Derviş Vahdeti
Gazeteci, yazar ve din adamı olarak bilinen Derviş Vahdeti’nin bazı kaynaklarda İngiliz ajanı olduğu ileri sürülür.
Kıbrıslı fakir bir ailenin çocuğudur ve din eğitimi almış ve 20 yaşında Nakşibendi tarikatına girmiştir. Yaşamı çelişkilerle doludur. Kimi kaynaklara göre tanıştığı İngiliz ajanlar vasıtasıyla fakirlikten kurtulmak için İngiliz ajanı olmuştur.
.
İngilizlerde aldığı parasal destekle Volkan Gazetesini çıkaran Derviş Vahdeti, İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne karşı çok sert eleştirilerde bulunurken, meşruti yönetime de karşı olduğunu yazılarında sık sık dile getirmiştir.
Derviş Vahdeti 5 Nisan 1909’da İttihad-ı Muhammedi Fırkası’nı (Muhammedçi Birlik Partisi) Ayasofya Camiinde Mevlid-i Şerif okunarak kurdu. Gün boyunca dinî konuşmalar yapıldı ve gün içinde 20 bin kişinin ziyaret ettiği söylenir.
Parti kuruluşundan önce yayınladığı mesajda şunları söylemektedir.
"Cemiyetimiz artık özel kişiliğinden çıkmış tüzel kişi haline gelmiştir. Onun her hali İslamiyet’in ortaya çıkışını andırıyor. İslamiyet’e akın akın aşiretler, kabileler koşuyordu. Bizim cemiyetimize de kafile kafile köyler, ilçeler katılıyor. Bunca zorluklardan sonra kurulan mukaddes cemiyetimiz Muhammet’in temiz ruhuna hediye olmak üzere Peygamber’in doğum gününe rastlayan cumartesi günü, Ayasofya Camii’nde mevlit okutacak, ardından kurbanlar kesilecektir. Arzu edenler birer yeşil sancakla gelebilir. Ancak sancağın üzerine “Lailahe İllallah Muhammedün Resulallah” yazdıktan sonra, altına İttihadı Muhammedî ifadesini eklemelidir.
Bu törende Said-i Kürdi (Saidi Nursi)'de vardır ve belinde hançeri ile bir konuşma yapar.
…
Derviş Vahdeti, ordu içinde halen özel ilişkileri olan eski alaylı subaylar vasıtasıyla askerler arasında huzursuzluk çıkarmaya çalışmaktadır. Meşrutiyetin ilanından sonra sadece İstanbul’daki Hassa Ordusundan 1400 alaylı subayın, toplamda ordudan 7 bin civarında subayın uzaklaştırıldığı ve binlerce hafiyenin işine son verildiğini bir ortamda, alaylı subaylar, ittihatçılar nedeniyle ordudan uzaklaştırıldıklarını düşünüyorlardı ve Derviş Vahdeti ordu içinde hocaların vasıtası ile mektepli subayların “dinsiz” olduğunu propagandası yapıyordu ve epey taraftarda buluyordu.
Derviş Vahdeti ordu ve din adamları arasında önemli biri olmaya başlıyordu.
...
13 Nisan 1909’da, sözde İstanbul’un asayişini korumakla görevli avcı taburlarındaki askerler başlarındaki subayları rehin alarak, çavuşların eşliğinde düzensiz bir yürüyüşle, “şeriat isteriz” diye bağırarak Ayasofya Meydanı’na gidiyorlardı.
İsyancı askerlerin sayısı 15 bine kadar ulaşmıştı. İstanbul sokaklarında terör estirmeye başlamışlardı. Halk korkudan evlerine kapanmaktan başka çare bulmamıştı.
Meclis-Mebusan binasını kuşattılar. Buraya gelinceye kadar yolda birçok cinayet işlediler, hızlarını alamadılar meclis önünde yine birçok cinayet işlediler.
Bu isyanın içinde Derviş Vahdeti de vardı. Ayasofya’da isyancı askerler, medrese talebeleri ve sarıklı hocalarla kol kola girmiş elindeki asasıyla sürekli tekbir getiriyorlardı. Derviş Vahdeti Elindeki Kuran-ı Kerim-i askerlere öptürüyordu.
…
İttihat ve Terakki Cemiyeti fedailerinden Kara Kemal, isyan çıkmadan birkaç hafta önce Derviş Vahdeti’nin ortadan kaldırılması gerektiğini Talat Bey’e teklif etmiş, ancak Talat Bey bu infazı kabul etmemişti. Gerekçesi tarikatları ve din adamlarının karşılarına almamak.
Kara Kemal şöyle düşünüyordu. “İttihatçı düşmanlığı yapan, İttihatçıların isteği ile ordudan atılan kimi alaylı subaylarla iş çeviren, Abdülhamit’in hafiye eskileriyle beraber hareket eden bu adamın vücudu mutlak surette ortadan kaldırılmalı”
İsyanın başını Ahrar Fırkası ve Derviş Vahdeti’nin çektiğini öğrenen, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Katib-i Umumisi (Genel Sekreteri) Mithat Şükrü Bey, öfke içinde, “Şimdi Kara Kemal’e hak veriyorum. O Derviş Vahdeti denilen adamı keşke zamanında yoluna koysaydık”
…
31 Mart 1909 isyanın bastırılmasından sonra, Derviş Vahdeti’nin, İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesindeki yargılamasında yaptığı savunmada akıl sağlığının bozuk olduğunu iddia eder, ancak mahkeme buna itibar etmez ve idamına karar verilir. Said-i Nursi ise beraat eder.
Sıkıyönetim mahkemenin Derviş Vahdeti ile ilgili verdiği bazı bölümler.
“31 Mart günü meydana gelen askeri ve irticai ihtilali hazırlamaktan sorumlu olan Vahdeti, Sıkıyönetim Mahkemesi’nin araştırma ve sorgulaması sonunda hiçbir ilmi ve toplumsal terbiye görmeyerek, şimdiye kadar içki ve şarkıcılıkla düzensiz bir hayat geçirdiği kendi itiraflarıyla ortaya çıkmış ve ‘Volkan’ adlı gazetesini yayımlamaya başladıktan sonra iyi niyetle gazetesine müracaat eden bazı ulemayı Cemiyete üye yazarak ilan etmiş, bu saf insanları da yanına alarak onlara şube açtırmıştır. Cemiyetin fikirlerinin yayıcısı ve başkanı olarak, din ve şeriat adı altında halkı tahrik edici bir etki yaptığı, kışlalara sokulan Volkan gazetesindeki yazılarıyla askeri etkisi altına almış ve bunları hükümet ile Millet Meclisi başkan ve üyelerinden bazılarının aleyhine sevk etmiştir. İnkâr etmesine rağmen Derviş’in 31 Mart günü Millet Meclisi önündeki askerlerin içinde olduğu ortaya çıkarılmıştır.”
-sürecek-
Kaynak: Enver’in Adamları-Hakan Akpınar