Çok büyük acı... Unuttuk... Bu büyük acılardan bile ders çıkaramadık...

Son söyleyeceğimi ilk söyleyeyim: Depremlere karşı Allah korumaz, kul sakınır. Zira depremler gezegenimizi bizim için yaşanabilir kılan güzel doğa olayları. Mesela yağmur yağmasın diye dua edilir mi? Edilmez... Su olmadan yaşam olmaz. Aynen bunun gibi deprem olmadan biyolojik çeşitlilik olmazdı, verimli topraklar oluşmazdı, yer altı suları yüzeye çıkmaz, gezegenimiz bizim için yaşanabilir olmazdı...

Bu yılın başındaki ilk köşe yazımı Japonya’da yılın ilk günü meydana gelen Kahramanmaraş depremlerine çok benzer özelliklerdeki depremle ilgili yazmış ve iki depremin etkilerini kıyaslamıştım. “6 Şubat depremleri bizde 11 ili yıktı, resmi rakamlara göre 50 binden fazla can aldı. 35 binden fazla bina yıkıldı ve 300 bine yakın bina ağır hasar aldı. Afet sonrası 2 milyondan fazla kişi barınma sorunu yaşarken, en az 5 milyon kişi farklı bölgelere göç etti. Yaklaşık 650 bin çalışanın geçim olanaklarını kaybettiğini duyuruldu. Japonya’da ise yapıların çoğu ayakta, 126 can kaybı var.”

Kahramanmaraş'taki 7.6 büyüklüğündeki depreme benzer özelliklere sahip olmasına rağmen, Japonya'nın depreme karşı gösterdiği direnç, Türkiye'nin acilen uyanması gerektiğini bir kez daha vurguladı. Daha önceki yazılarımdan birinde bahsetmiştim; Japon deprem uzmanı Yoshinori Moriwaki, ülkesinin başarısını ve bizim depreme karşı direncimizi artırmak için neler yapmamız gerektiğini Hürriyet Gazetesi'nde paylaşmıştı. Moriwaki'ye göre, Japonya'da zemin, bina ve yapı ruhsatları sıkı kurallara ve denetime tabidir. Bu kurallara riayet edilmesi, binaların sağlam ve güvenli olmasını sağlar. Deprem anında Japonlar, binalardan korkmak yerine güvenli oldukları için içeri girmeyi tercih ederler. Türkiye, deprem riski taşıyan bir ülke olmasına rağmen, Japonya'daki etkili deprem eğitimine sahip değil. Japonya'da deprem eğitimi, anaokulundan itibaren başlar. Moriwaki, Türkiye'de çocuklara depremin oyun gibi anlatılması ve haftada iki kez Japonya'daki gibi tatbikat yapılması gerektiğini belirtiyor. Japonya'da binalar depreme dayanıklıdır; eğer zemin iyiyse, binada ufak sıkıntılar olsa bile sorun çıkmaz. Kahramanmaraş'taki depremin ardından yapılan incelemelerde, TOKİ konutlarının zemin etüdü yapıldığı ve binaların sağlam zemine inşa edildiği görüldü. Moriwaki, TOKİ konutlarını örnek alınması gerektiğini belirtiyor. Moriwaki’nin “Türk müteahhitleri dünya genelinde depreme dayanıklı büyük yapılar inşa ediyor, örnek gösteriliyor. Ancak küçük ölçekli inşaatlar yapan müteahhitler neden sağlam bina yapamıyor ve kötü zemindeki yeni binalara izin veriliyor” sorusunun cevapları yanlışlarımızdan ders çıkarmamız açısından büyük önem taşıyor.

Japonya'daki Kahramanmaraş depremine benzer depremdeki düşük can kayıpları, depreme karşı ülkemizde alınan önlemlerin temel bir bileşeninin eksik olduğunu gösteriyor. "Uygun zemine, doğru tasarım ve mühendislikle uygun yapı malzemeleri kullanarak dayanıklı binalar inşa etmek". Aslında bu boşluğu dolduran güçlü bir mevzuat altyapımız da halihazırda mevcut. Bu mevzuatın önemli bir parçası, Deprem Yönetmeliği. Deprem Yönetmeliği, Türkiye Deprem Bölgeleri haritasına göre belirlenen tehlike bölgelerinde yapılacak binaların, depreme dayanıklı olarak inşa edilebilmesi için gerekli hesap esasları, yapım kuralları, binaların önem dereceleri ve yerel zemin koşullarını dikkate alarak belirlenmiş. Bu yönetmeliğin amacı, binaların tasarımında ve yapımında kullanılacak malzeme ve yöntemleri belirlemek, depreme karşı güvenliği sağlamak, oluşabilecek hasarı azaltmak ve binaların işlevselliğini korumak. Yönetmelik, binaların önem dereceleri, zemin sınıfları, tasarım spektrumları, yatay yük dağılımları, rijitlik oranları, perde oranları, taşıyıcı sistem seçimi, malzeme özellikleri ve detaylandırma kuralları gibi konuları detaylı bir şekilde açıklıyor. Ayrıca, mevcut binaların güçlendirilmesi için gerekli esaslar da yönetmelikte yer almakta.

Böyle güçlü bir Deprem Yönetmeliği uygulamada olmasına rağmen, Kahramanmaraş depreminde meydana gelen büyük yıkımın ardından, "Deprem yönetmeliklerine uygun olarak tasarlanması ve inşa edilmiş yapılar, depremde hayat kurtarmaya yetti mi?" sorusuna hala kesin bir yanıt bulunamamaktadır. Bu sorunun yanıtını bulabilmek için, deprem yönetmeliğine uygun olarak inşa edilmiş olmalarına rağmen yıkılan yapıları detaylı bir şekilde incelemek gerekmekte. Bu süreç, hatalarımızı anlamamıza ve doğruları bulmamıza rehberlik edecek. Elde ettiğimiz bilgiler, yapıların tasarımından mühendislik çözümlerine, uygulamadan mimarlık, planlama ve mühendislik eğitimine, inşaat kontrolüne kadar geniş bir perspektifte tüm yapım süreçlerini kapsayacak şekilde değişiklik yapmamıza ve farklı bakış açıları benimsememize yardımcı olabilecek yapım süreçlerindeki uygulamalarda bir dönüşümü başlatmalı. Bu dönüşüm, mimar, şehir plancısı, mühendis gibi profesyonellerden inşaatta çalışan çırak, kalfa ve ustabaşına kadar her seviyede kişiyi kapsamalı ve Türkiye'nin Japonya gibi güvenli yapılaşma konusunda ilerlemesine katkıda bulunabilecek yeterlilikte olmalıdır. Bu dönüşüm kapsamında ülkemizde bu alandaki eğitim ve uygulamalara da odaklanılmalı, kentlerimizi kurarken ve yapılar inşa ederken insan hayatını koruyacak uygulamaların neler olması gerektiği konuları ön plana çıkarılmalıdır. Ayrıca, Türkiye'nin deprem riski taşıyan bölgelerinde bilimsel araştırmalara, tasarım ve mühendislik çalışmalarına, imar planları ve mevzuatlarına, farkındalık ve bilinçlendirme çalışmalarına daha fazla önem verilerek, gelecekteki depremlere daha etkili bir şekilde hazırlıklı olunması sağlanılmalıdır.

Bu dönüşüm kapsamında Türkiye'nin, deprem stratejisi ve eylem planını güncellemesi ve gelecek yılları kapsayacak şekilde yeni bir plan hazırlaması da büyük önem taşımaktadır. Bu plan, bilimsel ve kurumsal gelişmelere dayanmalı ve deprem sonrası elde edilen derslerden öğrenimler çıkarmalıdır. Japonya'da yapıların zemin etüdüne dayalı olarak inşa edildiği ve binaların zemine uyumlu, doğru yapım teknikleriyle yapıldığı bilinmektedir. Türkiye'nin de benzer uygulamalara odaklanması gerekmektedir. İmar planları ve mevzuatları gözden geçirilmeli ve deprem riski taşıyan alanlarda sıkı tedbirler alınmalıdır. Yerel yönetimler, hükümet ve halk iş birliği içinde deprem riski taşıyan bölgelerde etkili çalışmalar yapmalıdır. Ayrıca, deprem riski taşıyan bölgelerde kentsel dönüşüm çalışmaları yapılmalı, yapı stoğu güçlendirilmeli ve deprem dayanıklılığına odaklanan yeni projeler geliştirilmelidir.

İlk söylediğimi sonda da tekrar edeyim. Depremlere karşı Allah korumaz, kul sakınır… Uygun imar ve yapım kuralları, etkili eğitim, farkındalık ve bilinçlendirme çalışmaları ve dirençli toplum ve kent yaklaşımlarının ne kadar kritik olduğunu gösteriyor. Türkiye'nin deprem riskini azaltmak ve kayıpları en aza indirmek adına kentlerini ve toplumunu dirençli hale getirmeyi başarmış Japonya gibi örneklerin ciddi şekilde değerlendirilmesi, kentleri ve toplumu dirençli hale getirme çalışmalarına odaklanılması ve eğitim, bilinçlendirme ve farkındalık çalışmalarının hızlandırılması, yapım süreçlerinin tümünde dönüşümün başlatılması gerekiyor. Hep söylendiği gibi deprem öldürmez, bina öldürür sözüne eklemek gerekirse, 21. yüzyılda ulaşılan bilgi ve teknoloji düzeyinde deprem afet değil, kader hiç değildir, onu afete çeviren geri kalmışlık, bilgisizlik, vurdumduymazlık ve yanlış uygulamalarımızdır.