Geçtiğimiz haftaki yazımda taban iradesiyle sendikal bürokrasi arasındaki çelişkiyi son günlerde Tekgıda-İş Sendikası’nda yaşanan gelişmeler üzerinden ele almıştım.

Eskişehir başta olmak üzere bazı illerde Tekgıda-İş Genel Sekreteri ve ekibinin sendikal kariyer uğruna başlattığı uygulamalar, sendikal bürokrasinin işçilerin yaşam ve çalışma koşulları üzerindeki olumsuz etkisini gösteriyor. Birçok örnek vaka, sosyal medyada ve basın-yayın kanallarında ortaya koyuluyor. Ortaya atılan iddiaların gerçek olup olmadığını kanıtlamak muhataplarına düşüyor.

Sendikal bürokrasinin somut olaylar üzerinden incelendiği birçok yazı ve habere tanıklık ettik. Ancak diğer yandan, geçtiğimiz haftaki yazıda dile getirdiğim taban iradesi konusunu tartışmak gerekiyor.

Demokrasi, hiçbir baskı altında kalmadan iradenin özgürce beyan edilebildiği bir yönetim modelidir. Günümüzde ulus devletler başta olmak üzere siyasi partiler, sendikalar ve demokratik kitle örgütlerinin tamamına yakını demokrasiyle yönetildiği iddiasını taşıyor.

Sözü geçen demokrasinin kağıt üzerinde mi kaldığını yoksa gerçekten var olduğunu anlamak için gerekli olan ölçüt, iradenin özgürce beyan edilip edilemediğidir. Eğer seçmenler herhangi bir baskı altında kalmadan irade beyanında bulunabiliyorsa bir seçimin görece daha adil şartlarda yapılabildiğini söylemek mümkün. Ancak ekonomik teşvikler ve klientalist (kayırmacı) uygulamalar başta olmak üzere, seçmenlerin üzerinde bir baskı unsuru söz konusuysa oradaki demokrasinin nasıl işlediği konusunda soru işaretleri vardır.

Somut örneklerle konuyu ele alalım. Bir sendikanın genel kurulunda oy kullanacak delegeler, kendisinin veya eşinin dostunun işini kaybetme riskiyle tehdit altındaysa iradesini sağlıklı biçimde beyan edemez. Gizli oy esasıyla yapılması gereken bir seçimde, genel kurul üyelerinden kullandığı oya ilişkin fotoğraf istenirse, buradan iradenin özgürce beyan edildiğini düşünmek imkansız hale gelir.

Örgütlerdeki demokrasinin varlığını tehdit eden bir başka unsur da adayların seçmenlere ekonomik vaatlerde bulunmasıdır. Sandığa giden seçmen, özgürce oy kullanıyor gibi bir algı bulunsa da bu durumda baskının maddi menfaatlerle sağlandığı görülür.

Örnek olaylara ilişkin listeyi uzatabiliriz. Ancak bugün demokratik süreçlerin karşılaştığı en sorunlu uygulamalar arasında bu örnekler yer alıyor.

Sosyal medya kanallarında ve basın-yayın araçlarında, bir sendikanın genel kurulu hakkında böyle iddialarda bulunuluyorsa, ilgili kişilerin bu iddiaları yalanlarken kanıtlar sunması gerekir. Aksi takdirde bu kişilerin adaylığının veya seçilmesi halinde bulundukları makamların meşruiyeti tartışmalı hale gelir.

Tekgıda-İş Sendikası, 27 Eylül 2025 tarihinde olağanüstü genel kurula gidiyor. Yukarıda belirttiğim sorunların kongre sürecinde var olup olmadığına dair bir bilgim yok. Ancak kamuoyuna açık alanlarda çeşitli iddialarla karşılaşıyorum. Bu iddiaların gerçek olmadığının, ilgililer tarafından kamuoyu önünde kanıtlarıyla birlikte ortaya konulması gerekiyor.

Adayların fiillerini bir kenara bırakırsak, genel kurul delegelerininse tek yapması gereken iradelerine sahip çıkmaktır. Hiçbir baskı ve tahakküm altında kalmadan, vicdanı rahat bir biçimde oyunu kullanmak ve çıkan sonuca razı gelmek gerekmektedir.

Zira o gün verilecek karar, sadece kendilerini ilgilendirmemektedir. Kendisinin ve ailesinin yaşamını idame ettirmek için emek gücünü satmak zorunda kalanların tamamını, yani işçi sınıfını topyekün ilgilendirmektedir. Dolayısıyla kişisel menfaatini önceleyen bir karar, kendi iradesine sahip çıkmamaya ve ait olduğu sınıfa karşı vicdani sorumluluğun yitirildiğine işarettir.

Bugün Tekgıda-İş’te yaşananlar üzerinden tartıştığımız bu husus, tüm sendikal hareket ve siyasal yaşam açısından önem taşıyor. Vicdanı bir kenara bırakmadan özgürce irademizi beyan etmek, topluma karşı en önemli sorumluluğumuz.

Bu düşüncelerle Tekgıda-İş’in olağanüstü genel kurulunda alınacak kararlar ne olursa olsun, başta gıda işçileri olmak üzere tüm işçi sınıfına umut getirmesini temenni ederim. Tüm organlara seçilecek adaylara şimdiden başarılar dilerim.