Tüm Emeklilerin Sendikası Genel Başkanı Zeynel Abidin Ergen ile yaptığımız söyleşiye devam ediyoruz.
BY: Sayın başkan, emekliler bundan sonraki sendika mücadelesinde neler yapmalı, nasıl yapmalı?
ZAE: Hiç tereddüt etmeden, son söylenecek tezi baştan söylemek gerekir. Bu iktidardan kurtulunmalıdır. Bu kapsamda, ulaşılabilen bütün demokratik muhalefete ulaşmanın yolları aranmalıdır. Sendika olarak iktidarın emeklileri düşürdüğü durumu her fırsatta deşifre etmeli, emekten yana, demokrasiden yana güçlerle ortaklaşmanın ağları örülmelidir. Öte yandan yeni üye katılımı sağlanmalı, sendikada yeni kadroların yaratılması için alan açmalı, mücadele pratikleri geliştirilmelidir.
Bir taraftan da sendikanın sağlam bir örgütsel forma kavuşturulması için örgütsel tahkimat sağlamlaştırılmalıdır.
Bütün bunları yaparken emekli örgütleri ile sadece alanlarda değil, merkezi düzede örgütsel olarak da nasıl bir araya gelinebileceğini yeniden tartışmaya açmak, birleşik bir muhalefet hareketi yaratmada önemli bir adım olacaktır. Bunun biçimi konuşulabilir. Her zaman olduğu gibi Tüm Emeklilerin Sendikası, emek ve demokrasi mücadelesini, her türlü faydacı ve kariyerist hesapların dışında, içinde bulunan koşulların somut tahlilinin gereği olarak değerlendirir. Bu konunun MTK’DA da değerlendirilmesine ihtiyaç vardır.
Sadece emekli örgütleri ile de değil, ortaklaştığımız ölçüde, bütün kamu emekçileri ve işçi sendikaları ile birlikte mücadele ortaklığı geliştirilmelidir. Özetle en geniş muhalefet ortaklığı inşa edilmesi için, el taşın altına konulmalıdır. Yani sendikamızın başat sorunlarından biri de demokratik olarak bu iktidardan kurtulma mücadelesidir.
Elbette emeklilerin derin yoksulluktan kurtulma talebi son derece meşru ve insanidir. Emek ve emekli düşmanı politikalarıyla meşhur, hayat pahalılığının esas nedeni olan mevcut iktidarın demokratik mücadele ile gitmesi ve bu rejimin değişmesi, daha yaşanır bir düzen, hak, hukuk ve adalet talebi ve özel olarak da emeklilerin insanca yaşam koşullarının sağlanması için zorunludur. Bu taleplerin sağlanması, göç yolda düzelir misali ile değil, bizatihi sürecin bir parçası olmakla mümkün olacağı göz ardı edilmeden ilerlenmelidir.
Sonuç olarak; 19 Mart sonrası dense de, esas olarak 31 Mart seçimleri öncesinden başlayıp, 31 Mart seçimlerinde ortaya çıkan iradenin tasfiye edilmesine yönelik, kayyum politikalarıyla açığa çıkan ve tek adam yönetiminin devamına yönelik girişim, Ahmet Özer’in tutuklanmasıyla başlatıldı ve 19 Mart’tan itibaren ete kemiğe büründürüldü. Gerçi kayyum politikaları çok önceleri başladı. Kayyum politikalarına karşı siyaset kurumlarında yeterli ve kapsayıcı ortak bir refleks gelişemedi. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın politikaları da eklenince 19 Mart’ta açığa çıkan kalıcı tek adam iktidarı için düğmeye basıldı. Bu süreç emperyalizmin Ortadoğu politikalarından bağımsız düşünülemez.
Bu süreçten sonra ülke yeni bir rejim kriziyle karşı karşıyadır. Bu krizin esas olarak vurduğu kesim emek ve demokrasiden yana güçlerdir. Bu nedenle bütün emek ve demokrasi güçlerinin birleşik bir demokratik cephede buluşması kaçınılmazdır.
Şimdi ‘’faşizme karşı omuz omuza’’ olma zamanı! Şimdi ‘’bileşe birleşe kazanacağız’’ deme zamanı!
Şimdi ‘’kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz’’ deme zamanı!
-son-