“Yağmur Döller, Toprak Doğurur”. Anadolu üreticisinin kısa fakat kitaplar yazdıracak anlamda bir deyişidir.
Mayıs ayının sonuna geldik, beklenen yağmurların gelmemesi ve kuraklık etkisinin giderek daha fazla hissedilmesi üreticilerin endişesini artırdı ve çeşitli yerlerde “Yağmur ve Şükür Duası” için davetler yapılmaya başlandı. Ülkemiz geçmişten bu yana bazısı can yakıcı olan ve şiirlerde bile yer almış birçok kuraklık yaşamıştır. Ünlü şairimiz Faruk Nafiz Çamlıbel, “Yağmur Duası” şiirinde Hocaların yükseğe çıktı en ihtiyarı, Gökten su dilenerek elindeki tasına, Başladı en acıklı bir yağmur duasına: Yarabbi! Gönder bize rahmetini ufuktan, Kulların diyarı yanıyor susuzluktan, Ekinler boy vermeden Vakitsiz sararıyor, Gökyüzünden her başak bir damla su arıyor! demiştir.
Bu günlerde “Kurbanın Gözü Yaşlı Olur” halk deyişinin gerçekleşmesi hepimizin en büyük dileğidir. Daha önceki bazı yazılarımda da belirttiğim gibi Türkiye en çok kuraklık yaşayan ülkeler arasında yer almaktadır. Son yıllarda da art arda; yöresel, bölgesel ve ülkesel ölçekte, çeşitli zaman ve şiddette kuraklıklar yaşamaktayız. Bir önceki yıl ülkemiz genelinde yağışlar, uzun yıllar ortalamasına göre %46, daha önceki yıla göre %27 daha az olurken, İç Anadolu, Ege ve Akdeniz Bölgelerimizde azalma %60’a kadar ulaşmıştır. Sıcaklık, kuraklık ve düşük yağış nedenleriyle oldukça düşmüş yerüstü ve yeraltı su kapasitesiyle girdiğimiz 2024/2025 üretim yılının başlangıcı olan ekim ayı yağışı da, 26,8 mm ile son 6 yılın en düşük miktarıydı. Yüksek sıcaklıklar ve düşük yağışlar ile derinlemesine kuruyan topraklarda bulunan hem içindeki hem üstündeki yaşamın sürdürülmesine, üretime, çevreye büyük katkı yapan ve bir anlamda “Toprağın Altındaki Gücü” meydana getiren varlıklarda çok zarar görmüş durumdadırlar. Yeter miktarda, çoğu toprağın içine sızacak şekilde (sindire, sindire) yağan yağmurlar alınamazsa, kuru tarım alanlarında rekolte kayıpları ve ürün kalitesinde düşüklükler görülecektir. Bu gibi zamanlarda bazı zararlıların (böcek, kemirgen vb.) artması da ihtimal dahilindedir, dikkat edilmelidir.
Halen sulanır alanlarda, ekim nöbeti içinde kışlık ürünler yetiştirenler, olabildiğince yeter miktarda suyla ürünlerini korumaya çalışırken, yazlık ürün ekenler tohumların çimlenmesi ve toprak yüzüne çıkmasını ve olabildiğince hızla büyüme ve gelişme devrelerine geçmesini sağlamak için, gereken miktarda sulamalar yapmaya çalışıyorlar. Son birkaç yılda yetersizlik nedeniyle bazı alanlara kısıtlı, bazı alanlara hiç su verilememiş, bazı yerlere ise kuru tarım yapılması dahi tavsiye edilmiştir. Bu yıl bir yandan kuraklık zararı ile karşı karşıyayken bir de soğuk, don, dolu, kırağıdan etkilenen ürünlerini güçlendirmek için takviye su verenler ile, çok zarar gören ürünlerini bozup yeniden ekerek daha az zararla bir verim almak için sulama yapmak zorunda kalanların sayısı da oldukça fazladır. Sıcaklıkların artması halinde, yüzey su kaynaklarından alınan suyla üretim yapılan yerlerde, buharlaşma kayıpları ve suyun tarlaya ulaşması sırasında oluşabilen bazı aksaklıklar nedeniyle oluşacak kayıplar dolayısıyla, ihtiyacın en çok olduğu zamanda bitkiye su verilemezse verim ve/veya kalite kayıpları kaçınılmaz olacaktır.
Başta Orta Anadolu’da olmak üzere, sulamanın derin kuyulardan çekilen suyla yapılması artık kaygı verici bir duruma gelmiştir. Öncelikle çok sayıda kuyuda, bir önceki yıla göre daha derinden çekilmek zorunda kalınan su için harcanan enerjinin bedeli çok ağır bir yük olmaya başlamıştır. Derinlik arttıkça sularda kirlilik artışı olmakta, bunlarla sulanan topraklar kirlenmekte, buralarda yetiştirilen ürünlerde verim ve kalite düşüklükleri de olmaktadır. Son yıllarda derin kuyulardan su çekiminin çok artış göstermesinden dolayı birçok köy/mahallede; içme ve/veya kullanma amaçlı su alınan kuyular ve birçok doğal göl kurumuştur. Yeraltında kendiliğinden oluşmuş ve daha çok içme ve kullanmaya uygun suların bulunabildiği doğal su depoları olan aküferlerdeki sular, aşırı derecede çekilip kendini yenileme olanağı olmadan boşaltıldığında, buralara sızan kirli ve özellikle tuzlu sular, bunları bir daha temiz su kaynağı olmaktan çıkarmaktadır ve bu telafi edilemez çok kıymetli bir kayıptır. Sulamalarda basınçlı sistemler kullanarak (yağmurlama, damla vb.) suyu en etkili ve tasarruflu kullanan yöntemler uygulandığında, suyun yanı sıra enerjiden ve işçilikten de büyük tasarruf sağlanmakta, yetiştirilen üründe verim ve kalite artmaktadır.
Hala büyük oranda uygulanan vahşi (salma) sulamada ise hem enerjide hem de kullanılan suda boşu boşuna büyük kayıplar olmakta, yabancı ot mücadelesi gereği de artmaktadır. Özellikle artan sayıda kent ve/veya yerleşim yerinin içme ve kullanma su ihtiyacının karşılanmasında kritik öneme sahip yer altı sularının “vahşi sulamalar yapılarak” tüketilmesi akla da vicdana da aykırıdır. Kuraklık bir afettir, bunun felakete dönüşmesinin önlenmesi için hepimize çok ciddiye almamız gereken sorumluluklar düşmektedir. Ancak sorumluluğun büyük kısmı suyu en fazla kullanan sektörlere ve ilgili bireylere düşmektedir.