Cumhuriyet döneminde, Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu (TÖDMF) ve Köy Öğretmen Dernekleri ile 'ulusal ölçekte' arayışlara giren eğitimciler, 1965'te Türkiye Öğretmenler Sendikası'nı (TÖS) ve Türkiye İlkokul Öğretmenleri Sendikası'nı (T.İLKSEN) kurarak sendikal anlamda örgütlendiler.
12 Mart 1971 askeri darbesi sonrasında sendikal örgütlenme özgürlüğünden yoksun bırakılan eğitim emekçileri, aynı yıl kurdukları Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) ile demokratik haklar mücadelesinde ön saflarda yerlerini aldılar.
12 Eylül 1980 askeri darbesi ile TÖB-DER'in kapatılmasının yanı sıra öğretmenlere dernek kurma yasağı getirildi, eğitim emekçileri örgütsüz bırakılmaya çalışıldı.
1986 yılından başlayarak 'abece Dergisi', 1988'den itibaren 'Eğitimciler Derneği' (EĞİT-DER) tarafından sürdürülen çalışmalar sonucunda eğitim emekçileri, 1990'da Eğitim İşkolu Kamu Görevlileri Sendikası'nı (EĞİTİM-İŞ) ve Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası'nı (EĞİT-SEN) kurdular.
Eğit-Sen ve Eğitim-İş gibi iki ayrı yapı içerisinde örgütlenen öğretmenler 23 Ocak 1995'te büyük umutlarla Eğitim-Sen'de birleştiler.
Eğitim-Sen içerisinde yer alan eğitimciler arasında, zamanla 'ideolojik' görüş ayrılıkları belirginleşmeye ve giderek keskinleşmeye başladı. Eğitimciler, bir çok konuda ortaya çıkan uyuşmazlıklara rağmen, (bu satırların yazarı gibi...) yıllardır emek verdikleri Eğitim-Sen'i bırakıp gitmek istemiyorlardı. Ancak olmadı.

NEDEN İHRAÇ EDİLDİLER?
Eğitim-Sen'den ayrılanlar, 17 Ekim 2005 tarihinde Eğitim-İş Sendikası'nı yeniden kurdular.
Kuruluş görevini 'Atatürk'ün önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin bağımsızlığını, egemenliğini, ulus ve ülke bütünlüğünü, laik düzeni, demokratik ve ulusal eğitim değerlerini korumak ve sonsuza kadar yaşatmak, eğitim çalışanlarının, günden güne yoksullaşan halkımızın ve karanlığa sürüklenen ülkemizin umudu haline gelmek' olarak açıklayan Eğitim-İş, son günlerde çok şaşırtıcı bir tartışma ile gündeme geldi.
Eğitim-İş Sendikası'nın İstanbul, İzmir, Gaziantep, Eskişehir ve Zonguldak şubelerine üye 7 öğretmen, 'Hepimizin Sendikası Grubu' çatısı altında birleşerek, terör örgütü tarafından dağa kaçırılan çocukları için Diyarbakır HDP il binası önünde eylem yapan aileleri ziyaret etti. Ziyaretin ardından 7 öğretmen hakkında Eğitim-İş Sendikası Merkez Disiplin Kurulu tarafından soruşturma başlatıldı. 'Konfederasyonun adını izinsiz kullandıkları' gerekçesiyle 7 öğretmen, sendikadan ihraç edildi.
Eskişehir Şube Örgütlenme Sekreteri iken sendikadan ihraç edilen Ayla Salmanlı; 'İhraç nedeni olarak konfederasyonun adını kullanmamız gösterildi. Verilen karar hukuki değil. Biz grup olarak, Türkiye'den yana PKK'ya karşı, bölücü terör örgütüne karşı tavır almaya gittik. Dolayısıyla yaptığımız ziyaret bölücülüğe darbeydi. Ama alınan ihraç, bölücülüğü sevindiren bir ihraç kararı oldu.' diye açıklamalarda bulundu.
Eğitim-İş Merkez Yönetim Kurulu ise yaptığı yazılı açıklamada, 'Sendikanın hiç şaşırtıcı olmayan bir biçimde iktidarın koltuk değnekleri tarafından saldırıya uğradığını' belirtti. Açıklamada yaşananlarla ilgili olarak şu ifadeler yer aldı:
'Söz konusu eyleme, bir grup üyemiz, merkezi bir karar alınmamış olmasına rağmen gitmiş, sendikamızın ve bağlı bulunduğumuz konfederasyonumuz Birleşik Kamu-İş'in adını kullanmıştır. Bu izinsiz eylem, her örgütte olduğu gibi bizde de bir disiplin kurulu konusu olmuştur. Son süreçte iktidarın her yaptığını onaylayıp destekleyen bu grup, önce 'kendi siyasi hareketlerinin kanalında', sonra tüm 'iktidar eksenli medyada' örgütümüz aleyhine karalama kampanyasının başlamasına yol açmıştır. İhraç kararları, sendikanın en üst organı olan Genel Kurulda, büyük bir oy çoğunluğu ile alınmıştır.'

SENDİKALAR VE SİYASİ PARTİLER
Sendika yönetiminden izinsiz olarak yapılan eylem 'görmezden gelinmese bile' belki bir uyarı yaptırımı ile karşılanabilirdi. Ancak, sendikalı dostlarımızdan edindiğimiz bilgilere göre sorunun boyutu daha derin.
Eğitim-Sen'in kurucusu ve ilk Genel Başkanı olan CHP Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Kaya'nın iki sendikanın tekrar birleşmesi için çalışmalar yaptığını biliyoruz. Ayrıca, Eğitim-İş içinde Vatan Partisi çizgisindeki grupların da etkili olmaya çalıştıkları konuşuluyor.
Sendikalar, mevcut iktidarlara ve egemenlere karşı emek mücadelesi veren baskı gruplarıdır. Elbette mücadelenin doğası gereği siyasi partilerle ilişkileri olacaktır. Ancak bu ilişkiler hiçbir siyasi partinin 'kurşun askerleri' boyutuna indirgenmemelidir.
Laik, demokratik, bilimsel ve kamusal eğitimin örselendiği, Cumhuriyetin kazanımlarına, Atatürk ilke ve devrimlerine saldırıların olağanlaştığı bir dönemde karanlıklarla mücadele eden az sayıdaki kuruluşlardan biri olan Eğitim-İş'in bu tartışmalarla yıpratılması üzüntü vericidir.
Eğitim-İş'in, PKK, FETÖ... gibi ihanet şebekeleri anılması ise kabul görmeyen çirkin yakıştırmalardır.