkasında sadece dini motivasyonların değil, dönemin siyasi çekişmelerinin ve dış müdahalelerin olduğunu vurgular. Bunun sonucunda 2. Abdülhamit’in tahttan indirilmesinin Osmanlı tarihinde en önemli kırılma noktası olduğunun altını çizer.
Gazeteci, yazar, düşünür ve siyasetçi Doğan Avcıoğlu ise 1969 yılında yayınlanan “31 Mart’ta Yabancı Parmağı” adlı eserinde, 31 Mart gerici ayaklanmasının arkasında İngiltere’nin ve dönemin muhalefet partisi Osmanlı Ahrar Fırkası’nın olduğunu savunur.
…
2. Meşrutiyet ilan edilmiş, yani 1908 Devrimi gerçekleşmiş, sansür kaldırılmış, hafiyelik teşkilatı lağvedilmiş ve siyasi af çıkmıştı.
Devrimin liderlerinden Talat Paşa, yanındaki heyetle İstanbul’a gelerek, önce Sadrazam Said Paşa ve daha sonra Sultan Abdülhamit ile bir görüşme gerçekleştiriyor.
Bu görüşmeler sonunda Sultan 2. Abdülhamit, yabancı elçiler önünde Meşrutiyet rejimine bağlı kalacağını teyit ediyor ve Kanun-u Esasiye (Anayasaya) sadık kalacağına dair teminatlarda bulundu.
Abdülhamit, meclisin bir an önce açılması için derhal seçime gidilmesi konusunda da garanti vermişti.
Ayrıca Şeyhülislam huzurunda kurana el basarak, kanun-u esasiye sadakat yemini etmiş ve Şeyhülislam da görkemli bir törenle bunu halka ilan etmişti.
Sultan Abdülhamit, 2. Meşrutiyetin ilanından hemen önce sadrazamlığa Sait Paşa’yı getirmişti. Sait Paşa daha önce birkaç kez sadrazamlık yapmış, azledilmiş, tekrar tekrar göreve getirilmişti. Sait Paşa, Abdülhamit’e sadakatle bağlı bir sadrazam olarak bilinirdi. Meşrutiyetin ilanından sonra şartlar değişince, Sait Paşa ittihatçılara daha yakın ilişkiler içinde olmaya başladı. Bu durum Abdülhamit’in gözünden kaçmıyordu.
Said Paşa, harbiye ve bahriye nazırlarını değiştirmek istiyordu, fakat Abdülhamit buna onay vermiyordu. Çünkü Harbiyeli subaylardan çok çekiniyordu.
Sonunda Said Paşa, Abdülhamit’in isteği üzerine sadrazamlıktan kendi isteği ile istifa ettirildi ve istediği atamaları yapamamış oldu.
Yerine Kamil Paşa (İngiliz Kamil) sadrazam olarak tayin edildi.
İttihat ve Terakki bu değişikliğe hiçbir tepki vermedi. Çünkü 2. Abdülhamit, Talat Paşa ile yaptığı görüşmede bu değişikliği ona haber vermişti.
Aslında İttihat ve Terakki, kim sadrazam olmuş, kim nazır (bakan) olmuş hiç önemsemiyor ve ilgilenmiyordu. Onlar için en önemli konu, kanun-u esasiye uyulması ve bir an önce meclisin açılması için seçimlerin yapılmasıydı. Zaten genel olarak kontrolün kendi ellerinde olduklarını düşünüyorlardı.
Kazım Karabekir’in anılarından öğrendiğimize göre, Abdülhamit, Talat Paşa’ya, “Ne isterseniz yapmaya hazırım” demişti.
…
Tüm bunlara rağmen, İttihat Terakki ve Talat Paşa, Sultan Abdülhamit’e asla güvenmiyorlardı. Dahası kendilerinden başka kimseye güvenmiyorlardı. Böyle bir tutum içinde olmaları aslında çok normaldi, çünkü devlet yönetimi konusunda hiçbir tecrübeleri yoktu.
Devrimi yapmışlardı ama henüz iktidar değillerdi, hatta iktidar olmak ve sorumluluk almak istemiyorlardı. Yani, sadrazamlık, nazırlık (bakanlık) hayalleri bile yoktu.
Oysa iktidar oyunları çok bilinmeyenli denklemlerle doluydu. Saray içinde iktidar oyunları ve entrikaları konusunda derin bilgileri yoktu.
Çok daha vahimi, devrim sonunda ne yapacakları konusunda ellerinde detaylı bir planları ve kadroları yoktu.
Bu durumu Mustafa Kemal çok önceleri fark etmiş ve İttihat Terakkiye ciddi uyarılarda bulunmuş, bu yüzden İttihat ve Terakki ile arası bile açılmıştı.
Mustafa Kemal, “Ordu siyasetten çekilmeli, İttihat ve Terakki hükümet sorumluluğunu almalı” diyordu.
Mustafa Kemal’in uyarıları hiç dikkate alınmadı.
Ordudan alaylı subayların birçoğu ve ayrıca İttihat ve Terakki taraftarı olmayan subaylar ihraç edildi. Sırf İstanbul’daki Hassa Ordusundan bile 1400 subay ihraç edilmişti. İhraç edilenlerin 10 bini bulduğunu belirten yayınlar mevcut.
Üstüne üstlük, bir gecede 30 bin kişilik hafiyelik teşkilatı lağvedilmişti.
Sonuçta tüm ihraçları İttihat ve Terakkinin yaptırdığı kanısı yaygındı. Dolayısıyla daha devrimin başında İttihat ve Terakki karşıtlığı şimdiden başlamış oldu.
İttihat ve Terakki hükümetin içinde olmadığı ve sorumluluk almadığı halde, kendisine muhalif bir kesimin oluşmasını engelleyemedi…
Üstelik İttihat ve Terakkiye karşı, bir karşı devrimin zemininin hazırlandığını fark edemedi.
Neden?
Çünkü Mustafa Kemal’in dediği gibi, hükümet sorumluluğu alsalar ve orduyu siyaset dışında tutsalardı, gerici karşı devrim hayalleri içinde olanların oyunlarını bozabilirlerdi.
Bu plansızlık, programsızlık, 1908 devrimini yok edebilir, yıllardır mücadelesi verilen özgürlük, eşitlik ve parlamenter sistem hayalleri de yok olup gidebilirdi…
-sürecek-
Ayasofya Meydanı, askerlerin isyan günü, 13 Nisan 1909 (Fotoğrafın kaynağı, Getty Araştırma Enstitüsü'nün arşivi)
(Kaynak: Hakan Akpınar-Enver’in adamları Kamer Yayınları)