İzmir Büyükşehir Belediyesi işçilerinin geçtiğimiz haftalarda yaptığı 7 günlük grev, ülke genelindeki birçok kesimin emek hareketiyle sınavını göstermesi açısından önemliydi.

İşçiler, kendileriyle aynı işi yapanlarla eşit ücret almak için greve çıktılar ve ne yazık ki bazı kesimler tarafından bu yüzden suçlandılar!

CHP'li bir belediyede grev yapılması, yaşam tarzına bağlı bir muhalefet anlayışına sahip olan kesimi derinden rahatsız etti. Kendi konfor alanı içinde bireysel özgürlüklerini yaşamak isteyen, yaşam alışkanlıklarını devam ettirmekten başka bir arzusu olmayan ve İzmir şovenizmiyle bezenmiş bir kesim, emekçilerin Anayasalarla ve yasalarla güvence altına alınmış olan grev hakkına karşı topyekün bir teyakkuza geçti.

Oysa grev hakkı, Türkiye'de sağ iktidarların en fazla sınırlandırdığı, dar bir alana hapsettiği ve tarih boyunca engellemeye çalıştığı bir hak! Öyle ki bugün Türkiye'de işçilerin yasal anlamda greve çıkabilmelerinin tek koşulu, toplu iş sözleşmesi görüşmeleri sürecindeki uyuşmazlıklar... Bunun dışındaki grevler, yasal grev statüsüne bile sahip görülmüyor!

İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde çalışan işçilerin toplu iş sözleşmesi görüşmelerindeki temel talebi eşit işe eşit ücret ilkesinden ibaretti. Bu talep karşılanmadığı için de son derece doğal bir şekilde 23 bin işçi greve çıktı. Çıkmaz olaydı...

İşçilerin ekmek mücadelesinde grev kararı almadığı için yoğun eleştirilere tâbi tutulan sendikalar, İzmir Büyükşehir Belediyesi grevi söz konusu olduğunda yaşam tarzı muhalifleri tarafından grev kararı aldığı için eleştirilmeye başladı... Trajikomik!

İşçilerin ne iktidar yandaşlığı kaldı ne de muhalefet içindeki bozgunculuğu... Ekmek mücadelesi özellikle ana muhalefet medyası tarafından hiç mi hiç önemsenmedi. Varsa yoksa CHP karşıtlığına indirgendi grev...

Grev sürecinde öyle dersler çıkarıldı ki... Başta Yılmaz Özdil (Yozdil) gibi sembolik İzmir şovenistleri ve diğer yaşam tarzı muhalifleri olmak üzere geniş bir kesim, emekçiler açısından Türkiye'de alternatif bir merkez siyasetin mümkün olmadığını açık ve net bir şekilde gösterdi. Onların tek gayesi, Cumhuriyetin kendisine sağladığı olumlu-ayrıcalıklı statüyü muhafaza etmek ve yaşam tarzlarını sürdürmek.

İşte bu noktada sosyalistlerle, yaşam tarzına dayalı muhalifler arasındaki derin ayrılık ortaya çıkıyor. Değerli hocam Hakan Koçak'ın şu tespitlerini burada aynen aktarmak istiyorum:

"Adını koyalım mı? İzmir'deki yaşam biçimi muhalifliği. Muhalefeti her defasında yiyip bitiren orta sınıflardan salgılanan madde. Geçmişte "bidon kafalılar" diye malzeme türetti. Yozdil gibi tüccarları ihya etti. Facebook'un kitsch vecizli-bayraklı-ortaokul paylaşımları, elitist cahillik, güvenlikli site hissiyatı, sınıfsız-imtiyazsız kaynaşmış kitleyiz miti, gizli karakafa düşmanlığı, rakı-kalpak cumhuriyetçiliği... Huzuru kaçan orta sınıfın işçiye çemkirmesi. Örgütsüz beyaz yakanın örgütlü mavi yakaya hasedi. Mahalleleri aşarak, yaşam için kan ve terle verilen sınıf mücadelesini mahallemizin biz bize huzurlu yaşam biçimi savunusuna gömmek isteyen irade. Saray'la başetmek için aşmamız gereken..."

İzmir grevinde Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay'ın "İzmir'e boyun eğdirmeyeceğim" ve Yozdil'in "İzmir, zeybek dışında diz çökmez" gibi şovenist ve popülist söylemleri, işçi sınıfını yok saymaya tam teşebbüstür. Üstelik yasalarda ve özellikle Türk Ceza Kanunu'nda suç sayılan grev kırıcılık alenen teşvik edilmiştir. Grev kırıcılığın teşvikinde ve uygulamasında cezai açıdan sorumlu olan tüm kişiler için savcılar derhal harekete geçmelidir.

Ana muhalefet tarafından ise ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı, hatta ve hatta ırkçı boyutlara ulaşan bu söylemler karşısında bir tavır alınmalıdır! Zira Cemil Tugay'ın ve Yozdilgillerin bu yaklaşımının, siyasi iktidarın her fırsatta muhalefet kesimlerini terörizmle bağdaştırmasından hiçbir farkı yoktur. CHP'nin bu konuya açıklık getirmemesi halinde, grev hakkı ve emekçi sınıflara bakış açısı bakımından iktidardan hiçbir farkının bulunmadığı tescillenmiş olacaktır.

Ayrıca, 19 Mart sürecinin başından itibaren meydanlardaki en geniş kesimi oluşturan sosyalist partilere, sendikalara, demokratik kitle örgütlerine ve işçi sınıfının tamamına karşı bir sorumluluk söz konusudur. Bu süreçte oluşan direniş hattının, Cemil Tugay ve Yozdillerin yaklaşımına kurban edilmemesi için CHP'nin çok büyük çaba sarf etmesi gerekiyor...

Son olarak, talihsiz bir şekilde hayatını kaybeden Manisa Büyükşehir Belediye Başkanı Ferdi Zeyrek'i saygıyla anıyor, ailesine ve tüm sevenlerine sabır ve baş sağlığı diliyorum.