Eski bir tanıdık. Tanıdık olup da...

Zoru zoruna selam verenlerden.

Yılmaz Erdoğan'ın dediği gibi,

'Bir merhabayı bıçaklar gibi.'

***

Son zamanlarda karşılaştıkça selam vermekle kalmayıp bir de sırıtıyor.

Pis pis...

Bir iki...

'Pişmiş kelle gibi ne sırıtıyorsun ulan!' diyemezsin.

Taşıdığın bir kimlik var.

Okuryazar bir kişiliğin...

Ama dayanılacak gibi değil.

Durdurup,

'Son günlerde çok neşelisin, yüzünden gülme eksik olmuyor. Hayırdır?' dedim.

Demez olaydım.

Tıksırarak, hıçkırarak gülmeye başladı.

Biraz kendine gelince,

'Sansürlemişsin,' dedi.

Haydaaa!

'Neyi sansürlemişim? Ben sansürlemem.'

Sansür bizim kırmızıçizgimiz.

Basın yayın özgürlüğü de öyle.

Düşünce özgürlüğü de.

'Yok yok sansürlemişsin?'

'Ulan... Ulan p.. kurusu,' diyemezsin.

Bize yakışmaz.

'Neyi sansürlemişim?'

'Hani Dondurmacı Ali Usta gece kabus görerek uyanıyor ya.'

'Evet?'

'Karısı da uyanıp yatakta doğruluyor.'

'Eee?'

'Diyor ya karısı, ülen ne bu, apartman dikmişsin önüne, kör olmayasıca...'

Yine başlıyor hıçkırarak gülmeye.

'İşte onu sansürlemişsin.'

Hay Allah!

Biz, 'Meyhanede Siyaset Olmaz' diye seçim günü siyaset yapmanın doğru olmadığını yazdık...

Adamın aklına gelen şeylere bak.

Filmin müstehcen sayılacak yerlerinden söz eden bir yazı yazsak ne ahlaksızlığımızı bırakır ne ırz düşmanlığımızı oysa.

***

Zordur gazetede yazmak.

Akşam yazdığın yazı, sabah çok sayıda insana ulaştırılır.

Sevenin sevmeyenin.

Dostun düşmanın.

Tanıdığın tanımadığın okur.

Ama bizimki gibi oy uğruna, siyasi rant uğruna kutuplara ayrıştırılmış toplumlarda dostundan çok düşmanın, sevenden çok sövenin olur.

Yılmaz Özdil'in yazısında okudum. Emin Çölaşan da yazdı.

Ankara Balgat SGK Camisi'nin imamı Facebook sayfasına Emin Çölaşan'ın fotoğrafını koymuş, onun altına da 'Bizans artığı o... ç...' yazmış.

Marifeti sadece bu da değil imamın.

Atatürk'ün fotoğrafını koymuş, altına 'Müslümanlar, 10 Kasım kurtuluş bayramınız kutlu olsun' yazmış.

Ulan!... Neyse. Bize yakışmaz.

Devletin imamı böyle yaparsa cemaat ne yapmaz?