Özgürlük, fiziksel, mekansal, psikolojik, siyasal, sosyal birçok alanı kapsıyor. Ancak tüm bu alanlardaki özgürlüğü elde etmede aklın özgürleşmesi hayati bir önem taşıyor.

Aydınlanma düşüncesinin öncü ismi Kant, kişinin kendi aklını kullanma cesaretini göstermesi (sapere aude) yoluyla esaretten kurtulabileceğini söylüyor. Kendi aklını kullanmak, tarihsel gelişmeler takip edildiğinde gerçekten de cesaret gerektiriyor.

Kendi aklını kullanma cesaretini göstermeyen insanlardan oluşan toplumlarda, iktidar herkes adına karar veriyor ve bu kararı uyguluyor. Söz konusu iktidar, otoriteye sahip olmanın meşruiyetini bazen baskı yoluyla bazen de çeşitli biçimde rıza üreterek sağlıyor.

Rızanın inşasında birçok olanağa sahip olan otorite, eline geçen tüm fırsatları ustalıkla kullanabiliyor. Geçmiş dönemlerin eksikleriyle hesaplaşmak, kitlelerin sefaletinin nedenini herhangi bir nedene dayandırarak öfkeyi başka hedeflere kanalize etmek ya da öfkenin içe dönmesini sağlayacak söylemlerde bulunmak, öyle veya böyle rızanın inşasında kullanılabiliyor.

Dünyada ve Türkiye’de birçok toplum, kendi aklını kullanma cesaretini gösteren insanların ortaya çıkmasını ve aklı özgürleşmiş insanların daha yaşanabilir bir dünya için hareket etmesini engelleyen kapitalist ilkelerle yönetiliyor. Kapitalist güçler, insan doğasına uygun ve özüne yabancılaşmamış toplum yaratma fikrine karşı tüm aygıtları seferber ediyor.

Kapitalist güçlerle elbette en başta sermaye sahiplerini kast ediyorum. Ancak bununla birlikte sermaye birikimine güvence sağlayarak sistemin devamlılığını sağlayan siyasal mekanizmalar da bu kapitalist güçlerin bir parçası.

Söz konusu siyasal mekanizmalar, hiç kuşkusuz burjuva hukukuna ve iktisadi anlayışına sadık siyasal partilerden oluşuyor. Toplumların değerlerine göre pozisyon alarak ekonomi-politik yapının devamlılığının garantörü bu siyasal partiler. Din, etnisite, yaşam tarzı, kültürel değerler vs. gibi birçok etmen, söz konusu siyasal akımlar için sistemik krizlerin nedenlerini saptırmada kullanılan aparatlardan başka bir şey değil.

Türkiye’de içinde bulunduğumuz dönemde tüm bu etmenler ekseninde sistemik krizin gerçek nedenlerini gizlemeye yönelik politikalar üretildiğini açık bir şekilde görüyoruz. AKP hegemonyası altında şekillenen siyasal tartışmalar, kültürel, etnik ve dinsel çatışmalar bunlara verilebilecek örnekler arasında yer alıyor.

Diğer taraftan “muhalefet cephesinde yer alan” bazı siyasi partiler de kitlelerin kendi aklını kullanma cesareti göstermesini engelleme doğrultusunda söylem ve eylemlerde bulunuyor. Türkiye’de mevcut olan sosyal sorunların temelindeki meselelerle ilgilenmeyip bu meselelerin sonucu olarak ortaya çıkan konular üzerinden siyaset yapan partilerin faaliyetleri bu eylem ve söylemlere örnek gösterilebilir.

Ekonomi-politik gerçeklikle hesaplaşmayan, teorik dayanakları bulunmayan ve sahadaki gerçeği çarpıtarak öfkelerin hedefini saptıran bu anlayış, ne yazık ki genç kuşak içerisinde de bazen karşılık buluyor. Seçim anketlerine kuşkuyla yaklaşmakla birlikte ORC Araştırma’nın yaptığı bir anketin sonuçları bu konudaki tedirginliğimi arttırıyor.

Söz konusu anket 17-29 yaş arasındaki gençlerin siyasal tercihlerini ölçmeyi hedeflemiş. 15-18 Haziran 2025 tarihlerinde yapılan ankete 2160 genç karılmış. Katılımcıların oy tercihlerine bakıldığında CHP’nin yüzde 30,5 ve AKP’nin yüzde 21,2 oy oranına sahip olduğu görülüyor.

Üçüncü sıradaysa çok ilginç bir şekilde yüzde 10,2 oy oranıyla Zafer Partisi geliyor. Zafer’i DEM, MHP, YRP ve İYİP takip ediyor. Daha yeni kurulup Türkiye’deki hiçbir sosyal sorunun temeliyle ilgili görüş beyan etmeyen Anahtar Parti’nin bile yüzde 2,8 oy oranı olduğu göze çarpıyor.

Özetle radikal sağ Türkiye’de gençler arasında popülerleşiyor. Ürettikleri söylem göçmen karşıtlığı ve etnik temelli milliyetçilik olan bu partilerin söylem ve eylemleri, gençlerin özgürleşmesinin önünde büyük bir engel.

Diğer taraftan Türkiye İşçi Partisi’nin gençler arasında yüzde 3,5 oranında oyunun bulunması da -yeterli olmamakla beraber- umut verici. TİP, en azından gençler arasında nüfusun geneline oranla daha iyi bir seviyede destek görüyor. EMEP ve SOL Parti gibi sosyalist partiler de yetişkinlere oranla gençlerin daha fazla ilgi gösterdiği partiler arasında.

Bu noktada belirtmek gerekir ki özgür gençlerin egemen olduğu bir toplum yaratılabilmesi ve herkesin kendi aklını kullanma cesaretini gösterebilmesi için sosyalist partilerin, radikal sağa boş alan bırakmayacak şekilde çalışması gerekiyor.