Hayat, bizden "iyi insan" olmamızı ister. Peki kime göre iyi, Neye göre iyi olmalıyız?

Öncelikle iyi insan olmayı üzerimizde doğru taşımalıyız. etiket gibi üzerimize yapıştırıp bizi her yöne savurmasına izin vermemeliyiz çünkü,

iyilik bazen öyle bir hâl alır ki, kendi ihtiyaçlarımızı, arzularımızı, hatta ruhsal sağlığımızı dahi hiçe sayarak başkalarını memnun etmeye adanmış bir ömre dönüşür.İşte bahsedeğim konu tam da burada devreye giriyor adına belki de aşinalığınız olmayan bir kavram: pozitif bencillik.

Kulağa çelişkili geliyor, değil mi? Bencilliğin pozitifi mi olur?

Olur. Hem de öyle bir olur ki, insanı hayata küstürmeden yaşatır. Pozitif bencillik, kendini merkeze koyma cesaretidir ama kibirle değil, bilinçle. “Ben de varım” diyebilme hakkının farkında olmaktır. Başkalarını kırmadan, ama kendini de ezmeden sınırlar çizebilmek; hayır diyebilmek; gerektiğinde geri çekilip kendini onarabilmektir.

Çünkü kendini sürekli unutan bir insan, bir süre sonra başkalarının ihtiyaçlarını karşılarken içten içe tükenmeye başlar.

Empati yorgunluğu diye bir şey var,

Sürekli empati yaparak, kendine hiç alan tanımayan insanlar zamanla içsel boşluk ve yetersizlik hissi yaşarlar. Bu sadece ruhsal değil, fizyolojik olarak da kanıtlanmış bir gerçek. Amerikan Psikoloji Derneği’nin yaptığı bazı araştırmalar, sürekli başkalarını önceliklendiren bireylerin anksiyete ve depresyona daha açık olduğunu gösteriyor.

Pozitif bencillik karşındakini hiçe saymak değildir. Sadece kendi konforun uğruna başkalarını harcamak hiç değildir. Sorumluluktan kaçmak ya da bireysel çıkar için manipülasyon yapmak da değildir. O, bir denge sanatıdır.

Kendi duygularına kulak vermek ama başkalarının da sesini bastırmadan yürümektir. Bazen bir akşam buluşmasını reddetmektir, çünkü evde kalıp kendinle kalmaya ihtiyacın vardır. Bazen telefonu açmamaktır, çünkü sesin çıkmayacak kadar yorgunsundur. Bir süre sonra maskelerle yaşarız. Gülümseyen ama içten içe kırgın; yardım eden ama yardım edilmediğinde küskün insanlar oluruz.

Kendimizi ihmal ederek kurduğumuz ilişkiler birer yük haline gelir. Sessizce kendimizi sabote ederiz. En acısı da şudur: Biz hep verdikçe, insanlar hep almaya alışır. Ve bir gün “yokum” dediğimizde, şaşırırlar.

Bu noktada pozitif bencilliği hayatına geçirmek isteyen birinin önce sınır çizmeyi öğrenmesi gerekir. Her "hayır", bir "evet"in kapısını açar. Kendi zamanına ve enerjine saygı göstermek, başkalarına da saygının en sağlam zeminidir. Ardından iç sesine kulak vermeyi öğrenmesi gerekir.

Ne istiyorum? Ne hissediyorum? Neye ihtiyacım var? Bu soruların cevabını erteledikçe kendimizden uzaklaşırız. Ve son olarak, kişinin kendine ait bir ruhsal bakım rutini oluşturması gerekir. Kitap okumak, yürüyüş yapmak, meditasyon, yazı yazmak… Ne iyi geliyorsa, onu kendine bir borç bilmek. Çünkü bizden başka hiç kimse, içimizdeki o sesi duymaz.

Kendine dönmek bir ayıp değil, bir onurdur. Pozitif bencillik, bize şunu hatırlatır:

İyiliğin sürdürülebilir olanı, kendinden taşandır.

Önce sen dolarsın, sonra başkalarına da akarsın.

En büyük iyilik, önce kendimizi unutmamaktır.