Son yıllarda giderek artan Eskişehir sınırlarındaki madencilik faaliyetlerine dikkat çeken TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, Demirli ve Seklice mahallelerindeki bentonit ocağı kapasite artışı projesinin bölgede ciddi yıkım yaratabileceğini söyledi. Ataç, “Eskişehir’in verimli toprakları ve doğası büyük bir tehlike ile karşı karşıya” dedi.

TEMA Vakfı’nın ortaya koyduğu verilere göre Eskişehir ve çevresinin yüzde 71’i madenlere ruhsatlandırıldı. Son yıllarda giderek artan vahşi madencilik projeleri vatandaşların endişelenmesine neden oluyor. Alpagut-Atalan’daki altın-gümüş madeni projesi ile uzun yıllardır Sivrihisar Kaymaz’daki maden faaliyetlerinin ardından, Demirli ve Seklice mahallelerindeki maden çalışmalarının genişletilmesi de kentin gündeminde yer alıyor. Vahşi madencilik çalışmalarıyla iklim krizinin etkilerinin derinleşeceğini söyleyen TEMA, Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, Eskişehir’deki madencilik tehdidiyle ilgili önemli açıklamalarda bulundu.

GİDEREK BÜYÜYOR

“Topraklarımız madencilik faaliyetlerinin tehdidi altında ve bu tehdit her geçen gün artıyor” diyen TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, “Cerattepe’den Kuzey Ormanları’na, Kaz Dağları’ndan Akbelen’e, Kirazlıyayla’dan İliç’e ve Boyabat’tan Bakırtepe’ye kadar ülkemizin dört bir yanı vahşi madencilik projeleriyle kuşatılmış durumda. Bu tablo içinde Eskişehir’deki projeler de son dönemde dikkat çekici bir boyuta ulaştı” dedi.

YIKIMLAR ÖNE ÇIKIYOR

Kentimizdeki maden projelerinin yıkıcı etkilerinin olabileceğine dikkat çeken Ataç, “Eskişehir’de, özellikle metalik madencilik faaliyetlerinde yoğun bir artış var. Bunun yanında bentonit, kalker, mermer ya da manyezit gibi farklı maden türlerine ilişkin Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) başvuruları da sık sık karşımıza çıkıyor. Şehrin gündemini ağırlıklı olarak Alpagut-Atalan, Kaymaz ve Sarıcakaya altın-gümüş madeni projeleri oluştururken, Odunpazarı’nın Demirli ve Seklice köylerinde faaliyet gösteren bentonit ocağı projesi de yarattığı yıkımlarla öne çıkıyor” ifadelerini kullandı.

EKSİK DEĞERLENDİRME YAPILIYOR

Demirli ve Seklice mahallelerinde yapılan bentonit ocağına ilişkin ÇED sürecinin 19 Temmuz 2024 tarihinde başladığını hatırlatan Deniz Ataç, “Ardından 6 Ağustos 2024’te Halkın Katılımı Toplantısı (HKT), 18 Nisan 2025’te İnceleme Değerlendirme Komisyonu (İDK) toplantısı yapıldı. Süreç kesintisiz ilerledi ve 30 Temmuz 2025’te ÇED raporu 10 gün süreyle görüşe açıldı. Artık süreçte sona gelindi; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ‘ÇED Olumlu’ ya da ‘ÇED Olumsuz’ kararını verecek. Ancak rapora baktığımızda büyük eksikler görüyoruz. İklim değişikliği, su krizi, kuraklık ve diğer doğal afetler, ekosistem hizmetleri, kümülatif etkiler ve halk sağlığı gibi kritik sorunlar teknik ve bilimsel verilerle değerlendirilmemiş. Geçmişte ise projeye dair dört kez ‘ÇED Gerekli Değildir’ kararı verilmiş. 2009 yılında 24,49 ve 24,23 hektar büyüklüğünde başlayan faaliyet, bugün 166,92 hektarlık ÇED alanına çıkarılmak isteniyor. Bu parçalı ÇED uygulamaları ile projenin gerçek çevresel etkilerinin görülmesi mümkün değil” diye konuştu.

KÂĞIT ÜZERİNDEKİ SINIRLAR SEMBOLİK

Madenin ÇED alanının büyüklüğüne vurgu yapan TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Ataç, şunları söyledi: “Rakamlar da durumun vahametini açıkça ortaya koyuyor. Projenin ruhsat alanı 1.997,23 hektar (yaklaşık 2 bin 663 futbol sahası), ÇED alanı ise 166,92 hektar (yaklaşık 223 futbol sahası) büyüklüğünde. Yani ruhsat alanı, ÇED alanının 12 katı. Buna rağmen raporda ağırlıklı olarak ÇED alanı üzerinden değerlendirme yapılıyor. Oysa doğada sınırlar raporlardaki gibi işlemiyor. Canlı yaşamı üzerindeki etkiler yalnızca bu dar alanda kalmayacak; bölgede başka madencilik faaliyetleri de olduğu için kümülatif etkiler kaçınılmaz biçimde daha büyük olacaktır. Üstelik proje sahası, Türkmenbaba Yaban Hayatı Geliştirme Sahası’na kuş uçuşu sadece 1,3 km uzaklıkta. Tarım ve Orman Bakanlığı verilerine göre burada 246 cinse ait 438 çiçekli bitki türü, 2 kurbağa, 9 sürüngen, 32 memeli türü tespit edilmiş; 46 endemik bitki türü bulunuyor. Sahada kızıl geyikler ve nesli tehlike altına girebilecek Kara Akbaba yaşıyor. Bu türlerin varlığı, bölgenin ne kadar hassas olduğunu açıkça gösteriyor. ÇED raporunda ise madencilik faaliyetinin bu ekosistem üzerinde yaratacağı olası etkiler yeterli teknik incelemelerle ele alınmamış.”

SİT ALANLARI DA VAR

Proje sahasında ve çevresinde korunması gereken alanlar olduğunu belirten Deniz Ataç, “Demirli Kaya Mezarları (I. ve III. Derece Arkeolojik Sit Alanı), Başören Göleti (2,8 km mesafede), Yer Altı Suları (YAS) İşletme Sahaları (3,2 km mesafede) ile isimleri belirtilmeyen iki tane I. Derece Sit Alanı (2,7 ve 3,6 km mesafede) ve iki tane I. Derece Arkeolojik Sit Alanı (3,7 ve 3,9 km mesafede) bu bölgede yer alıyor. Buna rağmen bu alanlarda zamana bağlı meydana gelebilecek kümülatif etkiler raporda değerlendirilmiyor” açıklamalarında bulundu.

İKLİM KRİZİ GÖZ ARDI EDİLEMEZ

Vahşi madencilik projelerinin iklim krizinin etkilerini büyüteceğini anlatan Ataç, “Bir diğer kritik konu ise su varlıklarımız. Ülkemizin ciddi bir su kriziyle karşı karşıya olduğu bugünlerde, coğrafyamızda yurttaşlar su kesintileri yaşıyor, obruklar artıyor. Böyle bir dönemde planlanan madencilik faaliyetinin, Porsuk Barajı’na 6,1 km, Başören Göleti’ne 2,9 km, Yanıkhisar Göleti’ne 5 km ve Yörükkırka Göleti’ne 7,9 km mesafede olması son derece riskli. Ayrıca proje sahasındaki derelerin akış güzergâhlarının değiştirilmesi de doğanın dengesini bozacaktır. Buna rağmen ÇED raporunda iklim krizinin etkileri göz ardı edilmiş, bilimsel bir değerlendirme yapılmamış. Oysa Eskişehir’in merkezine son iki yıldır kar yağmıyor, yazlar giderek daha kurak geçiyor. İklim krizinin derinleştiği bu dönemde, 16 yıl sürecek projenin kazı faaliyetleri bölgenin topoğrafyasını değiştirecek, su varlıklarımız üzerinde kirlilik ve ciddi baskı oluşturacaktır” diye konuştu.

BÜYÜK BİR TEHLİKE

TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, ayrıca şunları söyledi: “Sonuç olarak ormanlar, su varlıkları, biyolojik çeşitlilik, tarımsal üretim, kültürel miras ve sağlığımız maden projelerinin tehdidi altında. Alpagut-Atalan’dan Kaymaz’a, bentonit ocaklarından diğer metalik madenlere, RES projelerinden endüstriyel faaliyetlere kadar yürütülen tüm projeleri birlikte değerlendirdiğimizde Eskişehir’in verimli topraklarının ve doğasının büyük bir tehlike ile karşı karşıya olduğunu görüyoruz.”