Dünyada ve ülkemizde hem sıcak hem de soğuk olarak en çok tüketilen içeceklerden biri olan çay, Türkiye'de ürün olarak kişi başına yılda 3 kg veya bunun hazırlanmış karşılığı olarak 1300-1400 bardak kadar ve sabahtan başlayarak günün her saatinde tüketilen bir gıdadır. Çay için aileleri, dostları bir araya getiren, insanı rahatlatıp ısıtan, yorgunluğu alan ender içeceklerden biridir demek pek de abartılı sayılmaz. Çay bizim olduğu kadar birçok ülke halklarının kültüründe de önemli bir yere sahiptir, hatta bazı ülkelerde hazırlanışı ve içilmesi adeta bir sanattır. Bizim ülkemizde en çok tüketilen siyah çayın üretimi; soldurma, kıvırma, fermantasyon, kurutma/derecelendirme olarak dört aşamada gerçekleştirilmektedir. Soldurma taze toplanmış çay yapraklarının suyunun azaltılması olup, bir sonraki aşama olan kıvırma işlemine hazırlanmasıdır. Kıvırma işlemi sonucunda yaprakların hücre yapısı parçalanmakta ve fermantasyon süreci başlamaktadır. Fermantasyon işlemi, çayın kalitesinin belirlenmesinde çok etkili olduğundan önemli bir süreçtir. Çay renk, kuvvet ve nitelik kazanırken, siyah çaya özgü aroma da bu aşamada oluşur. Kurutma ile nem belli bir düzeye çekilip aroma oluşturan bileşenlerin, ürünün içinde kalması sağlanır.
Siyah çay doğru oranda ve şekilde içilirse sağlığa pek çok fayda sağlayabilmektedir. Bu bakımdan çeşitli derecelerde öneme sahip olan fenolik maddeler ve çayın başlıca alkoloidi olan kafein ve teobromin aynı zamanda çayın kalitesini de etkileyen maddelerdir. Fenolik maddelerin miktarı, özellikle yetiştirme koşulları, yaprak cinsi, yaprakların toplandığı mevsim ve işleme yöntemleri gibi çeşitli faktörlere göre değişiklik gösterir. Çayda bulunan amino asit, theanindir. Theanine insanda konsantrasyonu artırır, kilo kaybını destekler, bağışıklığı güçlendirir, stres seviyesini azaltarak yatıştırıcı etki yapar, beyin gücünü artırarak zihinsel rahatlamaya, bunama ile ilgili sorunları iyileştirmeye yardımcı olur. Bu amino asit, kafeinin uyarıcı etkisini de baskılar. Çayda fenolik bileşiklerden kateşinler, flavanollerden kuresetin ve kamferol bulunmaktadır. Kateşinler renksiz ve suda çözünen bileşikler olup, siyah çayda yeşil çaya göre daha azdır. Siyah çayda kateşin oksidasyona uğradığında yerini teaflavin ve thearubiginlere bırakmakta yani dönüşüme uğramaktadır. Bu iki madde çayın deminin burukluğunu, parlaklığını, rengini ve ağızda bıraktığı duyguyu etkiler. Bu grup çaya tatlı çiçeksi bir aroma da vermektedir. Kateşinler gıdalarda bozulma, insanlarda ise hastalık yapan mikroorganizmalara (bakteri, mantar, virüsler) karşı koruyucudur.
Teaflavin, siyah çayda fenolik bileşiklerden daha fazla antioksidan etkiye sahiptir. Çalışmalar, siyah çaydaki teaflavinlerin antioksidan aktivitesinin, kateşinlere eşit olduğunu ve aynı ölçüde serbest radikal tutma yeteneğine sahip olduğunu göstermiştir. Çaydaki demin rengi ve özellikleri bu iki maddenin birbirine oranından etkilenmekte ve çayların çeşidine ve geçirdiği işlemlere göre de değişmektedir. Bu nedenle farklı çayların harmanları renk, parlaklık ve tad bakımından daha iyi olmaktadır. Bu iki antioksidan madde tümör gelişimi ve yayılımını engeller. Çay, vücudun insülin kullanımını artırmaya yardımcı moleküller içerdiğinden, şeker koymadan içildiğinde, kan şekeri üzerine olumlu etkide bulunmaktadır. Cilt, prostat, akciğer, meme kanserini önleyici etkiye sahiptir. Mide hastalığı etmeni olan ve antibiyotiğe karşı direnç gösteren Helicobacter pylori'ye karşı da etkilidir.
Çay tüketimi prebiyotik etki gösterip, iyi bakterilerin gelişmesini teşvik ederken, bağırsak hareketlerinde de artışa neden olmaktadır. Romatizmal iltihaplanmayı azaltmakta, zihin sağlığı sorununa neden olabilecek toksinlerin vücuttan temizlenmesine yardımcı olarak Parkinson ve alzeheimiri engelleyebilmektedir. Sıcak ve iyi demlenmiş çay, hava geçişini rahatlatarak astım hastalarının rahat nefes almasını sağlayabilmektedir. Siyah çayda antioksidanların ortaya çıkması için yüksek sıcaklıkta demlenmiş olması gerekir. Çayın süt ile içilmesi ve poşet çay kullanılması antioksidanların ortaya çıkmasını engellemektedir. Siyah çayın alkoloid bileşikleri kafein, teobromin ve teofilin, çayın uyarıcı etkisini sağlarlar. Bunların gündüz uykulu hissetme durumunu ortadan kaldırdığı ve yorgunluğu azalttığı belirtilmektedir. Kafein'in merkezi sinir, kas ve dolaşım sistemi üzerinde uyarıcı olması, hastalıklara karşı etkilidir. Teobromin idrar söktürücüdür, buna çayın fazlaca içerdiği potasyum minerali de katkıda bulunmaktadır. Bu bir bakıma böbreklerin daha iyi çalışmasına ve kilo vermeye yardımcı olabilir. Çay yaprakları uzun demlenirse, demin tadı kadar kafein içeriği de yüksek olmaktadır. Eğer çay günde 5-6 fincandan daha fazla tüketilirse, 600 mg'dan fazla kafeinin alınmasına neden olur ki bu da artan kaygı, stres, huzursuzluk, baş ağrısı, düzensiz kalp atışı, mide bulantısı, kusma, kulaklarda çınlama ve uyku kalitesinin azalması gibi rahatsızlıklara yol açabilir. Ancak çay kararında içildiğinde bu madde uyarıcı etkisi ile kasları harekete geçirdiği ve metabolizmayı hızlandırdığı için hücrelere daha fazla oksijen gitmesini sağlayarak kan akışını artırmakta ve daha fazla kalori yakılmasına katkı yapmaktadır. Emziren annelerin fazla çay içmesi ise bebeklerde uykusuzluk ve huzursuzluğa neden olmaktadır. Gebe kadınlarda, günlük alınan kafein miktarı 200 mg'ı aşmamalıdır.
Bunun için hamile bir kadın en çok 1 fincan kahve + 1 fincan çay veya sadece 2 fincan çay içmelidir. Çaydaki kafeinin miktarı, kullanılan yaprakların miktarına, demleme süresine ve suyun sıcaklık derecesine göre değişmektedir. Kafein'in, doza ve kullanım sıklığına bağlı olarak bireylerde alışkanlık yaptığı bilinmektedir. Çay tanen adı verilen bileşik sınıfı açısından zengindir. Tanenler besinlerde bulunur, demire bağlanarak vücuda demirin alımını engelleyebilir. Hayvansal gıdalarda bulunan demirin çay ve içindeki tanenle etkileşimi azdır. Beslenme yolu ile demir alımında yetersizlik varsa ve beslenmenin temelini demir kaynaklı bitkisel ürünler oluşturuyorsa kansızlığa yol açabilir. Çayı demlerken limon kabuğu konulması veya limon sıkılması ile kansızlık ortadan kalkabilmektedir. Sitrik asit reaksiyona girerek tanenin etkisini yok etmektedir. Yemekten hemen sonra ve kahvaltıda, çay keyfini vücuda yararlı hale getirmek için limon kullanmak faydalı bir alışkanlıktır. Bu nedenle yaşlıların, hamilelerin, çocukların, emziren ve gebe kadınların limonlu çay içmesi tavsiye edilmektedir. Siyah çay besinlerle aldığımız ve vücudumuzda pek çok yararlı işlevi olan çinko ve manganez emilimini artırmaktadır. Her gıdada olduğu gibi çayı da fazla tüketmek bazı olumsuzluklara neden olabilmektedir. Herkesin metabolizması, genetik yatkınlığı vücudun alıştığı beslenme düzeyi farklı olduğu için çayın olası yan etkilerinden, farklı miktarlardaki çay tüketimi ile etkilenmektedir. Yemeklerden bir saat sonra içilen çay, hazmı kolaylaştırır ve zararlı bakterilerden kurtulmayı sağlar. Çay vücudun su ihtiyacını karşılamadığı için, ayrıca su tüketmek gerekmektedir.
Çay yaprakları alüminyum yönünden zengindir, ancak alüminyumun suda çözünürlüğünün az olması nedeniyle çaydaki alüminyumun alzheimer gelişiminde etkili olmadığı bildirilmektedir. Tatlı yanında şekersiz çay içmek kan şekerini dengelemektedir. Günde 5-6 bardak çok sıcak olmayan (çok sıcak içildiğinde gırtlak ve yemek borusu kanserine yol açabilmektedir), şekersiz ve karanfil, tarçın, vanilya, portakal veya limon kabuğu gibi aroma ve sağlık verici maddelerle demlenmiş çay içmek faydalı olmaktadır. Soğutulmuş çay, tıraş bıçağı kesiği, kızarıklık, kaşıntıyı gidermek ve gözleri dinlendirmek için kullanılabilir. Çok küçük çocuklar hariç, okul çocuklarına açık, şekersiz, pekmez veya balla tatlandırılmış ve içine limon eklenmiş çay verilebilir. Çay dış kokulardan ve nemden etkilenmeyecek şekilde kuru ve hava almaz kaplarda muhafaza edilmelidir. Demleme taze, yumuşak, kireçsiz su ile yapılmalı, demlemede mümkünse porselen çaydanlık kullanılmalıdır. İçilecek her bardak için ortalama 1 çay kaşığı dolusu çay kullanılmalı, lezzetinin ortaya çıkması için 5-7 dk. bekletilmeli ve demlenen çay yarım saat içinde içilmelidir. Sağlıklı ve yararlı bir içecek olarak çayın insanı psikolojik olarak olumlu etkilediği bilinmektedir.