CHP’nin 28-30 Kasım tarihlerinde yapacağı 39. Olağan Kurultay sloganı netleşti. Buna göre kurultayda “Şimdi İktidar Zamanı” sloganı kullanılacak.
Ancak, Kurultay hazırlıkları sürerken İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yürüttüğü soruşturma kapsamında hazırlanan iddianameye dayanarak yaptığı bir bildirimi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderdi. Bu bildirim, siyasi partilerin kapatılmasını düzenleyen Anayasa’nın 68. ve 69. maddelerine atıfta bulunarak, hukuki süreci tetikleme potansiyeli taşıyor.
“DENİZ BİTTİ KARA GÖRÜNDÜ!..”
Cumhuriyetle yaşıt olan CHP’nin kapatılabileceği yönündeki tartışmalara, sadece bir hukuk meselesi olarak değil; ülkemizdeki demokrasinin geleceğini de belirleyen bir süreç olarak bakmak gerekir. Son sözü elbette yine hukuk söyleyecektir ama yaşananların siyasi yönden irdelenmesi gereken yönleri de var…
Yerel seçimleri kaybeden mevcut iktidarın artık genel seçimi de kaybetme olasılığı oldukça fazla. İşte bu yüzden, CHP’nin kapatılmasına kadar uzanan yaklaşımların gündeme getirilmesinin altında “iktidarı kaybetme kaygısının” olduğu gün gibi ortada.
Kamuoyunda, öznel olarak İmamoğlu’nu ama aslında ana muhalefet partisini hedef alan süreçlerin, CHP’yi oyalayarak, sadece savunma yapmak zorunda bırakmaya, geleceğe dair programlarından söz etmesini engelleyerek partiyi güçsüzleştirmeye yönelik siyasi stratejiler olduğunu düşünenlerin sayısı giderek artıyor.
MUHALEFETSİZ DEMOKRASİ OLMAZ!..
Başsavcılığın Yargıtay’a, Anayasa’nın 69. maddesine göre yaptığı resmi bildirim sonrasında CHP’ye bir kapatma davası açılacağını düşünmüyorum. Dava açılsa bile, buradan kapatma kararı çıkabileceğini de sanmıyorum. Çünkü;
CHP, ruhunu ulusal kurtuluş mücadelesinden, cesaretini Kuvayı Milliye’den alan; Ülkenin kurucusu ve kurtarıcısı bir liderin manevi mirasını taşıyan partidir. Kurumsal geleneği gereği, Anayasa’nın ilgili maddelerine aykırı hiçbir faaliyet içinde bulunmaz.
Milyonlarca yurttaşın oy verdiği ve iktidarı teslim etmeye hazırlandığı ana muhalefet partisini kapatma girişimleri çok büyük toplumsal sorunlara yol açabilir. Bu tip girişimler devlet içinde ve toplumda kırılmalara, bölünmelere neden olur, kurumlarda ciddi bir güven sorunu ortaya çıkar.
Böylesine bir yaklaşım artık giderek güçsüzleşen ve ortakları arasında fikir ayrılıkları artan Cumhur İttifakı bileşenlerine daha da oy kaybettirir.
“NE İSTİYORUZ!..”
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkı”, insanca ve hakça adil bir gelir dağılımı, adaletin ve hukukun üstünlüğü, çağdaş, laik, kamusal öncelikli bir eğitim sistemi, yandaşlıktan uzak, millete hesap verebilme sorumluluğu taşıyan, tüm kurumlarına güven duyulan, üniter yapımızdan ödün vermeyen bir devlet nizamı, her türlü ayırımcılığa karşı anlayış, yurtta ve bölgede barış içinde kardeşçe yaşanmasını sağlayacak bir iktidar tarafından yönetilmek istiyor.
Demokrasilerde iktidar ile muhalefetin seçimler yoluyla el değiştirmesi çok doğal, olağan ve herkesin uygarca kabullenmesi gereken bir durumdur.
Demokratik yoldan yukarıdaki ölçütlerin gerçekleşmesini sağlamak için bu kez iktidara talip olan “kale” bellidir.
Bugünler, Türkiye genelinde ve Eskişehir özelinde, CHP’de kimin milletvekili, kimin belediye başkanı, kimin il/ilçe başkanı olacağı, kimin parti meclisine gireceği gibi kişisel gelecek yatırımlarının hesaplandığı, kimin hangi havadan çaldığı veya oynadığının (!) tartışıldığı günler değil; Cumhuriyetimizin ve demokrasimizin kalesine sahip çıkma zamanıdır…