Ne yazacaksın!
Yazılacak ne var ki.
'Sözün bittiği yer,' dedikleri bu olmalı.
***
İnsan yazdığı yazıdan utanıyor.
Yazıyı yazıp yazı işlerine veriyorsun.
Yazıyı yazarken bir anlık coşkunlukla…
Yahut da, 'enseyi karartmayalım,' deyip hafif de sağa sola muzipçe takılarak…
Kimi zaman da aklına o an gelen bir fıkrayla renklendirilmiş kahkahalı bir yazı yazıyorsun.
Yazı baskıya girince öğreniyorsun ki çok sayıda şehit var.
Ne yapabilirsin.
Ertesi gün bir köşede senin yazın, bir köşede şehit haberleri…
Ne üzücü.
Ne utanç verici.
Fakat ne yapabilirsin.
'Hayat devam ediyor,' demekten başka.
***
Şehitler üzerine de yazacak, söyleyecek bir şey kalmadı artık.
'Vatan sağ olsun.'
Öyle.
Orası öyle de…
Hayatının baharındaki gencecik insanlar da ölmesin.
***
Yazını yazıyorsun.
Hayatın içinde ne varsa yazının içinde de o vardır.
Kimi zaman aşk.
Kimi zaman…
Kimi zaman hafifmeşreplik.
Şöyle hafif iç gıcıklayıcı bir yazı…
Kimi zaman mizah.
Kahkaha.
İnsansın sonuçta.
***
Ertesi gün bir köşede senin yazın.
Bir köşede canlı bomba çocuğun öldürdüğü çocukların haberi.
Öldüren çocuk, öldürülenler çocuk…
Ne yapabilirsin.
Çocuklar öldürülmesin, demekten başka.
'Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.
Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kaat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.'
***
Çocuklar öldürülmesin.
Ne Hiroşima'da ne de benim ülkemde.
Çocuklar dünyanın hiç bir yerinde öldürülmesin.