Geçenlerde yaşlı bir tanıdıkla konuşuyorduk.
Yaşlı demeyelim de, yaşlıca diyelim!
Henüz daha altmış beş yaşını yeni geçti!
İlk başlarda, tramvaya bedava bineceğine epey sevindi ama…
Sonra sonra yaşlılık alametleri göstermeye başladı!
Herkese, her şeye kızmaya, öfkelenmeye; evde terör estirmeye; dışarıda herkesle kavga etmeye başladı.
Aslında gayet iyiydik ilk başlarda.
Oradan buradan, havadan sudan konuşuyorduk.
Tramvayın konforunu, binip şehri nasıl turladığını falan anlatıyordu.
Sonra sonra…
Laf sahtekarlığa, dolandırıcılığa geldi.
İnsanların ne kadar hilekar olduğunu anlatmaya başladı.
“Özellikle pazarcı esnafı!”
“Yapma yahu!”
“Yapması var mı?” diye bağırdı.
Aldığın bir şey bozuk, hileli, ayıplı mı çıktı? Değiştirmeye, iade etmeye mi gittin, bir dayak yemediğin kalıyor,” dedi.
“Ne alacaksın mahalle pazarından? İki kilo domates, bir kilo salatalık. Onun da bir ikisinin bozuk çıkacağını zaten biliyorsun. Yapıyorlar. Poşetin içine el çabukluğuyla bir iki bozuk ürün atıyorlar. Boş ver takma bunları kafana,” dedim.
“Nasıl takmayacaksın yahu?” dedi. “Geçen hafta köylü kadının biri; köy yumurtası, gezen tavuk yumurtası, diye bağırıp duruyor. Bir koli aldım. Eve götürdüm. Tavaya yumurtayı kırınca bulanık su gibi bir şey aktı. Bir tanesini daha kırdım. O da aynı. Bir tane daha. O da aynı. Derken, bir koli yumurtayı kırdım. Hepsi bozuk çıktı. Kabukları topladığım gibi geri gittim pazara. Kadın, bunlar benim yumurtalarım değil, demesin mi?”
“Ahha!”
“Hayır diyor kadın, yumurta yumurtaya benzer, bunlar benim yumurtalarım değil, diyor.”
Yumurta aldığı kadın sanki karşısındaymış gibi hop oturum hop kalkıyordu.
Öfkelendikçe öfkeleniyordu.
Adeta yeniden yaşıyordu olayı.
Biraz sakinleşsin, biraz neşelensin diye,
“Pazarda adamın biri tıpkı senin köylü kadın gibi; taze yumurta, günlük yumurta diye bağırıyormuş,” dedim. “Tıpkı senin gibi biri de bir koli yumurta alıp gitmiş. Senin aldığın yumurtalar gibi onun aldığı yumurtalar da bozuk çıkmış. O da tıpkı senin gibi hemen geri gelmiş pazarcıya.
“Yahu,” demiş. “Sende hiç utanma sıkılma yok mu? Sattığın yumurtalar bozuk çıktı. Satarken bir de günlük yumurta dedin.”
Pazarcı da ona,
“Evet, günlük yumurta dedim. Peki sen, “Kaç günlük diye sordun mu?” demiş.”
Yüzüme baktı.
Gülmesini bekliyordum.
Hiç değilse tebessüm etmesini.
“Ne diyorsun sen yahu?” dedi. “Benimle dalga mı geçiyorsun!”
“Yok canım, ne dalga geçmesi?” dedim.
“Bırak yahu! Biz sana vatandaş olarak derdimizi anlatıyoruz, sen dalga geçiyorsun bizimle. Bir de yazı yazıyorsun. Yazılarında da insanlarla dalga geçiyorsun zaten!” diye bağırıp çağırdı.
Sonra da kalkıp gitti.
Arkasından seslenmek istedim ama…
Ne diyeceğimi şaşırdım.
Adam kasırga gibi bir şey.
Her şeye kızıyor.
Herkesle kavga ediyor.
Neden bu kadar öfkeli insanlar?
Özellikle yaşlılar.
Oysa tam tersi, yaşı ilerledikçe daha hoşgörülü, daha sakin olması beklenir insanın.
Daha huzurlu olması beklenir.
Ama bizim yaşlılar…
Hem huzursuz hem huysuz!
Neden?