Geçtiğimiz hafta köşe yazımda PMOGenç Yaz Kampı’ndan ve bu kampın gençler üzerindeki dönüştürücü etkilerinden söz etmiştim. O yazıda da vurguladığım gibi, kısa süreli buluşmaların uzun soluklu izler bırakabilmesi, “ars longa, vita brevis” sözünün canlı bir karşılığıdır.
Aslında Hipokrat’ın söylediği bu cümlenin tam hali “Ars longa, vita brevis, occasio praeceps, experimentum periculosum, iudicium difficile.” şeklindedir. Yani: “Sanat (ya da bilgi) uzun, hayat kısa, fırsat çabuk geçer, deney tehlikelidir, yargı zordur.”
Bu ifadeyi kendi vizyonumla yorumladığımda birkaç temel boyut öne çıkıyor. Ars longa yani bilgi ve sanat uzun ömürlüdür. Bizim için “ars”, yalnızca sanat değil, aynı zamanda ekolojik planlama sanatı, bilimsel yöntem ve eğitimde kurduğumuz vizyon anlamına gelir. Yani bizden sonra da varlığını sürdürecek olan şey, öğrencilerimizde bıraktığımız iz, ürettiğimiz projeler ve kurduğumuz uluslararası işbirlikleridir. Vita brevis yani hayat kısa. Bireysel ömürlerimizin sınırlı olduğunu biliyoruz. Bu yüzden esas olan, kısa hayatlarımızda kalıcı değerler bırakabilmektir. Benim için bu değer, doğayla uyumlu kentler inşa edebilmek, gençlere yol açabilmek ve ekolojik planlamayı afetlere dirençli kentler vizyonuyla bütünleştirmektir. Occasio praeceps yani fırsat çabuk geçer. Eğitimde ve toplumla buluşmalarda anı değerlendirmek, gençlerin enerjisini doğru yönlendirmek çok önemlidir. Yaz Kampları bu açıdan benzersiz fırsatlardır; kısacık birkaç gün, doğru kullanıldığında gençlere bir ömürlük yol haritası kazandırabilir. Experimentum periculosum yani deney tehlikelidir. Doğa, kent ve toplum üzerinde yapılan her deneme, yanlış planlama ya da gecikmiş karar çok büyük riskler doğurur. İşte bu yüzden bizler yalnızca deneme yapmıyor, bilimsel temelli çözümler üretmeye gayret ediyoruz. Iudicium difficile yani yargı zordur. Hangi projenin, hangi stratejinin gerçekten kalıcı etki yaratacağını görmek zaman ister. Bu nedenle benim vizyonumda kısa vadeli sonuçlardan çok uzun soluklu bir dönüşümün inşası vardır.
Geçen hafta yazımda anlattığım Şanlıurfa’da düzenlenen PMOGenç kampı da, bu vizyonun küçük ama güçlü bir parçasıydı. EPD-Net projesi ise bu vizyonun kurumsal çerçevesi ve uzun ömürlü mirasıdır. Yani hayatlarımız kısa olsa da, EPD-Net aracılığıyla oluşturduğumuz bilgi ağı, eğitim modülleri ve gençlere verdiğimiz ilham, bizden çok daha uzun yaşayacak. Çünkü Yaz Kampı’nda atılan küçük adımlar, aslında EPD-Net’in ortaya koyduğu büyük vizyonun sahadaki ilk yansımalarıdır. Yaz Kampı, bu felsefenin en canlı örneğiydi. 11 üniversiteden gelen 26 genç peyzaj mimarlığı öğrencisi, birkaç gün gibi kısa bir sürede, doğa temelli çözümler üzerine düşündü, tasarladı ve tartıştı. Onlar için bu kamp bir yaz serüveni, bir gençlik hatırasıydı. Ama aslında çok daha fazlasıydı: Bu kısa süre içinde ürettikleri fikirler, kalıcı bir bilgi mirasının parçasına dönüştü. “Vita brevis” burada gençliğin sınırlı zamanını, “ars longa” ise ortaya çıkan bilginin kalıcılığını temsil ediyor.
Kısa Sürede Kalıcı İzler
Bu kampın arkasındaki güç olan EPD-Net, Avrupa Birliği destekli bir vizyon projesi. Eğitim, araştırma ve uygulamayı bir araya getirerek yalnızca bugünün sorunlarına çözüm aramıyor, aynı zamanda yarının kentlerini ve toplumlarını da şekillendirmeyi hedefliyor. Burada benim için önemli olan nokta, bu projenin felsefesinin, Hipokrat’ın söylediği “Ars longa, vita brevis, occasio praeceps, experimentum periculosum, iudicium difficile” sözünde ifadesini bulan bir bakış açısını yansıtmasıdır. Hayat kısa, fırsatlar hızla geçiyor, yapılan denemelerin riskleri yüksek ve doğru değerlendirmeler kolay değil. Ama bütün bu geçiciliğin ve belirsizliğin karşısında kalıcı olan tek şey bilgi, sanat ve ortak aklın ürünüdür. İşte EPD-Net, tam da bu kalıcılığı hedefliyor.
Bizlerin ömrü sınırlı olabilir, ama bu proje kapsamında geliştirilen akıllı eğitim modülleri, gençlerle paylaşılan doğa temelli çözüm vizyonu, uluslararası iş birlikleri ve ortaya konan yenilikçi yaklaşımlar bizden çok sonra da yaşamaya devam edecek. Bu yönüyle EPD-Net, bireylerin sınırlarını aşan ve kuşaklar boyu aktarılabilecek bir bilgi mirasıdır. Geçen haftaki yazımda detaylarını aktardığım PMOGenç Yaz Kampı’nda gençlerin birkaç gün içinde ortaya koydukları fikirler, aslında bu büyük ağın içinde uzun bir yolculuğa çıkıyor. Bir gencin kamp süresince aldığı ilham, yıllar sonra insanlara ve kendi öğrencilerine aktaracağı bir değer haline geliyor. Böylece kısa ömürlü bir etkinlik, EPD-Net’in sağladığı süreklilik sayesinde kalıcı bir mirasa dönüşüyor.
Benim vizyonumda da asıl mesele budur: kısa ömrümüzde, geleceğe kalıcı izler bırakabilmek. EPD-Net, bu izlerin kurumsal çerçevesini ve bilimsel altyapısını oluşturuyor. PMOGenç kampında üretilen her fikir, bu vizyonun canlı bir parçası olarak, geleceğe taşınıyor ve bizden sonraki kuşaklara aktarılıyor. Böylece “ars longa” yani bilginin ve bilgelikle üretilmiş sanatın uzun ömrü, bizim hayatlarımızın ötesine geçerek yaşamaya devam ediyor.
Şanlıurfa: Uygarlıkların Beşiği, Sürdürülebilirliğin Dersleri
Şanlıurfa, Göbeklitepe’den Harran’a uzanan geçmişiyle gerçekten de uygarlıkların beşiği. İnsanlık tarihinin en kritik eşiği olan yerleşik hayata geçiş, tarımın keşfi, su yönetimi ve toplumsal örgütlenmenin ilk örnekleri bu topraklarda ortaya çıktı. Burada yalnızca arkeolojik kalıntılar değil, aynı zamanda binlerce yıllık sürdürülebilirlik dersleri saklı. İnsanlar toprağı işlerken, su kaynaklarını yönetirken ve yerleşimlerini kurarken doğayla uyum içinde yaşamanın yollarını bulmuştu. Göbeklitepe’nin taş sütunları ya da Harran’ın kerpiç mimarisi, yalnızca geçmişin görkemini değil, doğayla uyumun mümkün olduğuna dair güçlü bir hatırlatmayı da taşır.
Kampın bu topraklarda yapılmış olması tesadüf değil, bilinçli bir tercihti. Çünkü gençler burada yalnızca ekolojik tasarım ve planlama tekniklerini öğrenmediler; aynı zamanda tarihin derinliklerinden gelen ekolojik dengeyi gözeten yaşam kültürünü de deneyimleme şansı buldular. Harran Ovası’nın bereketli toprakları, binlerce yıl boyunca uygarlıkları besleyen bir ekolojik zekânın ürünüdür. Bu zekâ, insanın doğayı tüketerek değil, onunla birlikte var olarak ayakta kalabileceğini gösteren bir mirastır.
Bugünün dünyasında ise tablo farklı. Kentler hızla büyüyor, göç dalgaları artıyor, mülteci ve sığınmacı sorunları toplumsal yapıyı zorluyor. İklim değişikliği, seller, kuraklıklar ve depremler kentlerimizi kırılgan hale getiriyor. Şanlıurfa da bu risklerin merkezinde duran bir kent. İşte bu nedenle burada gerçekleştirilen Yaz Kampı, yalnızca bir eğitim etkinliği değil, aynı zamanda bir gelecek vizyonu inşasıdır. Gençler bu topraklarda hem geçmişin derslerini öğrendiler hem de bugünün sorunlarıyla yüzleşerek doğa temelli çözümler geliştirdiler.
Böylece Göbeklitepe’den günümüze uzanan çizgi, gençlerin ellerinde geleceğe bağlandı. EPD-Net projesi sayesinde bu çizgi artık yalnızca yerel değil, küresel ölçekte bir bilgi ve deneyim ağına dönüşüyor. Şanlıurfa’da atılan adımlar, Avrupa’nın ve dünyanın farklı kentlerinde de yankı bulacak. Çünkü burada geliştirilen vizyon, “ars longa, vita brevis” sözünün tam karşılığıdır: Hayat kısa ama bu topraklardan öğrenilen dersler, gençlerin üreteceği bilgi ve çözümler sonsuza dek kalıcıdır.
Günümüzün Gerçekleri: Mülteciler, Afetler ve Dayanıklılık
Ama bugünün Şanlıurfa’sı yalnızca tarihin görkemiyle değil, aynı zamanda modern dünyanın bütün zorluklarıyla yüzleşiyor. Göç dalgaları, Suriye iç savaşının ardından bölgeye gelen on binlerce mülteci, kentin demografik yapısını kökten değiştirdi. Bu durum, sosyal uyumdan istihdama, eğitimden sağlığa kadar pek çok alanda yeni sorunları beraberinde getirdi. Barınma ihtiyacı ve altyapı eksiklikleri, kontrolsüz kentleşme ile birleştiğinde kentsel kırılganlığı daha da artırıyor.
Buna iklim krizinin etkilerini de eklemek gerekiyor. Şanlıurfa, ani sağanaklar sonucu oluşan sellerle, artan sıcaklıklarla ve kuraklıkla mücadele ediyor. Yerel tarımın geleceği tehdit altında; sulama kaynakları azalıyor, toprağın verimliliği düşüyor. Deprem riski de bölgenin en önemli gerçeği. 6 Şubat 2023’teki büyük deprem, yakın coğrafyalarda yaşanan yıkımla, hazırlıksız şehirlerin nasıl bir anda harabeye dönüşebileceğini hepimize gösterdi. Şanlıurfa, bu risklerin gölgesinde yaşayan bir kent olarak afetsiz bir gelecek inşa etmenin ne kadar hayati olduğunu çok iyi biliyor.
Tam da bu nedenle PMOGenç Yaz Kampı, sıradan bir öğrenci etkinliği olmanın ötesine geçti. Kamp, bu sorunları görmezden gelmeyen; tersine, gençleri doğrudan bu gerçekliklerle yüzleştiren bir öğrenme deneyimi sundu. Gençler, yalnızca doğa temelli çözümleri konuşmakla kalmadılar; aynı zamanda mülteci nüfusunun getirdiği sosyo-kültürel gerilimlere karşı nasıl daha kapsayıcı kentler tasarlanabileceğini, afet risklerinin yoğun olduğu bir coğrafyada nasıl dirençli planlama yapılabileceğini de tartıştılar.
Bir öğrencinin çizdiği bir eskiz, belki birkaç günlük bir kamp çalışmasının ürünüydü. Ama o eskizin içinde, daha ekolojik yeşil koridorlar, sosyal uyum için ortak yaşam mekânları gibi fikirler vardı. Kısacık bir kamp süresinde ortaya çıkan bu projeler, aslında geleceğin dirençli kentlerine atılmış küçük ama çok anlamlı adımlardı. Çünkü bu adımlar, hem tarihin mirasını hem de bugünün sorunlarını dikkate alarak, yarına dair umut inşa ediyordu.
EPD-Net: Bilginin Uzun Yolculuğu
Bu kampın arkasındaki güç olan EPD-Net, Avrupa Birliği destekli bir vizyon projesi. Eğitim, araştırma ve uygulamayı bir araya getirerek sadece bugünü değil, yarını da şekillendirmeyi hedefliyor. Projenin geliştirdiği modüller, eğitim içerikleri ve iş birlikleri, bizim ömrümüzden çok daha uzun yaşayacak bir mirasın parçaları. PMOGenç kampında üretilen her fikir, bu büyük ağın içinde geleceğe taşınıyor.
Bütün bu çabaların özünde aslında çok yalın bir gerçek yatıyor: Bizim ömrümüz kısa, ama gençlerin ve öğrencilerimizin geleceği uzun. Onlara bırakacağımız en büyük miras, beton binalar, yollar ya da geçici projeler değil; doğayla uyumlu kentler, sürdürülebilir yaşam kültürü ve dayanıklı toplumlar olacaktır.
Şanlıurfa’da birlikte olduğumuz gençler benim için sadece birer öğrenci değil, adeta evlatlarım gibiydi. Onların gözlerinde merakın, umudun ve değişim arzusunun ışığını görmek bana geleceğe dair en büyük güveni verdi. Çünkü biliyorum ki, bizler bir gün bu dünyadan ayrılacağız, ama onlar bizim bıraktığımız bilgi ve değerlerle yoluna devam edecekler.
Bugün bir öğrencinin kamp süresince çizdiği bir eskiz, yarının dirençli şehirlerinin planına dönüşebilir. Bugün Harran Ovası’nda konuştuğumuz doğa temelli bir çözüm, yarın başka bir kıtada bir felaketi önleyebilir. İşte bu, Hipokrat’ın sözünün en canlı karşılığıdır: hayat kısa, ama bilgelikle üretilmiş bilgi ve değerler sonsuza kadar yaşamaya devam eder.
Benim için mesele hep buydu ve hep böyle kalacak: kısa ömrümüzde geleceğe kalıcı izler bırakabilmek. Eğer biz, bu topraklardan öğrendiğimiz sürdürülebilirlik derslerini gençlere aktarabilirsek, eğer doğa temelli çözümleri evrensel bir eğitim dili haline getirebilirsek, bu gençler - evlatlarım gibi gördüğüm öğrencilerim - daha dirençli, daha adil ve daha umutlu bir dünyada yaşayacak.
Ve işte o zaman, ardımızdan gelenler bizim için şunu söyleyebilecek: Hayatları kısa olsa da, onlar gençlerin kalbine ve geleceğe uzun soluklu bir miras bıraktılar.
Hayat Kısa, Miras Uzun
Hayatlarımız kısa, ama gençlere verdiğimiz ilham, doğaya dayalı çözümler ve bilimin ışığında kurduğumuz dayanışma kalıcıdır. Bizim ömrümüz bitebilir, ama PMOGenç kamplarıyla güçlenen gençler, EPD-Net’in vizyonuyla büyüyen nesiller geleceği inşa etmeye devam edecek ve her biri gezegenimizin hekimi olacaklar. O yüzden mesele yalnızca yaşamak değil; geleceğe kalıcı izler bırakmaktır.
Kampa katılan öğrencilerimize yalnızca bilgi aktarmadık; onlara gezegenimizin hekimi olma yolunda bir misyon emanet ettik. Çünkü tıpkı bir hekimin insan bedenini iyileştirmesi gibi, peyzaj tasarımcılarının ve plancıların görevi de doğanın yaralarını sarmak, bozulan dengeleri onarmak ve insanla çevre arasındaki uyumu yeniden kurmaktır.
Kampa katılan gençlerin gözlerindeki ışıkta geleceğin umudunu, çizdikleri projelerde doğanın yarınlarını gördüm. Ve onların emeğiyle iki farklı alan için dört değerli proje ortaya çıktı; Mezopotamya’nın bereketli topraklarında yeşeren bu fikirler, geleceğe kalıcı izler bırakacak.
Kampa katkı sunan herkese ve katılan tüm öğrencilerimize içtenlikle teşekkür ediyor, her birinin taşıdığı umutla gurur duyuyorum. Çünkü biliyorum ki, biz bir gün bu dünyadan ayrılacağız ama onlar, bizim bıraktığımız mirası büyüterek yoluna devam edecekler. Ve işte o zaman ardımızdan gelenler diyecek ki: Onlar hayatın kısalığını biliyorlardı ama gençlerin kalbine uzun soluklu bir miras bıraktılar.
Kampa katkı sunan herkese ve katılan tüm öğrencilere içtenlikle teşekkür ediyorum; öğrencilerimizle gurur duyuyorum. Ayrıca bu hayalin gerçekleşmesini sağlayan ve uygarlıkların beşiği Mezopotamya’da yaşama dokunacak tasarımların ortaya çıkmasına imkân veren Peyzaj Mimarları Odası Genel Sekreteri Dr. Nihan Yeğin Yarayan, Bilal Arslan ve Remziye Yayğın’a, Oda Başkan Yardımcısı Özay Yerlikaya ve Oda Genel Başkanı Başkanımız Barış Işık’a, Harran Üniversitesi’nden Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet İlyas; Dr. Öğr. Üyesi Fred Barış Ernst, Doç.Dr. İbrahin Yenigün, Doç. Dr. Abdulkadir Memduhoğlu ve Rektör Prof. Dr. Mehmet Tahir Güllüoğlu’na; Şanlıurfa Belediyesi’nden Daire Başkanlarımız Mehmet Demir, Tuba Yayğın, Halil Hatipoğlu’na, Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkan Yardımcısı Ahmet Aksoy ve Belediye Başkanı Mehmet Kasım Gülpınar’a; Eskişehir Teknik Üniversitesi’nden proje ekibine ve Rektör Yardımcımız Prof. Dr. Onur Kaya’ya ve Rektörümüz Prof. Dr. Adnan Özcan’a özel teşekkürlerimi sunuyorum.