Eskişehir’de Cumhuriyet Halk Partisi nezdinde son aylarda çokça konuşulan biat ve vesayet tartışması geçtiğimiz günlerde Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt ve Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen arasındaki geçmişe dönük gerilimle su yüzüne çıktı.
Konu geçmiş günlerden çıkıp gelse de gerilim, partinin ve parti örgütünün geleceğini daha çok ilgilendiriyor.
‘Biat’ etme halini çok tartışmak istemeyen CHP İl Örgütü’nün bugünlerde gündeminde biat halinin beslediği ‘vesayet’ var. İkisi de birbirinden derin çıkmazlara neden olan siyasi argümanlar…
*
Bizim ülkemizdeki gibi demokratik değerleri ve oluşumları kılcal damarlarına kadar benimseyememiş ve geleceğin ‘garanti’ ellerde olmasını güven endeksi içinde yorumlayan toplumlarda alışıldık yüzlerin yadırganmayan cümlelerle oluşturduğu perspektif her zaman kabul görebiliyor. Eskişehir’deki vesayete ülkemizin zayıf demokrasisinden bir miras…
Vücuda yayılmış bir hastalığı lokal anesteziyse söküp atamayız.
*
25 yıl Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı olarak, öncesinde ise birçok değerli görevle kentimize hizmet eden Yılmaz Büyükerşen’in özgül ağırlığına dönüp bakacak olursak yönetim tarzında vesayeti görmek kaçınılmaz…
Yılmaz Hoca’nın siyaset sahnesinden ayrılmasıyla vesayetin sona erip ermediği konuşuluyor… Vesayet bir kişiyle var olup, o kişinin gitmesiyle yok olabilen bir durumsa korkmaya gerek yok. Ama mevzu daha derinlerde. Bu nedenle vesayetin kişiler bağlamından çıkarılması gerekebilir.
*
Bir siyasi partide örgütsel davranışların zayıflaması, güçlü ve kayırılan kişilerin seçilerek bu şahısların karar mercii olması ve görünmez yöneticiler vesayetin kendisidir.
Bu siyasi kültürü özneleri baz alarak tekil olarak yorumlamak yerine partiye gönülden bağlanmış, kişisel menfaat gözetmeden çalışan üyelerin sürece ‘rıza gösterdiği’, özgül ağırlığı olan bireylerin görüşlerinin ‘talimata’, gösterilen ‘saygı’nın ise dokunulmazlığa dönüştüğü her durum önce örgütün vicdanında bir muhakemeye muhtaçtır.
*
CHP’nin bugün kendi içinde tartışması gereken en önemli konu yukarıdan gelen baskı değil, kabul edilen vesayetin karşılığın biat gösterilerek bunun ‘örgütlülük’ bilinci olduğu yanılgısıdır. Örgüt bugün vesayetten şikayet etmek ve vesayete teslim olma arasında varlığını koruyorsa bu demokratik reflekslerin de zayıflamasına neden olur.
Merkezileştirilmiş bir lider kültürünün yücelttiği isimler yerine; yolunu ve yönünü kendisi bulabilen bir örgüt kendi önderlerini de kendisi yaratabilir. Örgütsel kapasiteyi şahısların gücüne değil demokrasiye dayandırmak partiye derin bir nefes aldırabilir.