Kıştan çıkınca...
Bir koşturmaca, bir telaş...
Bahar temizliği, yaz temizliği…
Arabanın bakımı, onarımı...
Yağı, suyu, kliması...
Muayenesi...
Tatil için yol gitmeye, yola çıkmaya gönlünün olup olmadığı...
Sonra tatildi...
Şuydu buydu derken...
Bir yaz daha bitip gitti.
***
Çoğumuz, eylül öncesine sıkıştırdığımız bir tatille bitirdik yazı.
Bizdeki tatil anlayışı da bir garip.
Enteresan!
Görmediğimiz yerleri görmek falan değil bizim tatilden anladığımız.
Tatilden anladığımız; üç gün, beş gün...
Bir hafta...
Şartları zorlayıp bütün yıl tatil taksiti ödemeyi göze alırsak iki hafta bir sahil kenarına gitmek...
Her sabah kalkıp işe gider gibi denize gidip gelmek...
Çoğumuz doğru dürüst yüzme bilmediğimiz için denizde çırpınmaktan helak olmak...
Sonra etrafı, birbirimizi gözetleyerek kıyıdaki kumların üzerinde, yakıcı sıcakta yanıp kavrulmak...
Ve denize sıfır, her şey dâhil bir otele gidip otelden hiç çıkmadan...
Çatlayıncaya kadar yiyip içmek...
Bir tanıdık,
“Otelin günlüğüne beş bin lira verdim. Her gün beş bin liralık yiyip içeceğim,” diyordu.
Bir başka tanıdık da tatile gittiği otelin her şey dâhil ultra lüks olduğunu söyleyip...
Sabah kahvaltısını...
Saat on çayını, kahvesini...
Öğlen yemeğini...
İkindi çayını, kahvesini; çöreğini, böreğini…
Akşam yemeğini...
Sınırsız içeceğini anlattıktan sonra,
“Günde en az on bira içiyordum,” dedi. “Akşamları da yemekte, Fransızlar gibi bir iki kadeh kırmızı şarap...”
Her iki tanıdık da en az on kilo alıp döndü, bütün kış anlatacakları...
Anlatmakla bitiremeyecekleri tatilden.
Şimdi göbeklerindeki yağları hırsla avuçlayıp,
“Nasıl kurtulacağım bunlardan?” diyorlar.
Başka?
Başka, akrabadan birinin...
Uzak yakın fark etmez...
Yahut da bir tanıdığın...
Bir arkadaşın yazlığı, evi varsa eğer sahil kenarında, onu güzelce bir değerlendirmek!
Elini yüzüne alıp...
Çoluk çocuk...
Akrabanı, yakınını, arkadaşını çok özlemiş gibi...
Bir göresin, bir ziyaret edesin gelmiş gibi yapıp...
Yahut da üçe beşe bakmadan, iyi kötü demeden...
Ev, apart, yazlık kiralayıp...
Bir artı bir olur, bir artı sıfır olur...
Hatta sıfır artı sıfır olur!...
Sıfır artı sıfır olur mu?
Olmaz!
Olmaz da...
Ne olursa olsun yapılacak bu tatil!
İşte bizdeki tatil anlayışı bu!
“Peki, ne yapacaktık? Japonlar gibi elimizde şemsiyeyle ören yerlerini, dağı taşı mı gezecektik?” diyenler olacaktır.
Yok canım!
İyi böyle!
Tanrı bizi böyle yaratmış!