Bir sahafta Bekir Coşkun'un "Sevgiliye" kitabını buldum.
Satılmayan kitapların konduğu sepette...
Hemen, heyecanla satın aldım.
Hem de neredeyse bedavaya.
Şöyle söyleyeyim:
Bir bardak çay parasına.
Çayı mahalle kahvesinde içeceksin ama.
Öyle kafede falan değil.
O paraya kafede çay bile içemezsin.
***
“Sevgiliye” yayımlanalı henüz daha beş yıl olmuş.
2020'de basılmış.
Bekir Coşkun'un vakitsiz ölümü üzerine, onun anısına, Emin Çölaşan'ın önsözüyle ve Andree Coşkun'un katkılarıyla yayımlanmış.
Bekir Coşkun'un yazılarında sık sık adı geçiyordu karısı Andree'nin.
"Sevgili karım...
Yarın sabah gideceğim...
Senden her uzaklaşmamda, seni yeniden görememek korkusu duyuyorum.
Bir gün bensiz kalırsan, sakın unutma:
Seni çok seviyorum..."
***
Birinci baskıda kalmış…
Satılmamış…
Satılmayınca…
Sepete atmışlar onu.
Sepete, hurda kağıt fiyatına bile satılmayan kitapların arasına.
Bu işler böyle işte!
Tanıdık bir kitapçı, beş on yıl önce bir de yayınevi kurdu.
Berbat bir çeviriyle Batı klasiklerinden, Rus klasiklerinden...
Sonra bizim; yazar olma heveslisi, kimsenin tanımadığı amatörlerin yazdıklarından...
Ne bulursa basıyor.
Heves falan kalmamış olsa da sonuç itibariyle beni de kimse tanımıyor.
Dünyanın en tanınmayan yazarıyım!
Onun için olmalı,
"Abi,” dedi. “Şöyle güzel bir öykü kitabı yapalım sana ha?"
"Öykü... Yazdığım şu yazılar var!" dedim.
"Cık!" yaptı.
Şaşırdım.
"Niye cık?" dedim.
"Çöp!" dedi.
"Çöp mü?"
"Çöp! Kimse almaz da okumaz da abi," dedi. "Bak Çetin Altanlar bile sürünüyor. Bedava da versem kimse almıyor. Yazı falan okuyan yok artık.”
Ben okuyorum, dedim kendi kendime. Desene benim gibi insan kalmamış artık.
Çetin Altan'ın kitapları bile okunmuyor demek.
Yazılarında sık sık vurguluyordu, yüz yıl sonra da okunacak yazılar yazma çabasını.
Kaç yıl oldu ki daha, o yazıları yazalı?
Doğru söylüyor bizim yayıncı.
İlhan Selçuk’un, Hasan Pulur’un, Çetin Altan’ın yazılarını topladığı kitapları okuyan mı var?
Hasan Pulur, “Olaylar ve İnsanlar”ı, 1,2,3… diye, seri olarak yayımlamıştı…
Daha gerilere gidecek olursak...
Benim de kitaplardan, okuduğum yazılardan bildiğim…
Ref'i Cevat (Cevat Ulunay), Naci Sadullah...
Onların adı bile bilinmiyor artık günümüzde.
Bizim bu yazıların ilk örneklerini yazan Ahmet Rasim’in adıysa lise edebiyat derslerinde kaldı.
Rıfat Ilgaz'ın mıydı o şiir?
Ne diyordu?
“Kapandı yüzümüze dergi kapakları,
Bir varmış bir yokmuş olduk sağlığımızda.”