Hadi bakalım. 'Dah de Leyla!'

Nerden çıktı şimdi bu Leyla?

Anlatalım; yanlış anlaşılmasın.

Zaten yazdığımız her şey yanlış anlaşılıyor.

Yazıyı kendine göre yorumluyor.

Sonra da:

'Hımm! Ben anladım sen neyi anlatmaya çalışıyorsun o yazında. Yok kuş muş da, yaprakmış da… Çocuk, o yaprak değil gökyüzüne uçan kuşlar, demiş de… '

Ne yapalım anladıysan.

Biz de sen anla diye yazıyoruz zaten.

***

Bir başkası mesaj gönderiyor:

'Ben miyim o yazında söz ettiğin? Hani şu, bir merhabayı bıçaklar gibi selam veren?'

Nerden çıkarıyorsun bunu.

Bu çağımızın bir sorunu.

Mesela karşı komşun selam vermemek için seni görünce arkasını dönüyor. Yahut da cep telefonuyla uğraşıyor. Sanki iş adamı. İş takibi yapıyor cep telefonuyla.

Üstüne alınmana gerek yok, sana gelinceye kadar...

***

Çocuk bir taraftan sıkıştırır:

'Baba arkadaşlarım seni taklip ediyor…'

'Etsinler etsinler. Ben siz gençler için yazıyorum zaten.'

İnsansın. Biraz da coşuyorsun.

'Geleceğimiz siz gençlere emanet.'

Çocuk fıkır fıkır gülüyor.

'Baba bizim geleceğimiz de sana emanet galiba. Lütfen yazılarında benden söz etme.'

Haydaa! Lafın buraya geleceğini hiç düşünmemiştim.

Hangi yazıyı kendine yordu ki.

***

Karın çay alma bahanesiyle gelip gider mutfağa…

Çalışma odam falan yok. Ne odası!...

Belki de onun için Virginia Woolf'un 'Kendine Ait Bir Oda' kitabını unutamıyorum.

'Dalgalar' ı da unutamıyorum

'Orlando'yu da. Genç bir kız hediye etmişti bana 'Orlando''yu. Onun bu iyiliği karşısında oturup ağlamak gelmişti içimden.

'Mrs Dalloway'i de unutamıyorum

'Deniz Feneri'ni de.

'Günlükler'ini sansürlediği için öldüresim geliyordu kocası Leonardo'yu.

Eğer çoktan ölmemiş olsaydı adam, bir delilik yapar…

Sol yanından bıçaklardım.

Çünkü on sekiz yaşımdaydım ve deli gibi aşıktım Virginia'ya.

Kitaplardan söz ettirmeyin bana. Aklımı yitiriyorum.

***

Çalışma odası demiştim değil mi.

Çalışma odam da çalışma masam da yok

Akşamları yemekten sonra mutfak masasında.

Sağ yanımda tost makinası, sol yanımda mutfak tezgahı, çaprazımda kendine göre farklı farklı sesler çıkaran çaydanlık.

Öyle olunca… Eşim her çay almaya gelişinde,

'Ne yazıyorsun? Hımm. Sakın siyasi şeyler yazma. Ne işimiz var bizim siyasetle. Ailemizi de yazma. Kendinden de pek söz etme öyle açık açık. İnsanlar çok meraklı çok. Hadi iyi çalışmalar.'

Oldu.

İyi çalışmalar.

***

Leyla'yı anlatacaktık değil mi?

Boş verin şimdi Leyla'yı.