Atatürkçülüğün, laikliğin, demokratlığın, cesur gazeteciliğin simgesi olan Uğur Mumcu 30 yıl önce Ankara'da otomobiline yerleştirilen bombanın patlaması sonucu yaşamını kaybetti.
Bunca zaman hem gerçek suçluların bulunamaması hem de farklı komplo teorilerinin ortaya atılması yüreğimizde ince bir sızı olarak duruyor.
Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu'yu ziyaretleri sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, 'Cinayeti çözmenin, devletin namus borcu olduğunu' belirterek söz vermişlerdi. Ama nedense 'Duvar gibi örülmüş bu olayda, duvardan bir tuğla çekmeye' hiç kimse yanaşmadı…
NEDEN UĞUR MUMCU?
Uğur Mumcu,1987 yılında yazdığı bir yazısında 'tarikat-siyaset-ticaret' üçgeninin Türkiye'nin başına nasıl sorunlar açacağını söylemişti. Ona göre bu üçgen aslında 'Emperyalizmin de ortak olduğu ve onun desteğiyle gelişen bir tuzaktı...'
1991'de 'insani yardım amaçlı(!)' Silopi'de konuşlanıp Ortadoğu'yu egemenliği altına alan Çekiç Güç'ün asıl amacını Mumcu gibi birçok kişi çok iyi anlamıştı. Hayali ihracatlar, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı, Papa'ya yapılan suikast, terörist başı Apo'nun karanlık ilişkileri, 'tarikat, siyaset, mafya' bağlantıları Mumcu'nun masasındaki dosyalardı.
Bu dosyalar 'fincancı katırlarını' ürkütüyordu.
SÖZDE İSLAMİYET!..
1980'lerin ikinci yarısı, Rabıta ile başlayan, Hizbullah, FETÖ ve PKK ile devam ettirilen bölücü ve sözde İslami yapılanmaların sürekli palazlandırıldığı bir dönem oldu.
Bu süreçte, emperyalizm ve yerli işbirlikçilerinin Türkiye üzerindeki planlarını çözen yurtsever gazeteciler, yazarlar, asker ve polisler birbiri ardınca yok edildiler. Bu hain suikastlar, her türlü demokratik oluşumu bastıran ortamlar yaratırken, toplum giderek 'mağdur ve mazlum' rolünü oynayan 'dinci ve otoriter' kesimlerin etkisine girmeye başladı.
Uğur Mumcu 1993 yılında, 'Tarikatlara ve cemaatlere alınan genç çocuklar, 30 yıl sonra general vs. olacaklar ve Cumhuriyete karşı ayaklanacaklar' diye yazmıştı. Bu sözler 'hiçbir iktidar' tarafından dikkate alınmadı…
KÜRT SORUNU NASIL ÇÖZÜMLENİR?
Mumcu daha o günlerde, Ortadoğu haritasının yeniden planlandığını anlamıştı. Bu oyunun Türkiye senaryosunu ve figüranlarını açıklarken şöyle diyordu;
'Kürt sorunu, ülke topraklarından parçalar kopararak değil, din ve mezhep ayrımlarını silahlı çatışmalarla körüklemekle değil, ABD ve CIA destekli Kürtçülükle değil, Edirne'den Ardahan'a, Ağrı'dan İzmir'e, Diyarbakır'dan Antalya'ya kadar her yerde 'insan haklarına saygıyla' çözümlenir.
Türk'ü Kürt'e, Kürt'ü Türk'e, Alevi'yi Sünni'ye düşman eden bu emperyalist siyasetin Türkiye'ye neler getireceğini görmemek için kör ve sağır olmak gerekir. Ya da 'gaflet, dalalet ve hıyanet' içinde olmak!'
Uğur Mumcu'nun öldürülmeden 17 gün önce kaleme aldığı köşe yazısında PKK –MOSSAD - CIA ilişkisini açıklarken bir soru sormuştu;
'Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa, CIA ve MOSSAD'ın Kürtler arasında ne işi var? Yoksa CIA ve MOSSAD, anti-emperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?'
30 yıl önce Uğur Mumcu'nun sorduğu sorularınyanıtı, PKK ve FETÖ gibi ihanet şebekelerinin ABD'nin taşeron örgütleri olduklarının açığa çıkmasıyla bu günlerde daha net anlaşıldı...
'SUÇLU KİM?..'
Çok sayıda yurtsever insanımızın birbiri ardınca öldürülmeleri, amaçsız bir terör saldırısı ya da tesadüfi bir cinayetler zinciri olabilir mi?
Bu insanlar karanlık ihanet çetelerinden, soygunculardan arınmış, barış içinde insanca yaşanan, demokratik ve laik bir Türkiye istiyorlardı.
Ne yazık ki ödülleri haince katledilmek oldu.
Onları özlemle, saygıyla anıyoruz. Ancak; faili meçhul cinayetlerin çözülmesini 'namus borcu' sayan devletin, bu borcunu tam olarak ödeyebildiğini hala söyleyemiyoruz…