"Disiplinlerarası Sürdürülebilir Deprem Yönetimi Çalıştayı”, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tasarruf Ekonomisi ve Sürdürülebilirlik Uygulama ve Araştırma Merkezi tarafından 14-15 Mart 2024 tarihlerinde İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Prof. Dr. Fazıl Tekin Konferans Salonunda düzenlenecek

Sürdürülebilirlik denince sunumlarımda paylaştığım hikâye,  sürdürülebilirliğin insanda başladığının güzel bir tasviri. Hikâye şöyle:

Zamanın birinde, bir adam, tek başına hüzünlü bir şekilde oturuyormuş. Onun hüzünlü şekilde oturduğunu gören hayvanlar ona yaklaşıp şöyle demişler:

“Seni böyle hüzünlü görmek hoşumuza gitmiyor. Ne istiyorsan onu getireceğiz.”

Adam: “iyi görebilmek istiyorum” demiş. Akbaba buna karşılık olarak “Benim yeteneğimi alabilirsin” demiş.

Adam: “Güçlü olmak istiyorum” demiş.

Jaguar buna karşılık olarak “Benim gibi güçlü olacaksın” demiş.

Daha sonra adam “dünyanın gizemlerini öğrenmek istiyorum,” demiş.

Yılan, “sana onları göstereceğim” diye yanıt vermiş.

Öbür hayvanlarla da bu böyle devam etmiş. Adam onların verebileceği bütün hediyelere sahip olduktan sonra oradan uzaklaşmış. Sonrasında geyik, öbür hayvanlara “Adam artık birçok şeyi biliyor ve birçok şeyi yapabilecek kabiliyette, ihtiyaç duyduğu her şeye sahip! Şimdi hüznü son bulacaktır.” demiş

Baykuş “hayır” diye yanıtlamış.

“Adamın içinde bir delik gördüm. Asla doyuramayacağı bir açlık kadar derin. Bu onu, hüzünlü olmaya ve sürekli istemeye yöneltmektedir. Almaya ve toplamaya devam edecektir. Günün birinde dünya şunu söyleyene kadar: Tükendim… Sana verecek bir şeyim kalmadı”.

Tıpkı hikâyedeki adamın yanında toplanmış hayvanların, onun hüznünü gidermek için ellerinden geleni yapmaya çalışmasına karşın, adamın hüznünün bir türlü gitmemesi gibi, sürdürülebilirlik de ulaşılması kolay olmayan bir hedef. Hikâyede anlatılan duruma benzer şekilde, günümüz dünyasında sürdürülebilirlik, insanların doğal kaynaklara ve çevreye yönelik taleplerini sürekli artırma eğiliminde olmaları nedeniyle çıkmaza girmiş bir hedef aslında.

Doğal kaynakların sınırlı olduğu gerçeğiyle karşı karşıya olan insanlık, tüketim alışkanlıklarını ve yaşam tarzlarını yeniden değerlendirmek zorunda olsa da, bu değişim, kolayca gerçekleştirilebilecek bir şey değil. Çünkü aynen hikâyedeki gibi, sürdürülebilirlik için de tamamen doyum sağlayan bir nokta yok. Ancak bu, insanların ve toplumların daha iyi bir gelecek için çalışmalarını engellemez; aksine, sürekli iyileşme ve uyum sağlama sürecine katkıda bulunabilir.

Sürdürülebilirlik, sadece bugünkü nesillerin ihtiyaçlarını değil, gelecek nesillerin de yaşam kalitesini ve doğal kaynaklara erişimini göz önünde bulundurmayı gerektirir. Bu nedenle, uzun vadeli planlamalar ve kararlar alınmalıdır. Toplumlar, sürdürülebilirlik ilkesini benimseyerek kaynakları verimli kullanmalı, çevreyi korumalı ve gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakmayı hedeflemelidir. Bu çerçevede sürdürülebilirlik, doğal kaynakları dengeli bir şekilde kullanma, ekolojik dengeyi koruma, toplumsal ve ekonomik refahı artırma gibi hedefleri içerir. Ancak bu hedeflere ulaşmak için sürekli bir çaba gereklidir. İnsanların tüketim alışkanlıklarını değiştirme, yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelme, atık üretimini azaltma gibi adımların yanı sıra politik ve ekonomik düzeyde de destekleyici önlemlerin alınması gerekmektedir.

Hikâyede olduğu gibi, sürdürülebilirlik yolculuğu kolay değildir ve sürekli bir çabayı gerektirir. Ancak insanlık, ortak bir hedefe doğru ilerlemekte ve doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanılmasını sağlamak için çeşitli önlemler almak zorundadır. Bu süreçte her bireyin, toplumun ve kurumun sorumluluk alması ve katkıda bulunması önemlidir. Birlikte çalışarak, daha sürdürülebilir bir gelecek için adımlar atmak mümkündür. Ama ne yapılırsa yapılsın yapılanlar sürdürülebilirliği sağlamak adına sadece bir pansuman olacaktır. Gerçek anlamda sürdürülebilirlik dünya genelinde tüm insanlarda bakış açılarını değiştirmeyi gerektirmektedir.

Yoksa akbaba, kendi yeteneklerini sunsa da, jaguar, gücünü ona aktarsa da, yılan, dünyanın gizemlerini onun için açığa çıkarsa da, her bir hayvan, hatta gezegenimizin her zerresi ona bir şeyler vererek onu tatmin etmeye çalışsa da, adamın içindeki boşluk hiçbir zaman dolmayacak. Her şeyi elde etmek, onun hüznünü dindiremeyecek çünkü onun içindeki boşluk sonsuzluk gibi. Yani özetle insanın arzusu ve hüznü tıpkı hiçbir zaman tamamen doyurulamayabilir bir açlık gibi öylesine sonsuz ki. Belki de bu yüzden gerçek huzur ve tatmin, daha fazla toplamak veya elde etmekten ziyade, kabullenmek ve içsel olarak huzurlu olmaktan gelir. İnsanlık bunu başarabilirse, işte o zaman sürdürülebilirlik başlar.