Sivrihisar’ın Kaymaz mahallesinde Koza Altın İşletmeleri AŞ tarafından işletilen altın madenine Çanakkale’den günde 150 kamyon hafriyat gelerek işletilmesinin doğaya ve sağlığa etkilerinden şikayet eden bölge sakinleri projenin durdurulmasını istiyor.
Sivrihisar İlçesi’ne bağlı Kaymaz Mahallesi’nde Koza Altın İşletmeleri Anonim Şirketi’nin Kaymaz Altın ve Gümüş Madeni Üçüncü Kapasite Artışı ile İlave Maden Atık Depolama Tesisi projesi bölge halkının tüm itirazlarına rağmen inşa edilerek işletilmeye başladı.
TAŞIMA ZEHRE KARŞIYIZ
Çanakkale’nin tek içme suyu barajı olan Atikhisar Barajı koruma havzasında Koza Altın tarafından yapılması planlanan Altın-Gümüş Madeni Açık Ocak İşletmesi projesinin ÇED Raporu da geçtiğimiz Ağustos ayında onaylanmıştı. Çanakkale’de yapılacak olan proje ile Eskişehir ve İzmir’e her gün tonlarca cevher taşınarak işletilecek. Çanakkale’nin merkez ilçesine bağlı Serçiler ve Terziler köyleri yakınlarındaki işletmeden çıkarılacak olan cevher Eskişehir’in Sivrihisar İlçesi Kaymaz Mahallesi’ndeki Koza Altın İşletmeleri AŞ tarafından geçtiğimiz yıl yapılan devasa üçüncü atık barajına taşınacak. 15 Temmuz darbe girişimi sürecinde Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) geçirilen daha sonra ise Türkiye Varlık Fonu’na devredilen yeni adı Türk Altın İşletmeleri olan Koza Altın İşletmeleri’nin Eskişehir Kaymaz’da 20 yıla yakın süredir faaliyet göstermesi bölge halkının da tepkilerine neden oluyor. Çanakkale’de başlatılarak Eskişehir’i de etkileyecek projeye karşı hukuki süreci başlatacaklarını belirten Sivrihisar’a bağlı Kaymaz ve Mahmudiye’ye bağlı Kaymazyayla halkı, tarım başta olmak üzere ciddi etkileri olan madenin durdurulmasını talep ediyor.
BU TOPRAKLARI TERK EDİN
Eskişehir Doğa ve Yaşam Platformu’nun bileşeni olan Eskişehir Ekoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Cevat Aydemir, sürece dair önemli açıklamalarda bulundu. Eko yıkım projesinin halkı öldürmeye devam ettiğini belirten Aydemir, “Çanakkale’den getirilecek günlük 150 kamyon cevherin burada zenginleştirilmesi sonucunda çıkacak sonucu, halkın karşı karşıya kalacak sağlık sorunlarıyla ilgili bilgilendirme yaptık. Çanakkale’de belediye başkanlığı ve oradaki doğa ve yaşam örgütleri, çevre örgütleriyle beraber Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Sivrihisar Belediyesi, Ekoloji Derneği, Tabip Odası, Ziraat Mühendisleri Odası ile birlikte dava açacağız. Bu davalarda yer yer ortaklaşacağız. Burada yaşayan halkımız bireysel dava açarlarsa hem Anayasa Mahkemesi’ne hem Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidebilecek. Maalesef siyanür ve altın madenleri özellikle bölgelerde yaşayan halkların ölümüne sebep oluyor. Maden şirketleri buralarda eko yıkım, eko kırım projeleriyle zenginliklerine zenginlik katıp enkazı köylüye bırakıp gidiyorlar. Biz bu yüzden Kaymaz’da, Eskişehir’in diğer bölgelerinde altın madeni şirketlerinin faaliyetlerinin durdurulmasını ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin özellikle AKP iktidarının da bu konuda artık halkı dinlemesi gerektiğine inanıyoruz. Ülkemizde yaşanan bu kadar su sıkıntısı varken maden şirketlerinin hoyratça su kullanımı belliyken halkın sularını gasp ederek yaylasından, deresinden, şebekesinden sularını çalarak maden çıkarma yoluna gitmesine artık tahammülümüz yok. Yaşam haklarına, yaşam alanlarına, ormanlarına, sularına zarar veren Eskişehir topraklarındaki maden şirketleri buraları terk etmek zorundadır. Dava açtığımızda hakimlerden, yargıçlardan şunu bekliyoruz: Artık adalet yerini bulsun, artık halkı dinlemenin zamanı gelmiştir. Artık bu halk zarar görmek istemiyor” ifadelerini kullandı.
DEVLET HALKIN SESİNİ DUYMALI
Kaymaz halkının talan madenciliği nedeniyle ciddi zarar gördüğünü belirten Aydemir, “Kaymaz’da insanlar 20 yıl önceki iletişim araçları, teknoloji, insanların korku düzeyi, çekinme duyguları dolayısıyla biraz sessiz kalmayı tercih etmişler. Zaman geçtikçe ölümler de kendini gösterdiğinde bu işin böyle olmayacağını anladılar. ‘Maden şirketleri köyden gitsin’ diyorlar. Halk itiraz ediyorsa, halk bir şirketi, madeni istemiyorsa burada faaliyetlerine devam etmesi yanlış. Halkımız neyi istemiyorsa biz onların yanındayız. Halkımız neye karşı duruyorsa devlet de artık halkı duymak ve görmek zorunda” diye konuştu.
İLK GÜN ANLATTIKLARIMIZ BUGÜN GERÇEK OLDU…
Madenin ilk faaliyetlerinin başlamasından önce halkı bilinçlendirmeye çalıştıklarını hatırlatan Eskişehir Bilecik Tabip Odası (EBTO) önceki dönem başkanı Akif Aladağ, toprağın, suyun zaman içinde kirlendiğini ve kanser vakalarının arttığını vurguladı. Aladağ, “O zaman da şirketin söylemleri, Kaymaz halkının yoksulluğu, insanların tarıma devletin vermediği destek yüzünden yılgınlığı nedeniyle insanlar burada istihdam yaratılacağını ve para kazanacaklarını, ekonomik olarak rahatlayacaklarını düşünerek o zaman mücadele zayıf kalmıştı. Bugün, kahvedeki insanlarla konuşuyoruz. Bu sefer hepsinde madene karşı bir yılgınlık, bıkkınlık olduğunu görüyoruz. 15 yıl öncesine dönsen ne yaparsın diye sorduğumuzda ‘kesinlikle karşı çıkarım’ diyor. Çünkü her evde artık bir kanser vakası var, köylerin çoğunda mesela Karakaya köyünde artık suyun bittiğini biliyoruz. İnsanlar artık taşıma su sistemine geçmiş. Niye? O suyu maden kullandı. Yakında Kaymaz’ın da suyu bitecektir. 150 kamyon civarında Çanakkale’den çıkarılacak düşük tenörlü muhtemelen, tam tenörünü bilmiyorum, hafriyat buraya gelecek ve işlenecek. Niye? Burada ekonomik değeri olan altın rezervi kalmadı. Bu rezerv bitti. Bu rezerv bitince adamlar buradaki sistemi kullanabilmek için oraya bir sistem kuracaklarına Çanakkale’den buraya taşıyacaklar. 150 kamyon 40 tonajlı ağır araçlar bir kere ciddi bir karbondioksit emisyonu olacaktır, kirlilik olacaktır. Hem yolların harabiyeti olacaktır hem buraya geldiğinde kullanılacak prosesteki suyun kaybına neden olacaktır. Aslında insanlara şunu söylemek lazım: burası artık yeteri kadar sömürüldü, artık buradan şirketin gitme zamanı geldi. Bırakın Çanakkale’den taşımayı; buranın suyunu, toprağını bırakın; şirketi kapatın gidin. Üçüncü havuz yasal olarak engellenmesine rağmen Danıştay kararlarına rağmen inşa ettiler, hukuk dinlemez bir yapı var karşımızda. Bu yapıya karşı mücadeleniz zayıf olabilir, kendinizi güçsüz hissedebilirsiniz ama biz yanınızdayız. Umarım bu sefer Kaymaz halkı gerçekten bizi anlar. 15 yıl önce söylediklerimizin doğru çıkmasından bugün de geleceğe dair savunduğumuz görüşlerin doğru olduğunu anlayacaklar ve mücadeleye destek vereceklerdir” dedi.
HER HANEDE ÖLÜM VAR
Kaymaz sakinlerinden Şefik Aksoy, “Bu maden kurulalı 30 sene oldu. 30 sene evvel burası yeşil Kaymaz’dı. Fasulyesiyle, meyvesiyle meşhur bir beldeydi şimdi kuru Kaymaz; ağaçlar kurudu, insanlar öldü, hayvanlarımız öldü. 30 sene evvel 4 bin seçmen vardı, geçen seçimlerde gördük 840 kişi kaldı; her gün cenazedeyiz. Bu maden hırsız. Suyumuzu çalar. Hakim geldi buraya, avukatlarımız vardı gösterdim; buradan suyu çalıyorlar, bu içme suyumuzu, akan suyu; bu suyun hırsızı yok mu? Memlekette adalet yok mu diye sordum. Bu maden hırsızlık yapıyor ne malımızı koydu ne canımızı koydu. Malımızı bitirdi, canımızı bitirdi kanımıza göz dikti. Herkes kanserden öldü. Her hanede ölüm var” diye konuştu.
GECE GİZLİCE GELİYORLAR…
Güçlü bir mücadele gösteremediklerinden yakınan Şefik Aksoy, “Çanakkale’den akşama doğru, yatsı arası kamyon geliyor; her akşam görüyorum ben. Evim madenin yolu üzerinde. 10 - 15 kamyon bizim mahalleden geçiyor. Arkadan da dolananlar varmış; Karakaya tarafından. Köyün dibine 3 tane atık barajı yaptı. Sahipsiz köy. 30 senedir ben konuşuyordum. Burada toprak ağaları konuşmuyorlar. 30 senedir karşıyız. Dava açacağız. Kaymaz’ımıza sahip çıkacağız. Geçen sene çevreci arkadaşlar geldiğinde 39’uncu cenaze vardı. Şuayıp Yücetürk diye bir arkadaş ölmüştü. Bu sene mezarcıya sordum 27 kişi ölmüş. Hep kanser. Cumhurbaşkanına seslendik buradan geçiyor, ‘Bizim derdimizi dinle Cumhurbaşkanım sen adama değer verirsin’ dedik, yok. Bizi insan yerine koyan yok” yorumunda bulundu.
KAYMAZ İSTEMİYOR
Yaklaşık bir yılı aşkın süredir kent merkezinde ve kırsalda talan madenciliğine karşı ciddi bir mücadele yürütmeye çalıştıklarını anlatan Eskişehir Ekoloji Derneği Başkanı Filiz Fatma Özkoç, “Kaymaz’da Koza’nın üçüncü atık barajı projesi hayata geçti ve Çanakkale’den gelecek olan cevher artık Kaymaz’da işlenecek, zenginleştirilecek. Kaymaz’da hukuki mücadeleyi başlatmak için buraya geldik. Hukuki mücadelede başarıya ulaşacağımıza inanıyoruz. Bugüne kadar çok kez Kaymaz’a geldik ama artık Kaymaz halkı da bu olayın tamamen bilincine varmış ve bu madeni atık barajını burada istemiyor. Çünkü yaklaşık 20 yıldır Kaymaz’da hiçbir şey eskisi gibi değil. Toprakları, suyu, havası ve özellikle de sağlık açısından çok büyük endişeler oluşmuş; kanser hastası ve ölümlerin sayısı artmış. En önemlisi de yaşam için temel olan su ihtiyacı tamamen bitmiş. Yakında Karakaya köyü var, maden şirketi oradan da su almış ama oranın suyu bitmiş; yeraltı suyunu kullanmış. Şimdi Kaymaz köyünün yeraltı suyunu kullanmaya çalışıyor. Ara ara tankerlerle köye su geliyor. İnsanların hayatta kalabilmeleri için temel ihtiyacı olan su bitmiş ama hala maden şirketleri burada kendi karlarını, kendi hırslarının mücadelesini vermeye çalışıyor. Halk istemiyor, maden şirketini burada kabul etmiyor. Bu hafta içinde hukuki sürece başlıyor. Çoğu Kaymaz halkı hukuki sürece de müdahil oluyorlar” dedi.
KENDİ MÜLKLERİ SANIYORLAR
Özkoç, “20 yıl dile kolay ama insanlar hala burada yaşam mücadelesi veriyorlar. Toprakları zehirlenmiş, suları bitmiş, havası kirlenmiş… Bir şekilde göçe zorlanıyor bu insanlar. Şimdi siz üçüncü atık barajını yaptınız ama dördüncü, beşinci atık barajının yapılmayacağının bir garantisi yok. Bugün cevher Çanakkale’den gelecek, yarın başka bir yerden gelecek. Şirket burayı artık kendi malı, mülkü gibi sahiplenmiş. Burada resmen vahşi madencilik yaratılıyor. Siyanürle zenginleştirilecek tamam ama ağır metallerle getirilecek o cevher. Ve burada siyanür liçiyle açık ocak uygulanıyor. Bu insanlar memleketlerini, topraklarını terk edip gitsinler mi? Nereye gidecek bu insanlar?” diye sordu.
SÖMÜRÜYE KARŞIYIZ
CHP Sivil Toplum Kuruluşlarından Sorumlu Başkan Yardımcısı Oylum Bağınsız ise şunları söyledi: “Cumhuriyet Halk Partisi İl Yönetimi olarak bu mücadelenin en başından beri sahadaydık. Doğamızı hedef alan vahşi madenciliğe ve sömürü düzenine karşı yine sahadayız. Yerel halkın, tüm köylerin ve bu konuda zarar görebilecek olan Eskişehir halkının yine yanında olacağız, mücadeleye devam edeceğiz.”
TARLALARI SULAYAMIYORUZ
Projeye karşı açılacak olan davaya destek vereceklerini söyleyen Muhtar Ömer Akkuş, özellikle ciddi bir su sorunu yaşadıklarını anlattı. Akkuş, “Maden bizim sularımızı aldı. Bilhassa sulama suyumuzda büyük problemler yaşadık. Çiftçilerimizin çoğu; yonca eken, su ile yetişen ürünleri bıraktılar. Şimdi sulu tarım çiftçiliğini yapmıyorlar. Çiftçilik daha az yapılıyor. Kuru tarıma yöneldik. Biz burada en çok kabak, fasulye gibi suyla yetişe bitkileri ekiyorduk. Maden suyumuza müdahale ederek barajları doldurduğu için tarlalarımızı sulayamaz hale geldik. Arklarımızdan; su giden yerlere biz ark deriz, tarlaya varana kadar su kalmıyor. Tarlayı sulayamıyoruz. Artık buğday, arpa ekiyoruz. Burada çiftçilik yapan insanlar eskisi gibi kazanamıyor” dedi.
SAĞLIK MÜDÜRLÜĞÜ ARAŞTIRMA YAPMALI
Kaymaz’da uzun yıllardır ölenlerin listesini tutan 81 yaşındaki Mehmet Ercan, madeni köylerinde istemediklerini söyledi. “Kamyonlar benim evin o taraftan geçiyor görüyorum, evim baraja 500 metre uzaklıkta. Buraya gelmelerini istemiyoruz, karşıyız siyanüre ve zehre. Geçen sene de istemediğimizi söylemiştik” diyen Ercan sebebini ise şu sözlerle anlatıyor: “Bir sürü insan ölüyor her sene 25-30 kişiyi buluyor ortalama. Çoğu kanser bu ölenlerin. Geçen seneden beri ölenlerin listesini tutmaya devam ediyorum. Bu sene ölenler 27 oldu. Biz halk arasında duyulmasından biliyoruz kanserden öldü diye. İl Sağlık Müdürlüğü burada araştırma yapsın; ben burada ölenleri yazıyorum. Son yıllarda insanlar baş ağrılarından ve kanserden hastaneye yatıyor. Zararları yüzünden madenin yapılmasını istemiyoruz. Bizim suyumuzu da alıyorlar, bu sene kuraklıktan susuz kaldık. Tarım kötü etkilendi. Ektiğimiz bütün sebzeler hep kurudu. Yağmur yağdığı için havadaki zehri indiriyor aşağıya, indiği zaman sebzeler kuruyor. Üçüncü atık barajı da bizi korkutuyor. Tamamladılar barajı dava açmışlardı şu anda bitmiş vaziyette. Ben de dava açacağım.”
HİÇBİR FAYDASINI GÖRMEDİK
Mahmudiye’ye bağlı Kaymazyayla köyü de Kaymaz kadar etkilenen yerleşim yerlerinden biri. Tarımın yapıldığı bölgede yaşayan vatandaşlar da Koza Altın’ın madenin sağlığa ve doğaya ciddi zarar verdiğini iddia ediyor. Kaymazyayla Muhtarı İbrahim Yakar, ciddi bir su sıkıntısı çektiklerini anlatarak gerekli kurumlara başvuru yaptıklarını, Kaymazyayla sakinlerinin madenin kapatılması istediğini söyledi.
Yakar, “Bu maden bizim köyümüzden su çekiyor. 7/24 dinamoyla suyumuzu alıyor; çeşmelerimiz kurudu, bahçelerde domatesler, sebzeler olmuyor siyanür nedeniyle. Bu yüzden şikayetçiyiz. Ağaçlarımız kuruyor. Tarım yapamıyoruz çünkü verim azaldı, siyanürden dolayı muhtemelen. Pancar ekiliyor, pancarlar kuruyor. Madenin hiçbir faydasını görmedik” dedi. Hukuki süreç başlatacaklarını söyleyen Muhtar Yakar, su sorunuyla ilgili girişimlerinden bahsetti: “Biz belediyeyle birlikte ESKİ’ye de dilekçelerimizi verdik. Daha sonuçlanmadı. DSİ’ye ve ESKİ’ye şikayet dilekçelerimizi verdik; madenin neden olduğu su sorununu dile getirdik. Tarımsal amaçlı kullandığımız su kuyularımız kurudu. Bu kuyular burada 2 ay çalışır, durur. 2 ay sularsın buğdayını, ürününü sonra çok su harcamazsın ama maden için devamlı çalışıyor. 10 senedir 7/24 su çekiyor maden, O yüzden şikayetçiyiz.” Kullanılan su kuyusuyla maden şirketinin anlaşma yaptığını ifade eden Yakar, “Şimdi 2 yılı kaldı bu anlaşmanın bitmesi için. Tarla sahibi para karşılığı su kuyusunu madene vermiş. Yenilemek istiyorlar. 10 yıl daha uzatmak istiyorlar. Biz de ona karşı çıkıyoruz. Yoksa biz burada içmeye su bile bulamayacağız” diye konuştu.
İZİN VEMEYECEĞİZ
Belediye Meclis Üyesi Ufuk Şahin: “Madenden şikayetçiyiz. Sularımız çekildi. Çeşmelerimiz kurudu. Belediye olarak da zaten suyu kullanmak için karşı taraf bizden izin istiyor. Köylülerden de su kuyusunu madenin kullanmaması için imza topladık. Madenin çevremize zarar vermesini istemiyoruz.”
250 SENELİK ÇEŞME DAMLAMIYOR
Kaymazyayla sakini 77 yaşındaki Hidayet Ölmeztürk: “Eskiden bizim köyümüz çok bereketli, bolluklu; meyve ağaçlarının olduğu bir yerdi. Çeşmemizin suyu 250 senedir akıyordu. Bu çeşmenin suyu nedeniyle biz buraya yerleşmişiz. 250 senedir akan çeşme 2 senedir kesildi. Kuşların içebileceği bir su yok. Ağaçları kestiler, içimiz acıdı. Benim 15 tane söğüdüm vardı, hepsi kurudu. Gerçekten çok üzgünüz. Biz suyumuzu istiyoruz. Suyumuz satılmasın, suyumuz bollaşsın. Çok kuraklık oldu, ürünlerimiz yetişmiyor, hayvanlar bile ölüyor bu siyanür dağılıyor bizim tarlalarımıza. Altın Koza’nın gitmesini istiyoruz. Hukuki olarak da madene karşı mücadele edeceğiz.”
VERİM DÜŞÜYOR
Kaymazyayla sakini Arzu Şahin: “Biz de şikayetçiyiz. Su, bahçe, meyve sebze yetiştiremiyoruz artık. 2 yıldır verim düşüyor. Sularımız keza öyle. Biz de karşıyız. Ve davamızın arkasındayız. Bu tepki maden ilk geldiğinde yoktu sonraki yıllarda oluştu. Madeni istemiyoruz.”
HER ŞEYİ ETKİLİYOR
Kaymazyayla sakini Hülya Zümbül: “Maalesef burada su yok. Çamaşır makinelerine bile su gelmiyor. Güneş enerjilerimize su gelmiyor. Her şey kötü burada. Köylülerle birlikte madene karşı mücadele edeceğiz. Bu durum göçe neden oluyor, çiçekler bile açmıyor. Susuzluk her şeyi etkiliyor.”
KÖYÜMÜZ NEDEN MAHVOLSUN?
Kaymazyayla sakini 75 yaşındaki Pembe Yaşaran: “Doğdum doğalı bu köydeyim. Ölümüz dirimiz her şeyimiz burada. Ben köyümü çok seviyorum. Neden köyümüz mahvolsun bir altın yüzünden? Bu yıllarda çok etkisini gördük madenin; bahçeler meyveler kuruyor. Hiçbir şeyin tadı, tuzu kalmadı. Bu kadar da olmaz. Kimin yaptığını bilmiyoruz bu kadar yapmasın insanları ziyan etmesinler. Olur mu böyle bir şey? Zeytinliği kesiyorlar, suyunu veriyorlar… Bizim köyden su kesiyorlar. Su biterse ne yapacağız? Susuz kaldık farz et biz burada ne yapacağız? Beni öldürseler de gitmem ben buradan. Niye gideyim ben köyümü çok seviyorum. Neden bi meyvem, domatesim, biberim olmasın? Kurudu ter taraf, ürün yetişmiyor. Köy olarak dava açacağız. Biz varız, yan köyler var. Yapmasınlar, insanların canlarını, güzel aydınlık hayatlarına kıymasınlar. Bu kadar da olmaz. Türkiye’miz neden böyle oldu ben anlamıyorum. Ne güzel tertemiz doğal buğdayımız, ayçiçeğimiz oluyordu, hepsi kalktı.”