“Prof. Dr. Nüvit Oktay’ın değerlendirmelerine dayanarak”
Türkiye bugünlerde yalnızca ekonomik ya da siyasi sorunlarla değil, çok daha derin ve varoluşsal bir tehditle karşı karşıya: susuzluk. Yakın gelecekte ülkemizin ciddi bir kuraklık afetiyle ve susuzlukla yüzleşmesi kaçınılmaz görünüyor. Barajlarımızda su tükeniyor, meteoroloji raporları yağışların yetersiz kalacağını söylüyor. Musluklarımızdan damlayan her damla artık kıymeti altından da fazla olan bir hazineye dönüşmüş durumda.
Ama şunu bilmeliyiz: muslukları kısmak ya da suyu kesmek tek başına bir çözüm değil. Susuzluk sadece evlerimizi değil, hayatımızın tüm alanlarını vuruyor. Sağlığımızı, temizliğimizi, sofralarımıza gelen ekmeği, elektriği, turizmi… Kısacası hayatımızın her damarına nüfuz eden bir tehditten bahsediyoruz. Bu nedenle su yönetimini basit bir teknik konu değil, geleceğimizin güvenliğiyle ilgili hayati bir strateji olarak görmeliyiz.
İşte tam da bu noktada, değerli hocamız Prof. Dr. Nüvit Oktay’ın bu konuyla ilgili benimle paylaştığı görüşleri sizlerle paylaşmak istiyorum. Hocamız, yaklaşan kuraklık tehdidini ve alınması gereken önlemleri şu sözlerle dile getiriyor:
“Ülkemiz önümüzdeki haftalar ve aylar içinde ciddi bir kuraklık afeti ve susuzlukla karşı karşıya kalma riski taşımaktadır. Mevcut su rezervleri hızla azalmakta, meteorolojik tahminler ise uzun vadede yağışların yetersiz kalacağını göstermektedir. Başlayan su kesintileri ve kısıtlamaların artarak devam edeceği artık kaçınılmaz görünmektedir.
Ancak unutulmamalıdır ki, su kullanımını azaltmak tek başına bir çözüm değildir. Tam tersine bu uygulama, sağlık ve temizlikten tarımsal üretime, enerjiden turizme kadar hayatın birçok alanında yeni sorunları tetiklemektedir. Dolayısıyla su yönetimi yalnızca teknik bir mesele değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve stratejik bir önceliktir. Bu nedenle konunun planlı, bilimsel ve uzun vadeli bir yaklaşımla ele alınması hayati önem taşımaktadır.
Bana göre kuraklık ve susuzluğa karşı alınabilecek önlemler kısa, orta ve uzun vadeli olmak üzere üç düzeyde değerlendirilebilir. Kısa vadede yapılması gereken en önemli şey toplumun su tasarrufu bilinciyle hareket etmesini sağlamak ve bu konuda farkındalık oluşturmaktır. Bunun için güçlü iletişim kampanyaları hazırlanmalı; televizyon, sosyal medya ve açık hava mecralarında suyun doğru kullanımını özendiren örnekler ve görseller yer almalıdır. Günlük yaşamda basit ama etkili davranışlar teşvik edilmelidir. Örneğin, duş almadan önce boşa akan suyun bir kovada toplanması, çim yerine, az su isteyen yer örtücülerin veya taş ya da kabuk malzemelerinin peyzajda kullanılması, sensörlü musluk bataryalarının yaygınlaştırılması, tarımda salma sulama yerine damlama sulama yöntemine geçilmesi ve taşıtların susuz ya da suyu daha verimli kullanıldığı araç yıkama yöntemleriyle temizlenmesi gibi uygulamalar kısa vadede ciddi tasarruf sağlayabilir.
Orta vadede ise daha yapısal adımlar atılmalıdır. Su kayıp ve kaçaklarının önlenmesi öncelikli olmalıdır; su dağıtım şebekelerindeki sızıntılar ve şebekedeki özellikle basınç farklılıklarının ve kazı çalışmalarının yol açtığı patlaklar hızlı bir şekilde onarılmalıdır. Çok su tüketen bitkiler yerine az suya ihtiyaç duyan alternatif kurakçıl yerel bitki türlerinin kullanımı desteklenmelidir. Ayrıca yağmur bahçeleri ve yağmur suyu toplama sistemleri yaygınlaştırılmalıdır. Yeni içme ve kullanma suyu kaynaklarına erişim için hidrolojik çalışmalar hızlandırılmalı, uygun koşullarda bulut tohumlama uygulamaları değerlendirilmelidir. Bu yöntemlerde son teknolojilerden yararlanılmalı, meteoroloji ve tarım otoriteleriyle iş birliği yapılmalı, ancak dengesiz yağış riskleri de göz önünde bulundurulmalıdır.
Uzun vadede ise kalıcı yatırımlar zorunludur. Yeni baraj, göletler inşa edilmeli ve mevcut baraj, gölet ve su kanallarında suyun buharlaşmasını azaltacak şekilde güneş panelleri kurulmalı; böylece hem enerji üretimi yapılmalı hem de su rezervleri korunmalıdır. Yeraltı su depolama tesisleri kurulmalı, açık kanallar kaldırılarak yerin altına dayanaklı ve yalıtımlı boru sistemleri döşenmelidir. Böylece buharlaşma engellenirken uzun vadeli bir su güvenliği de sağlanmış olur. Bunun yanında, deniz suyundan içme ve kullanma suyu elde etmeye yönelik projeler de yaygınlaştırılmalıdır.
Sonuç olarak, kuraklık ve susuzluk yalnızca meteorolojik bir olay değil; toplumun geleceğini doğrudan etkileyen stratejik bir güvenlik meselesidir. Bugün atılacak bilinçli, planlı ve kararlı adımlar, yarının daha sağlıklı, sürdürülebilir ve dirençli bir yaşamı için zorunludur.”
Prof. Dr. Nüvit Oktay’a bu değerli paylaşımı için özellikle teşekkür ediyorum. Çünkü o, sadece yaklaşan tehlikeyi işaret etmekle kalmadı; aynı zamanda hangi adımları atmamız gerektiğini de son derece açık ve kolayca anlaşılabilir bir şekilde ortaya koydu. Bu tür uyarıları yalnızca okumakla yetinirsek, susuzluğun yıkıcı sonuçları hepimizin kapısını çalacak. Ancak bu uyarıları dikkate alıp harekete geçersek, geleceğimizi güvence altına alabiliriz.
Bugün atacağımız adımlar, yarın çocuklarımızın nasıl bir dünyada yaşayacağını belirleyecek. Eğer biz, “nasıl olsa bir çözüm bulunur” rehavetiyle hareket edersek, torunlarımız çorak topraklarda suya hasret kalacak. Ama tam tersine, bilimin ışığında, aklın rehberliğinde, dayanışma ve ortak sorumluluk duygusuyla hareket edersek; suyu yalnızca bir kaynak değil, hayatın özü olarak görürsek, bu felaketi fırsata çevirebiliriz.
Unutmayalım ki, kuraklık ve susuzluk yalnızca meteorolojik bir hadise değil, ulusal güvenliğimizi, toplumsal sağlığımızı ve ekonomik geleceğimizi doğrudan ilgilendiren bir meseledir. Bugün musluktan boşa akan her damla, yarın belki de hiç bulamayacağımız bir yaşam kaynağıdır.
Artık söz değil, eylem zamanı. Merkezi yönetimden yerel yönetimlere, sanayiciden çiftçiye, bireyden topluma kadar herkes üzerine düşeni yapmalıdır. Suyu korumak, hepimizin ortak görevidir. Eğer bu sorumluluğu şimdi üstlenirsek, yarının daha yaşanabilir, daha dirençli, daha bereketli bir ülkesini inşa edebiliriz.
Bu yüzden bir kez daha vurgulamak istiyorum: Prof. Dr. Nüvit Oktay’ın işaret ettiği tehlike, hepimizin önünde duran çok gerçek bir tehdittir. Onun sözleri, hepimiz için bir uyarıdan öte, bir eylem çağrısıdır. Bugün dinlersek yarını kurtarırız. Görmezden gelirsek, yarın çok geç olacak.
Bu konuda biz de geçtiğimiz haftalarda bir şey yapmaya çalıştık. Eskişehir Teknik Üniversitesi koordinasyonunda yürüttüğümüz AB destekli EPD-Net projesi kapsamında Peyzaj Mimarları Odası tarafından Harran Üniversitesi ve Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde gerçekleştirilen Yaz Okulu peyzaj tasarımında doğru su yönetimi kullanımı konusunda iyi örneklerin gelişmesine vesile oldu. Bu gibi örneklerin yaygınlaşması dileklerimle bol yağışlı haftalar diliyorum…